Mimar Eren Talu‘nun karısı Güneş Gazetesi
yazarlarından Defne Samyeli yaşadıklarının bir de kendi ağzından dinlenilmesini
istedi. İşte dikkatle okunması gereken o yazı:
Hayallerinin peşinde koşmak adına risk alan insanlara çok saygı
duyarım. Emin ve sakin sularda olmak pahasına, içgüdülerine, isteklerine gem
vurmak bana göre değil.
Yapı itibariyle ben de öyleyim. Risk almaktan çekinmesem, kimin
ne diyeceğine çok takılsam, ben, bugünkü ben olmazdım. Haa, 'bugünkü ben'
iyidir, kötüdür, doğrudur, değildir, bilemeyeceğim. Tek
bildiğim benim bugünkü Defne’den çok memnun olduğum. Daha
memnun olduğum bir başka şey de, kendime eş olarak müthiş bir adam seçmiş
olmam.
Kocam Eren zaten hayran olunacak birisi. İyi kalpli, kimsenin
ayağına basmayan, şefkatli ve hassas bir adam. Bu geçtiğimiz yılda, bu
özelliklerine ek olarak, ne kadar 'kahraman' bir yüreği olduğunu da anladım.
Eren, hayallerinin peşinde koştu. Ve Galatasaray’ın yeni stadının yapımı
ihalesine girdi. Daha önce pek çok ihaleye girmişti; ama bunun Eren için önemi
vardı: Çünkü Galatasaray’a stad yapacaktı.
Bilen bilir. Eren’in ailesi beş kuşaktır Galatasaraylı.
Galatasaray Lisesi’nin bahçesinde babasının dedesi Recaizade Mahmut Ekrem’in
büstü var.
Sarı kırmızılı takımın Seyrantepe konusundaki makus talihini
değiştirmek onun için öyle bir tutku halini aldı ki, bir çok aklı başında
kişinin girmeyi bile düşünmediği ihaleye resmen balıklama atladı. Projeyi
ihaleye çıkaran TOKİ’nin Başkanı Erdoğan Bayraktar, bundan birkaç ay önce aynen
şöyle dedi: "Bu işi yapacak bir deli aranıyordu. Bulundu.
Eren Bey resmen delilik yaptı."
Evet, delilikti. Zira, şartları çok ağırdı. Önce yaklaşık 200
milyon dolar kadar bir para harcayıp sıfırdan bir stad inşa etmeniz gerekiyordu.
Stad da devletin, arsa da devletin olacaktı. Ev yapıyor olsanız, bir yandan
maketten satarak para bulmanız mümkün. Hiç bir şeyini satamayacağınız, garanti
olarak gösteremeyeceğiniz bir stadın inşaatını nasıl finanse
edersiniz?
Delilik melilikti; ama gün, başka bir gündü. Başarı adına risk
alabilmek için doğru bir gündü. Potansiyel ortaklar ve bu işe finansman sağlamak
isteyen bankalar kapıda resmen kuyruktaydı. Sonra ne olduysa oldu; Türkiye’nin
siyasi iklimi değişti. İlk yabancı ortak, dayanamadı gitti.
Bu arada neredeyse Haziran ayı olmuştu; çok değerli bir 6 ay
kaybedilmişti. Bürokratik engeller, stad zemininin 'elverişsiz' çıkması yüzünden
değişmesi gereken planlar nedeniyle inşaat Haziran’da başlayabildi.
Bu arada yeni ortak arayışları devam etti. Eren, varını yoğunu
ortaya koyarak inşaata devam etti. Galatasaraylılar’a söz vermişti; stadın
vaktinde yetişmesi lazımdı. Dünyayı sarsan ekonomik kriz Türkiye’nin de kapısını
çalınca yeni ortak ve finansman bulmak iyice zorlaştı. Kocam yılmadı; her
ihtimali değerlendirdi. Körfez ülkelerini gezdi. Hatta bir süre Dubai’de resmen
yaşadı diyebilirim. Sonunda Abu Dhabi Emiri’nin akrabası Şeyh Nahayan’in
şirketini ortak olarak buraya getirdi. Dertler bitmedi.
Zaten birinci günden itibaren aile olarak bu ihaleyle ilgili
başımıza gelenler, Alacakaranlık Kuşağı gibi dizi olur.
Sadece bürokratik, ekonomik engellerden söz etmiyorum. Bir kaç
kere çok ciddi anlamda kasıtlı olarak batma noktasına getirildik. Son bir buçuk
yılda insanoğlunun istediği zaman ne kadar karanlık olabileceğine şahit olduk.
Bazı dost bildiklerimizin bizim zor durumda olmamızdan çıkardıkları keyfi
gözlemledik. Bazı yeni ve harika arkadaşlar edindik. Ailemizin ve en yakın dostlarımızın desteğinin ne kadar önemli, ne kadar
şükredilesi olduğunu keşfettik.
Bu proje kapsamında öyle şeyler yaşadık ki, Eren kamuoyuyla
paylaşılmasına rıza göstermediği takdirde bunlar benimle mezara
gidecek.
Kocam, isyan çıkaran işçilere para ödeyebilmek için yine
Dubai’de yaşamaya başladığı günlerde, yetişebildiği kadar her ortamda yayınlara
katılıp demeç vererek kibarca işin aslını anlatmaya çalıştı. Anlayan anladı;
anlamayan/dinlemeyen anlamadı. Bunu yaparken, vakitsizlikten uzayan sakalıyla,
AKP’ye yaranmaya çalışmakla suçlandı.
Defalarca her şeyimizi kaybetme noktasına geldik. Eren, bu
ortamda kendisinden çok daha büyük şirketler, inşaatlarına çoktan kilit
vurmuşken, ortaklar finansmanı kesmiş olmasına rağmen çözüm üretti; inşaatı
sürdürdü.
Ne zaman ki işçiler, -yönlendirildiklerini sonra gelip bize
itiraf ettiler- onu zor durumda bırakmak için inşaatta iyice taşkınlık yapar
hale geldiler ve de GS bayrağını indirdiler; o zaman o inşaatı artık terk
etmeleri gerekti. Şimdi, her şey yolunda gibi.
Yola devam yani. Bu hafta yeniden betonlar dökülmeye başlandı.
Galatasaraylılar, stadlarına kavuşacak.
Yeni bir problem çıkabilir mi? Elbette, hiç bir şeyin garantisi
yok hayatta.
Ama bilin ki, bazen hiç bir şey dışarıdan göründüğü gibi
olmuyor. Çok değerli bulduğum, sevdiğim bir insanın, inandığı iş için kahramanca
çarpışırken hak etmediği ithamlarla karşı karşıya kalması sonucu, bu yazıyı
yazayım dedim de, tarihe bir not düşelim. Geçen haftaki yazımda demiştim: Allah,
kınayanın başına böyle ihale versin.
Geri alıyorum, vermesin. En azından herkese. Bir aile olarak
herkes bizim kadar güçlü duramayabilir. Kıssadan hisse: İnandıklarımız için yola
devam. Kim ne derse desin.