Çingene Olmak Her Yerde Zor



Çingene haberleri bugüne kadar daha çok Türkiye’deki ayrımcılıklar ve hak ihlalleri üzerineydi. Geçen hafta Fransa ve İtalya da Türkiye’den aşağı kalır yanları olmadığını gösterdi. Sulukule’de yaşananlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınırken Fransa, Avrupa Birliği yasalarını ihlal ederek ülkedeki Çingeneleri sınır dışı ediyor.

Amasya’daki Çingenelerin kent merkezine girişinin yasaklanması haberi geçen hafta medyada yer buldu kendine. 85 yaşındaki çingene kökenli Dursun Elitaş’ın söyledikleri hiç de yenilir yutulur cinsten değildi. Toplama kampına benzeyen bir yerde susuz, kanalizasyonsuz ve elektriksiz yaşadıklarını söylüyordu. Okul da yoktu, çocuklarını okula gönderemiyor, bu yüzden bir de cezalara maruz kalıyorlardı. Amasya’daki çingenelerin yaşadıkları Türkiye için bir ilk değil. Son dönemde Roman açılımıyla Çingeneler ve toplumun geri kalanı arasındaki bağları kuvvetlendirme çabaları Çingenelere halkın saldırdığı Selendi, Amasya gibi örneklerle sekteye uğruyor. Çingenelerin farklı yaşam tarzlarının ya da üstlerine yapışan sıfatların güçlü bağların kurulmasına engel olduğunu söyleyebiliriz.

Üstelik bu engeller sırf Türkiye’de değil Avrupa’da da var. Gerçi Avrupa Birliği ülkelerinde serbest dolaşım hakları olmasına karşın Fransa’daki yaklaşık 100 çingenenin bir suç örgütü gibi yaka paça uçaklara bindirilip Romanya’ya gönderilmesi genelde Sarkozy’nin sık sık kullandığı yabancı düşmanlığı üzerinden popülaritesini arttırma çabaları olarak görüldü. Ancak bu olay bir defaya mahsus gibi görünmüyor. Ay sonuna kadar 700 Çingenenin daha sınır dışı edilmesi planlanıyor. Geçen on yılda da binlerce çingene Romanya ve Bulgaristan’a geri gönderilmiş, ülkedeki Çingene kampları defalarca yakılmıştı. Bu kez işin farklı boyutu çingeneleri sınır dışı etme operasyonununun resmileşmiş olması. İş resmileşince ülkelerinde Çingene istemeyen diğer politikacılar da cesaret bulabiliyor.

İtalya İçişleri Bakanı Roberto Maroni de “kabul edilemez” koşullarda yaşayan Çingeneleri sınır dışı etmek için Avrupa Birliği’nden onay isteyeceklerini açıkladı. Sarkozy böyle bir onay alma gereği duymamıştı, onun bahanesi hazırdı; yabancıların ülkede geçici kalış süresi olan üç ayın dolması! Bu süre sonunda ülkede yaşayanların kendilerine bakabildiklerini kanıtlamaları gerekiyor. Oysa Çingeneler, diğerleri için kabul edilemez de olsa Fransa’daki koşullarından memnun. Romanya’dakinden çok daha az çalışıp çok daha fazla kazandıklarını ve eninde sonunda yine Fransa’ya döneceklerini söylüyorlar. Üstelik tüm Fransa’nın da kendilerine karşı olduğunu söyleyemeyiz. Çingenelere yapılanlar yüzünden Ulusal Liyakat Madalyası’nı reddeden Rahip Arthur Hervet Tanrı’dan Sarkozy’nin kalp krizi geçirmesini dilediğini söylüyordu.

Avrupa’da bunlar yaşanırken Türkiye’den de Sulukule’deki kentsel dönüşüm projesinde insan hakları ihlali, etkin bir merciye başvurma hakkı tanınmaması, etkin ve kültürel ayrımcılık ve mülkiyet hakkı ihlallerini gerekçe göstererek AİHM’e (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) dava için inceleme talebinde bulunuldu. Başvuru kabul edildi, şimdi Sulukuleliler davayı bekliyor.



Hilal Küey (Avukat) / Sulukule’de mülkiyet hakkı ihlali var

- AİHM’e Sulukule’yle ilgili dava açtınız. Öte yandan zaten açılmış bir dava devam ediyor. Şu anda iki davada durum nedir?

- AİHM’e davayı buradaki dava bitmeden açtım çünkü arkeoloji taramasının sonuçları çıkmadan inşaatlar başlamıştı. Bilirkişi raporuysa hâlâ ortada yok. Öncesinde Mimarlar Odası bir suç duyurusu yaptı ama onlar da bir sonuç alamadı, ben de bunun üzerine 20 Mayıs’ta dava için başvurdum. Ağustos ayında da incelemeye değer bulunduğu bilgisi geldi.

- Açtığınız dava mağdur olan mülk sahiplerini de kapsıyor mu?

- İlk dava açıldıktan sonra Fatih Belediyesi anlaştığı kişilere mülk bedellerini ödedi. Davalı olduklarınaysa dava sonuçlanmadan ödeme yapmayacağını açıkladı. AİHM normalde yargı sürecinde olan davaları sonuçlanmadan incelemiyor. Bu olayın özelliği sebebiyle incelemeyi kabul etti. Projeye göre mülk sahiplerinin borç karşılığı ev edinme hakları var. Ancak teoride fikir güzel olsa da bu insanların 15 yıl kredi ödeyecek durumları yok. Bu mülkiyet hakkının ihlali demektir. Üstelik bu projeyle özel yaşama müdahale edilmiş oluyor.

- Müvekkilleriniz şimdi nasıl şartlarda yaşamlarını sürdürüyor?

- Sulukule’yi en son terk eden Gülsüm Bitirmiş zaten tek başına yaşıyordu. Bir oğlu vardı ama o da hapisteydi. Yaşamını yardımlar sayesinde sürdürüyordu. Birisi mahalle bakkalıydı. O da son ana kadar direnmeye çalıştı ama müşteri potansiyelini kaybedince yapacağı çok fazla bir şey kalmadı. Sulukule’den ayrılanların çoğu geri döndü. Çünkü apartman şartlarına uyum sağlayamamanın yanında iş de bulamadı. Bu insanlar genelde çiçek satarak ya da çalgıcılık yaparak hayatlarını sürdürüyor. İstanbul’a iki saat mesafesi olan yerlerde bu imkânları bulamadılar.

- Bu davanız diğer kentsel dönüşüm projeleri için de emsal olabilir mi?

- Evet, olur. Sulukule’de yaşayanlar bu zamana kadar çok düşük gelirlerle hayatlarını sürdürüyorlardı. İçlerinde hakkını aramayı düşünen pek yoktu. Aslında belediyeyle anlaşmak yerine en az yarısı dava açsa işler çok daha hızlı hallolabilirdi. Yine de hâlâ umut var. Açtığım dava sonunda müvekkillerim için tazminat da talep ediyorum. AİHM’deki dava en az üç yıl sonunda karara bağlanır.

Hacer Foggo (Sulukule Platformu üyesi) / Türkiye’de AB ülkelerindeki ırkçılık yok

- Fransa’da ve İtalya’da son dönemde çingenelere karşı yapılan sınır dışı etme girişimlerini nasıl yorumluyorsunuz?

- Fransa’da yükselen ırkçılık sırf Çingenelere yönelik değil. Göçmenler ve evsizler de bundan nasibini alıyor. Hatta geçen hafta ülkede çocuklarını aramak için bulunan Cezayirli anneler de polisin şiddetine maruz kaldı. Çingenelere yapılan sırf bununla sınırlı değil tabii. Çingenelerin çoğu ülkede vatandaşlık hakkına sahip. Sarkozy bu hakları geri almanın yollarını arıyor. İtalya’daysa 2008’den beri Çingenelere karşı ırkçı tutum sürüyor. “Etnik Silahlı Temizlik Hareketi” de bunun için kuruldu. Ancak Fransa ve İtalya’da olanları o ülkedeki vatandaşlara mal etmenin bir faydası yok. Bu ayrımcılık yapanların bakışından farklı olmaz.

- Her iki ülke de Avrupa Birliği üyesi. Eylemleri aynı zamanda AB yasalarıyla da çelişiyor.

- AB yasalarının 19’uncu maddesi toplu sınır dışı etmeyi yasaklıyor. Ancak Çingeneler topluca sınır dışı ediliyor. En önemlisi de ikamet özgürlüğü. AB vatandaşı olan Çingeneler, istedikleri yerde yaşama ve meslek edinme hakkına sahip. Oysa sırf çingene oldukları için bu hakları gasp ediliyor.

- Türkiye’de Çingenelerle ilgili iyileştirmelerin hep AB ülkelerinin zorlamasıyla gerçekleştiği görüşü hâkimdi. Sizce AB ülkelerinde yaşanan bu ayrımcılık Türkiye’de benzer düşüncede olanları da cesaretlendirir mi?

- Burada da bir önyargı olduğu açık. Engin Ardıç daha 23 Temmuz tarihli Sabah gazetesinde çıkan yazısında Çingeneleri gasp ve fuhuşa yönelmekle suçlamıştı. Ancak en azından İtalya ve Fransa’daki türden bir ırkçılık yok. Bu konuda hükümetin Roman açılımı da çok önemliydi. Roman buluşması gerçekleştirip orada çingenelerden özür dilemeleri “başka taraflara çekilse de” çok önemliydi.