“Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu” (DDK), “Türk Mimar ve Mühendis
Odaları Birliği” (TMMOB) incelemesini tamamlamış. Anayasanın “yürütme” bölümünde
“kamu yararını gözetmek”le görevlendirilen TMMOB için, aynı bölümde “hukuka
uygunluğu denetlemek”le görevlendirilen DDK diyormuş ki; “Yürütmenin kamu
zararına uygulamalarına aldırma!” ve “hukuk dışılıkları eleştirme!”..
Bunu “basın”dan öğrenen TMMOB ise DDK’ye yazısında diyor ki; “Bizim için
‘politika yapıyorlar’ dediğiniz raporu bize de iletir misiniz?”
Devleti yönetenleri eleştirenlerin, haklarındaki “devlet görüşü”nü medyadan
öğrendikleri “demokratik açılım” süreci, DDK’yi de etkilemiş görünüyor...
Tarihsel görev
Dünyada ve bizde “meslek kuruluşları”nın “varlık” nedenleri; “uzmanlık”ların
toplum ve insanlık yararına uygulanmasını sağlamaktır. Bu nedenle uzmanlara
“mesleğinizle çelişen tutumlara göz yumun; okulda öğrendiklerinizi değil,
siyasetçinin söylediğini yapın; bildiklerinizi toplum zararına kullanın”
denilebilen bir ülke de yoktur...
Meslek kuruluşlarının “mesleğin gereği”ni gözetmeleri “tarih”imizde de vardı.
“Muhafazakâr Cumhurbaşkanı”nca atanan DDK üyeleri ise, Kanuni’nin Mimarbaşı Koca
Sinan’dan “mimarlıkla ilgisi olmayan uygulamaların meslek örgütünce önlenmesi”ni
istediği “uygarlık fetvaları”mızı bile unutmuş görünüyorlar..
Aynı önlemleri bugün de almak isteyen mimar, mühendis ve plancılarımızın,
“gelenek”lere bağlı(!) bir yönetim tarafından “siyaset yapmak”la suçlanmaları, o
eşsiz kültür mirasını “mesleğe saygı”yla yaratan “ecdadın” da kemiklerini
sızlatıyordur...
‘Hazmedilemiyor’
Odaların, “meslek ilkeleriyle bağdaşmayan keyfilik”leri sorgulamaları öteden
beri “huzursuzluk” yaratır... Aynı keyfilikler “hukuka da aykırı” olduklarından
yargı yoluyla engellendikçe, odalarla birlikte mahkemeler de artık
“hazmedilemiyor”. O kadar ki Başbakan bile kimi bilim dışı ve haksız kazanç
yatırımlarına açılan davaları “siyasi müdahale” olarak tanımlayabiliyor...
Çağdaş dünyada ise odaların bu tutumları “demokratik denetim”; mahkemelerin
hukuk dışılıkları sorgulaması da “yargı denetimi” sayılır. DDK’nin, bunu
sağlayan Odalar’ı “devleti denetledikleri” için övgülerle “kutlama”sı
gerekirken, “yanlış gördükleriniz karşısında susun” dercesine bir rapor
hazırlaması “hazin” değil midir?
Dahası, odaların “üye”lerine karşı “kamu kurumu”; idareye karşı “sivil toplum
kuruluşu” gibi davranmaları “sakıncalı” görülüyormuş! Oysa anayasa ve TMMOB
Yasası tam da bunu; yani bir “devlet” organı sayılan odaların “devleti
yönetenleri uyarma”larını öngörüyor. Üyelerin mesleki kurallara uymalarına çaba
gösterilirken; hizmet verdikleri “kamu projeleri”nin de mesleki ilkelerle
çelişmemesini savunmak kadar “hukuka ve etiğe” uygun ne olabilir? Böylece, hem
yine üyelerin “talana alet edilmeleri”ni önlemek hem de ülkeyi aynı talana karşı
korumak, bir meslek odasının, yerilecek değil, alkışlanacak davranışı değil
midir?
DDK, tüm karar organlarının, hatta komitelerinin, “meslektaşların oyları”yla
belirlendiği, başkanlarını bile yönetim kurulları içinden seçen odalarımız için
şunu da söylüyormuş; “eşitlik, katılımcılık, çoğulculuk, hizmet odaklı yönetim,
hesap verebilirlik, şeffaflık yok”!.. Ülkenin “en demokratik” kurumları olan
TMMOB ve Odalar elbette bu “garip” saptamayı da yanıtlayacaklardır. Ancak DDK,
keşke “aynı” gözlemlerini şu “lider diktası”ndan ve bunu sağlayan “delege
ağalığı”ndan ibaret “siyasal partiler” için de yapabilseydi...
Ne var ki “demokratik açılım”ın gündeminde “Partilerin demokratikleştirilmesi
yasası” yok; belli ki “TMMOB’yi susturma yasası” var; sakın DDK de bunun “bahane
raporu”nu yazmış olmasın?