"Çiniye Başladığımdan Beri Altın Çağımı Yaşıyorum"
Frig Vadisi'nin ortasında bir adam, avcı yeleğini giymiş,
gözünü gökyüzüne çevirmiş öylece duruyor. O, bir derviş gibi hem hayatı yaşıyor
hem de bir sanatın yaşayan temsilcisi olarak yol alıyor hayatta. Kim bilir Frig
Vadisi'nde kaçıncı kez zihninde bulutlara çini işliyor. O,
Kütahyalı dünyaca ünlü çini sanatçısı Sıtkı
Olçar'dan başkası değil. Onu sadece çiniye meraklı olanlar değil ilk
defa görenler dahi yıllardır tanıyormuş hissine kapılıyor. Zira bir toprak adamı
olan Sıtkı usta, sanatı kadar insanlığıyla, dostluğuyla, muhabbetiyle de zamanın
ötesinde bir insan.
O, bir gün dünyanın en önemli müzelerinden birinde Rahmi Koç ile çiniyi
konuşurken ertesi gün de Kütahya'da köy çocuklarıyla vakit geçirecek kadar
'baba' biri. Bu yüzden de o herkesin ustası. 1973 yılında kurduğu "Osmanlı Çini"
adını verdiği atölyesinde sabırla, sevgiyle ve emekle yaptığı çinileri bugün
dünyanın birçok yerinde özel koleksiyonlarda yer alıyor. Antik desen ve formları
uyguladığı çinicilik çalışmalarında, İznik ve Kütahya örneklerini ele alarak
yeni biçim ve öz arayışlarına giren usta, Kütahya çiniciliğine yeni bir boyut
getirdi. İznik çiniciliğinin sırrı 300 yıldır çözülemeyen mercan kırmızısını
bulmayı kendine amaç edindi ve çalışmalarında kullandı. Yaşadığı toplumun
içinden beslenerek kedileri, kuşları, Kütahya'da bir köy düğününü, balıkları,
gemileri çinilere sabırla işledi.
Sıtkı Usta için 24 Eylül'de Kütahya Hilton Oteli'nde, KÜSAV (Kültür ve Sanat
Varlıklarını Koruma ve Tanıtma Vakfı) tarafından düzenlenen "Çini Ustası
Sıtkı Olçar ve Kütahya Çiniciliğine Katkıları" sempozyumu ilgiyle
karşılandı. Oradaki herkesin Sıtkı usta ile bir anısı vardı, kimini 18 yıldan
beri devam eden "Vadide Bir Gece" adlı organizasyonunda ağırlamış, kimiyle de
atölyesinde saatlerce çini üzerine sohbet etmişti. Sempozyumun yıldızı oydu ama
o her zamanki gibi herkese tebessümle gülümseyen, tek tek sohbet eden bir
âdemoğluydu. Bir kez daha Sıtkı Usta'nın ismiyle düştük Kütahya yollarına. Bir
kez daha birbirinden özel çinilerine hayran kaldık ama en önemlisi de onun her
zamanki insanlığıyla karşılandık.
Çiniyi hisseden mutlaka sever
Çini ne anlatıyor? Çiniyi nasıl tanımlıyorsunuz?
İnsan topraktan gelmiştir, hangi dinden olursa olsun herkes çiniyi sever,
sayar. Çiniyi seven, sayan insan özgür, ruhen yükselmiş bir insandır. Bugün
Yunanistan'da birçok kilisede bizim Kütahya çinilerimiz bulunuyor. Çini başka
bir duygu, başka bir ruhtur, onu hissedenler mutlaka seviyor.
Sizin adınıza ilk defa bir sempozyum düzenleniyor ve Kütahya
çiniciliği de sizinle birlikte konuşuluyor. Gecikmiş bir çalışma mıdır?
Bunca yıldır Türk sanat tarihi hocaları, bilim adamları, Türk basını benim
hakkımı verdiler. Bu sempozyum beni çok mutlu etti. Eğer sponsor bulursak bu
sempozyumu bir kitap haline getirip İngilizce, Türkçe ve Japonca basmayı
amaçlıyoruz. Bu benim için çok önemli.
Çok serginiz oldu ama Kütahya'da hiç sergi açmadınız. Kütahya sizi
anlamakta geç mi kaldı?
Kütahya, her konuda geç kaldı ve kalmaya devam edecek gibi. Kütahya'da 18.
yy. sonuna ait bir çeşme var, perişan. Ne müze müdürleri ne de kültür il
müdürleri bir şey yapıyor. Oysa bugün dünyanın başka bir yerinde olsa o çeşme
çoktan muhafaza altına alınırdı. Bana göre Kütahya doğunun batısı bir ildir. Biz
aradığımız zaman kendimize muhatap olacak insanları bulamıyoruz. Bizler,
Amerikalıların deyimiyle, sokağın gözü olan insanlarız. Ama bizi burada ezmeye
çalışıyorlar, umarım bundan sonra bizi hem ticari hem de iktisadi bakımdan
baskılara mahkûm etmezler.
Çini ustası olarak bu kadar başarılıyken yapmak isteyip de
yapamadıklarınız var mı?
Şimdi büyükelçiler 'Sıtkı' imzasını gördükleri zaman "Aa bu bende var."
diyorlar. Bu beni çok mutlu ediyor. Doğu'dan Batı'ya Uzakdoğu dahil birçok yerde
çalışmalarım bulunuyor. Kütahya'nın bürokratları beni rahat bıraksa benim
üstesinden gelemeyeceğim şey yok. Benim derdim sırf kendi yürümem değil
etrafımla birlikte yürümem. Sokağın gözü denilen bizim gibi adamların köşe
yazılarını ve fikirlerini engellemesinler, takdir etsinler. Ama Sayın Kültür
Bakanı, beni yerel yöneticilerle barıştırdı.
Biz Sıtkı Usta'yı biliyoruz ama onun çıraklarından haberdar değiliz.
Var mı çıraklarınız?
Var ama onlar benimle gündeme gelirse zarar görürler. 18 Mart
Üniversitesi'nde Mustafa Hoşnut var. Öğrenciyken benimle ilgili tezler yazdı,
şimdi doçent oldu, seramik üzerine. Avrupa'da olan seramik sanatçılarımız var,
onlar gelip gidiyor. Onlar benim yolumdan daha da ileri gidecekler ama
biliyorsunuz Türkiye'de hep öndeki isim bilinir. Bu sempozyum size mesleğinizde
'altın çağınızda' olduğunuzu hissettirdi mi?