‘Çirkince’de Gerçekler



Çirkince” (Kırkıca) iken, bir valinin “Bu kadar güzel yer çirkin mi olur?” diyerek adını değiştirdiği “Şirince”de huzur veren sakinliğiyle bağdaşmayan gerilimler yaşanıyor… Nedeni ise “kaçak” yapılar için verilen “yıkım” kararları... Tarihsel dokusunun “yaşatılarak korunması” için sit ilan edilmiş ünlü Ege köyündeki “izinsiz” binalara “yasal yaptırım” uygulanmasına köylülerden çok “aydın”lar karşı çıkıyor; çünkü “suçlu yapı”lar arasında kültür turizminin emektarlarından Sevan Nişanyan’ın yasadışı inşa edilen 20’ye yakın binası ile Ali Nesin’in “Matematik Okulu” da var.

Ali’nin, Aziz Nesin’in oğlu olması; Nişanyan’ın “Ermeni”liği, hatta “suçlu” binalarını tam da yıkım aşamasında “Nesin Vakfı”na bağışlaması, “yasal” müdahalenin “imar disiplini” için değil, “sakıncalı”(!) kimliklerden kaynaklandığı yorumlarını öne çıkartıyor. Yıkım kararı verilmiş “köylülere ait” binalardan hiç söz edilmemesi ise kamuoyunun Şirince’ye “adaletsiz” ilgisinin göstergesi değil mi?

Buna karşın kimsenin aklına şu çağdaş uygarlık kuralı gelmiyor: “Geleneksel kentsel dokuları gözetmenin önkoşulu, koruma amaçlı ‘imar kurallarına saygı’dan ödün vermemektir.” Peki, Nişanyan ve Nesin dokuya “uymayan” kaçak binaları yüzünden mi; yoksa “uyumlu” binalarına “izin alamadıkları”ndan ötürü mü zor durumdalar?

Dido’un köyü

Yanıtlara geçmeden şunu söylemek gerekir ki Şirince’nin geleneksel yapısına bu denli önem veren devletin ilk yapması gereken, tarihi köyü eski “yerel ismi”ne kavuşturmak olmalıydı... Çünkü Ege’de sevilen güzelliklere “çi(r)kin” denir. Örneğin yaşlılar, nazar değmemesi için torunlarını “abo çikinliğineee” diyerek severler; çok güzel olan her şey, aynı nedenle “pek çikin”dir... İşte bu geleneğin adı olan Çirkince, 2004’de 95 yaşında yitirdiğimiz Şirince doğumlu Yunanlı yazar Dido Sotiriyu’nun eserlerinde aynı adla anlatılıp edebiyat tarihine de geçmiş; “Benden Selam Söyle Anadolu’ya” romanında, 1920’lerde göçle ayrılan Rumların efsanevi “Anadolu sevdaları”nı anlatmıştı… Belli ki Dido’dan habersiz(!) bir valinin yanlışını düzeltmek, Şirince’ye ve Anadolu’nun gerçek “yaşanmışlık mirası”na da en anlamlı armağan olmaz mıydı?

‘Aydın’ bilinci

Nişanyan ve Nesin’in “direniş”lerine gelirsek... Amacı tarihsel dokularımızı ve kültür mirasımızı korumak olan; bu nedenle imar rantçılarının öteden beri diş biledikleri ve siyasilere sürekli şikâyet ettikleri “koruma yasalarımız”ı gözetmeleri, savunmaları ve uymaları gerekenler, öncelikle “kültür”e ve uygarlık değerlerimize sevdalı “aydın”larımız değil midir? Ya Ali Nesin’in, “Yasalar yüzünden çivi bile çakamıyoruz” sözünün, imar rantçılarının yıllardır yineledikleri hesaplı kitaplı sahte söylemle çakışmasına ne demeli?

Yaşatılması hedeflenen dokuya uygun yapı ya da onarım izinlerinin Koruma Kurulu’ndan “doğru proje”lerle alınması mümkünken, “Biz zaten geleneksel mimariyi gözetiyoruz” diyerek mimari katkıdan yoksun kaçak yapılar inşa etmek, pek “çikin” olsalar bile asıl güzelliğin yasal güvencelerine aldırmazlık, onların kıymetini bilmezlik değil midir?

Eğer koruma hukukumuzu yaşama geçirmeye çalışan kurullarımız olmasaydı, bugün ne Şirince vardı; ne Muğla, ne Safranbolu, ne Kapadokya ne de Mardin ve diğerleri... Kurullar, sitlerin kimlik değerlerini gözeten çivilerin çakılmasını özlemle isterler… Bunu kanıtlayan projeleri de coşkuyla onaylayıp hemen izin verirler… Bu nedenle Nişanyan evleri ile Matematik Köyü’nün “esenliği” de “Şirince’ye yakıştıkları”nı kanıtlayabilecek bir mimarlık ve şehircilik çalışmasına “saygılı ortam” sağlamaktan geçiyor. Umarız bu tartışma tarihsel güzellikleri “yasal ve bilimsel güvence”lerle yaşatma bilincinin egemen olmasıyla sonuçlanır. Tabii ‘Çirkince’ adının da yeniden anımsanmasıyla birlikte...