Deprem Priene’nin Şansı



Büyükmenderes Nehri’nin bereketlendirdiği uçsuz bucaksız Söke Ovası’nın kuzeybatı ucunda, yalçın kayalıklarıyla Samsun Dağı yükselir. Ovadan bir duvar gibi yükselen bu dağ, antik çağda “Mykale” adıyla anılırken, nedense Orta Çağ’da Sampson adını almış. Günümüzde ise Samsun Dağı’na dönüşmüş. Bu heybetli dağ kütlesinin önünde 370 metre yükselen kaya kütlesinin eteğinde bugün Söke’nin Güllübahçe beldesi var. Yamaçta ise Theodor Wiegand’ın deyimiyle “Küçük Asya’nın Pompeisi” sayılan Priene antik kentinin görkemli bir tarihin tanıklığını yapan kalıntıları bulunuyor.

Planlı antik kent...

Araştırmalara göre daha önce deniz kenarında bir kent iken Büyük Menderes Nehri’nin taşıdığı alüvyonlarla denizin bataklığa dönüşmeye başladığı süreçte Prieneliler kentlerini Mykale Dağı’nın yamacında yeniden kurmuşlar. Priene; geç klasik çağdan Helenistik döneme geçiş sürecinde planlı kentlere çok iyi bir örnek oluşturmuş. M.Ö. 140-130 yılları arasında meydana gelen depremden sonra bir kez daha terk edilerek yakın bir arazide kurulmasının ardından Türklerin eline geçtikten bir süre sonra büyük bir olasılıkla kentin su sisteminin çökmesi üzerine üçüncü kez terk edilme şanssızlığını yaşamış.

Yüzyıllar boyunca unutulan “Küçük Asya’nın Pompeisi”, 1637 yılında İzmir’den gelen İngiliz tüccarlar tarafından yeniden keşfedilmiş. Ticari amaçlarının yanısıra antik yazarların eserlerinin etkisinde kalarak tarihe ilgi duyan İngiliz tüccarlar Priene’yi Avrupa’ya duyurmuşlar. Priene’de ilk araştırmalar 1765 ve 1868-69 yıllarında İngilizler tarafından yapılmış. Ardından 1895-99 yılları arasındaki Carl Humann, Theodor Wiegand ve H. Schrader tarafından yapılan Alman kazıları küçük bir Helenistik kentin neredeyse hiç bozulmamış görüntüsünü ortaya çıkarmış. Priene’de gerçek anlamdaki bilimsel kazılar 1977 yılında Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün İstanbul Şubesi adına başlatılmış ve halen sürüyor. Kazılar, Almanya’nın Frankfurt ve Kiel Üniversitelerinin işbirliğiyle yürütülüyor.

Kazıları Ekibi Başkanvekili Kiel Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Frank Rumscheid, Priene kazılarındaki asıl amaçlarının bir ev kalıntısını kazarak zengin arkeolojik eserler bulmak olmadığını belirterek, asıl amaçlarının kent yaşamanın gelişmesini anlamak olduğunu kaydetti. Rumscheid, Priene’nin M.Ö. 140-130 yılları arasındaki bir depremle yıkıldıktan sonra terk edilmesinin arkeoloji açısından bir şans olduğunu vurgulayarak “Çünkü depremden sonra evler olduğu gibi bırakılıp gidilmiş. Deprem sırasında Mykale Dağı’ndan düşen büyük kayalar evleri yıkıp ezmiş. Bu yüzden evlerin içindeki seramik kaplar ve diğer eşyalar çok kırık. Bir çanak belki 100 parçadan oluşabiliyor. Bunları birleştirmek çok zor olsa da buna çalışıyoruz. Evlerden seramik kapların yanısıra yüzükler, bilezikler gibi bronz bayan takıları, bıçaklar, çiviler, değirmen taşları, biley taşları, pişmiş topraktan mangallar çıkıyor” diye konuştu.