Uluslararası Sosyal Bilimler ile Felsefe ve Beşeri Bilimler konseylerinin
Japonya’da ortaklaşa düzenlediği bir konferanstan izlenimlerimi özetle
sunuyorum. Yazı başlığında görüldüğü gibi konu, hızla büyüyen doğa sorunları
karşısında bilim insanlarına düşen görev ve sorumluluklar.
Konferans gündeminde, yalnız “iklim değişmesi” değil; son yılların, “ısınma,
kirlenme, nüfus artışı, yenilenebilir enerji, doğal afetler, tüketim ve tükenme,
Kuzey-Güney, Doğu-Batı, varlıklı-yoksul kutuplaşmaları vb. türlü çevre
sorunlarına” yer verilmişti. Belki daha doğru bir deyişle, farklı disiplinlerden
gelen 90 kadar bilim insanı, doğa-kültür ile fen-sosyal gibi “İki kültür”
çelişkilerine bilimsel çözümler önerdiler.
Sosyal-beşeri ve felsefi bilimler yanıltıcı olmasın. Sempozyumu düzenleyen ve
destekleyen konsey üyelerinin belki yarısı fen bilimci idi. Sorun, aslında Kyoto
Protokolü ve habitat zirveleri gibi son on yılda dünya forumlarının gündeminden
düşmüyordu: “Mavi gezegen” Dünya üzerinde insan türünün yarattığı benzersiz bir
medeniyet mucizesinin geleceği ve ömrü!
Bilimsel öngörüler 40-80 yıl arasında değişiyordu. 14 santigrad derece olarak
bellediğimiz ortalama ısı, 15’e doğru hızla yükseliyordu. 16 derecede yaşam
zincirinde büyük kırılmalar bekleniyor; 17-18 derecede, yalnız insanlar değil,
bilinen canlılar âlemi sona erecekti.
Tartışmalar bu senaryonun geçerli olup olmadığı değil, felaketi ya da
kıyameti önlemek için ne kadar zamanımız kaldığı sorusu üzerinde yoğunlaşıyor;
bildiri verenler ağız birliği etmişçesine kürsüden soruyordu: “Hemen şimdi
değilse, kim, ne zaman?”
Geçen yıl Oslo’da yapılan 2. Dünya Sosyal Bilimler Forumu’nun “Dünyaya uzak-
bir Dünya!” sloganıyla, Dünya Sosyal Bilimler Raporu 2010’un “Bilgi
[birleştireceğine] bölüyor” yargılaması ve bölünmenin olası sonuçları bu yılki
toplantılarda değerlendirildi.
ABD Ulusal Bilim Vakfı ve İngiliz Ulusal Çevre Araştırmaları Konseyi’nin
2009’da Belmont (Washington DC’de ortaklaşa düzenlediği “Dünya Sorunları”)
Uyarısı 2 ile varlığını daha önce pek duymadığımız “Dünya Sistem Bilimi” 3,
konferans çalışmasına yön veren kaynak belgeler oldu. Belmont Uyarısı’nın
önerdiği 2.5 milyar dolarlık finansman paketinin bir milyarlık açığı için yeni
sponsorlar aranırken, fen ve sosyal bilimlerin uzlaşma şartına dayanan Dünya
Sistem Bilimi, “yöntem” olarak, yeni bir “Öngörü, gözlem, sınırlama, yanıtlama
ve özgün çözüm” stratejisi öneriyordu.
Küresel bilim kuruluşlarının temsilcileri, itiraftan çekinmediler:
Gezegendeki kültürel varlığımızın kaynağı “doğa”nın hassas dengelerini belki
yeni anlıyoruz; ama, değişen insan-toplum ve çevre sorunlarını araştırmaya bile
başlamadık. Belki yeni bilimlerden çok, filozof Wittsgenstein’ın yıllar önce
Tractatus’ta önerdiği gibi “Öteden beri bildiklerimizin yeniden düzenlenmesi”ne
gerek duyuluyordu. Toplumbilim ile insanbilim, sosyoloji ile psikoloji nasıl
özerk kalabilirdi? Öyleyse n’apalım? Söylemesi kolay, uygulaması zor üçlü bir
çözüm reçetesi:
1) Çok-disiplinli, 2) Disiplinler-üstü ve 3) Bütünleştirilmiş Araştırma!
Sempozyumun Nobel ödüllü yıldızı, Profesör Yuan Lee, durumu şöyle özetledi:
a) Bilişim devrimiyle ‘sınırsız’ bir dünyadan ‘sınırlı’ya geçiyoruz: b)
Dünya liderleri, “yaklaşan sonumuzun ivmesini kavramak” zorunda, c)
İnsanlığı aydınlatacak “yeni bir sosyal bilime” acil ihtiyaç var.
* Bkz. Durning, A. Ne Kadarı Yeterli? Tüketim ve Dünyanın Geleceği.
TÜBİTAK 1998.
1) Dünya Sosyal Blimler Raporu 2010 özeti için, www. tuba. gov.tr 2)
Uluslararası Bilim Konseyi (ICSU’nun Belmont Challenge (Uyarısı). Paris 2009.
3) “Küresel Sürdürülebilirlik” için Dünya Sistem Bilimi. (ICSU Bilim
Konseyi). Paris 2010.