17 Ağustos Marmara Depremi'nin yıl dönümüne ilişkin yazılı açıklama yayımlayan TMMOB Makina Mühendisleri Odası Başkanı Ali Ekber Çakar, deprem riskine değinerek, yapılması gerekenin, TMMOB'ye bağlı odaların görev ve yetki alanlarına giren kamusal nitelikli mesleki denetim, yeterlilik eğitim ve belgelendirmeye dayalı yeni bir yapı modeli benimsenmek olduğunu belirtti.
Türkiye'nin büyük kısmının aktif deprem kuşağı üzerinde yer aldığının altını çizen Çakar, çok disiplinli bir mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı alanı olmasına karşın bu disiplinlerin rant çıkarları için dışlandığına değindi.
Denetimsiz yapılaşmanın önü açıldı
Çakar, 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi sonrasında yapı denetimi düzenlemelerinde kamusal denetimin ticarileştiğini, meslek odalarının önerilerini dışlayan bir yaklaşımın egemen olduğunu söylerken, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yapı Denetim Yasası’nda kamu yapıları denetim dışı tutuldu. TMMOB’ye bağlı ilgili odaların yasa ve yönetmeliklerce tanınmış görevleri içinde bulunan mühendislik, mimarlık hizmetlerinin mesleki yeterlilik, eğitim, belgelendirme, denetleme gereklilikleri dışlandı. Bu durum ile Gezi Parkı direnişinin ardından TMMOB’ye bağlı odaların mesleki denetim yetkilerinin kısıtlanmaya çalışılması birbiriyle ilişkili neoliberal baskıcı bir politika hedefidir.
Planlama, mühendislik, mimarlık, yapılaşma ve denetime ilişkin sistemik sorunlara ayna tutan ve yüzyılın afeti olarak da anılan 1999 Marmara Depreminden hiçbir ders alınmadığı; Deprem Şurası, Ulusal Deprem Konseyi gibi oluşumların devre dışı bırakılması ile, 2011 yılındaki Van depremi sonucu oluşan sosyal yıkım tablosu ile, yeni mevzuat düzenlemelerinin rant eksenli kentsel dönüşüm programları ve bütün ülkenin imara açılması ile tekrar tekrar ortaya çıktı.
2011 yılındaki KHK ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yerel yönetimlerin yapı, ruhsat vb. yetkilerini de üstlendi, TOKİ’ye çok özel yetkiler verildi, 'kentsel dönüşüm' iktidarın elinde merkezileştirildi, TMMOB’nin merkezi vesayete tabi kılınması istendi. Aynı KHK’ler ile bütün ülke imara açıldı, Yapı Denetimi Yasası’nda denetim dışı yapıların sayı tür ve dağılımında önemli değişiklikler yapıldı, yasanın denetim kapsamı daraltıldı, denetimsiz yapılaşmanın sınırları genişletildi..."
Çakar, "İktidar, birçok kez değiştirdiği İmar Yasası ve Yapı Denetimi Yasası’nda yaptığı değişikliklerle, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Yasa’nın devamı niteliğindeki düzenlemelerle, Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ve Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile; yapı üretim ve denetim sürecindeki mühendislik-mimarlık projeleri arasındaki bağları bilimsel-teknik gerekliliklerden koparmaktadır. Bu hizmetlerin kamusal niteliği, teknik müşavirlik kuruluşları aracılığıyla büyük ve büyümesi istenen sermaye güçleri lehine tasfiye edilmek istenmektedir" sözlerini kaydetti.
Depremlere karşı bütünlüklü önlem alınmalı
Türkiye’deki yapı stokunun büyük bir kısmının ruhsatsız ve kaçak, büyük bir kısmının 20 yaş üzeri konutlardan oluştuğuna, yarıya yakını oturulamaz ve depreme karşı güçlendirilmesi gerekir durumda olduğuna dikkati çeken Çakar, şunları ifade etti:
"Bu noktada yapı denetimi konusu birinci derecede önem taşımaktadır. Ancak bu konu afet, risk, kentsel dönüşüm, imar, kamu arazileri kavramlarını da içeren mevzuat değişiklikleri ile kentlerden başlayarak tüm ülke topraklarını yeni sermaye birikimi politikaları kapsamında kâr-rant unsuru haline getirilerek istismar edilmektedir. Yargı kararlarına karşın yapılan plan ve dönüşümlerle, kentlerimiz, kırlarımız, kıyılarımız, ormanlarımız ve tüm doğal çevremiz yoğun rant projeleri ablukası altına alınmıştır. Hemen her ölçek için kullanılan dönüşüm kavramı, bugün finansal olarak 'arazi geliştirme' anlamında kullanılmaya başlanmış, özellikle peyzaj alanları olan bölgelere rant amaçlı yönelim artmıştır.
Depremlere karşı bütünlüklü, sağlıklı, insanca bir yaşam ve çevre için alınması gereken önlemler ivedi bir öneme sahiptir. Bunun için, mevcut Yapı Denetim Yasası’nın öngördüğü, ticari yanı ağır basan yapı denetim şirketi ve öngörülen teknik müşavirlik şirketi modeli yerine uzmanlık ve etik niteliklere sahip yapı denetçilerinin etkinliğine dayalı, meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacak yeni bir planlama, tasarım, üretim ve denetim süreci modeli benimsenmelidir.
Yapı denetimi uygulamasını yönlendiren kararlar ve ilgili tüm mevzuatın, TMMOB ve bağlı odalar, üniversiteler ve ilgili kesimlerin katılımıyla düzenlenmemesi durumunda ülkemizi yeni büyük sosyal afetler, sosyal yıkımlar beklemektedir. Depremlere karşı önlemler bütünlüğü, güvenli yapılaşma ve halkın kent ve çevre hakkı için neoliberal piyasacı yaklaşımlar reddedilmelidir."