Çılgın Profesörden ‘Bombalı’ Öneriler... Fay aklınla Bin Yaşa!..

İstanbul’da büyük su sıkıntısının yaşandığı 1993’te umutlar, havada patlatılacak ‘yağmur bombası’na bağlanmıştı. Yedi tepeli kentin sakinleri 17 Ağustos 1999 sabahı, 17 bin 840 komşusunu toprağa gömünce kendi gerçeğinin farkına vardı. Depremini bekleyen şehrin kaderine yıllar sonra ‘ikinci bomba’ düştü. Marmara fayının atom bombasıyla kırılmasının planlandığı ortaya çıktı. Saygın bilim adamları birbirlerinin diplomalarını tartışmaya açtı. Önerinin sahibi Prof. Atilla Uluğ, tepkilere rağmen kopma noktasına gelen fayın bombalanmasında ısrarlı. İsrail Lut Gölü’nde denemiş ve başarmış. Nükleer bombadan vazgeçen çılgın profesör, fayın Türk Silahlı Kuvvetleri’nin miadı dolmuş patlayıcılarıyla tetiklenebileceğini söylüyor.

Bomba fikrini hükümete götüren dönemin çevre bakanı Fevzi Aytekin’in “Keşke uygulanabilse” dediği projeyi, “istihkamcı jeofizikçiler” hayalden öte buluyor. Deprem ‘geliyorum’ diyor; ama uzmanlar hâlâ, “Pim çek, bomba at!” modunda! Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Deniz Bilimleri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Atilla Uluğ, Marmara’da biriken enerjinin denizin dibinde patlatılacak atom bombasıyla boşaltılabileceğini öne sürünce kıyamet koptu.

Öneriyi bilime aykırı bulan deprem uzmanları, fay yerine meslektaşlarını bombaladı. Birbirlerinin diplomalarını tartışmaya açan bilim adamları, sıra dışı yöntem için ‘depreme çözüm olamaz’ deyince konu kapandı.

İstanbullular yeni bir kâbus senaryosunu daha geride bırakarak kenti vuracak depremi beklemeye başlarken, biz de 17 Ağustos depreminden sonra Bakanlar Kurulu’nda bile ele alınan projenin bilimsel temelini sorgulamaya koyulduk. Önce Türkiye’nin ilk atom mühendisi Prof. Dr. A. Yüksel Özemre’nin kapısını çalıp, “Fay hattında Hiroşima’daki gibi atom bombası patlatılırsa ne olur?” diye sorduk. Prof. Özemre’den, “Patlamadan sonra oluşacak 20 bin derecelik şok dalgası İstanbul’da canlı bırakmaz evladım.” açıklamasını aldıktan sonra Prof. Dr. Atilla Uluğ’u aradık. Ortaya çıkacak radyasyon nedeniyle nükleer patlamanın telafisi mümkün olmayan insanlık dramına yol açacağını kabul eden Prof. Uluğ, geçen haftaki gazete sayfalarını süsleyen açıklamasını “nükleer bombaya eşdeğer bir patlama” şeklinde düzeltiyor.

Prof. Uluğ’un fay hattına bomba koyma fikri üniversite yıllarına dayanıyor. Frankfurt’taki Goethe Üniversitesi’nde deprem bilimi eğitimi alan Prof. Uluğ, bomba fikrini Almanlardan almış. Alman ordusunun belli sürelerle miadı dolan mühimmatları imha edeceği zaman üniversitelere haber verdiğini anlatan Uluğ, “Patlamadan önce deprem aletlerini kurardık. Almanya’nın kabuk yapısını böyle araştırdık.” diyor. Amerika’da günümüzde eski petrol kuyularına yağ pompalanarak, yer kabuğunun kaygan hale getirildiğini, Rusya’da ise patlamalarla suni deprem meydana getirildiğini anlatan Uluğ, sismoloji derslerinden örnekler veriyor.

Mesela 4 büyüklüğünde bir deprem meydana getirebilmek için 20 bin ton dinamiti yeryüzünden 100 metre aşağıda patlatmak yeterliymiş. Ancak İsrailliler, 4 ton TNT kullanarak 4 büyüklüğünde deprem meydana getirmişler. Prof. Uluğ’un verdiği bilgiye göre, ilginç deneme Düzce depreminden önce Lut Gölü’ndeki fay hattında Amerikalı ve Rus bilim adamlarıyla gerçekleştirilmiş. Yani fayda enerji birikimi olmasaydı aslında 1 büyüklüğünde deprem meydana gelecekti. Bomba tetikleme vazifesi görmüş ve 1 yerine 4 büyüklüğünde deprem oluşmuş.

Çalışmalarını depremlerin temelini oluşturan ‘Kayaçların Önceden Kırılması Teorisi’ne dayandıran Prof. Uluğ, Marmara fayının bomba ile kırılması projesini şöyle anlatıyor: “Fay aynası öyle bir şeydir ki bıçakla pastayı kestiğiniz gibi değildir. Kırılan tuğla gibi tırtıkları vardır, onlar fayın kaymasını engeller. Bunlar zamanla ezilir ve depremler olur. Birkaç milim ayrıldı mı tetikleme olur zaten. Bunu da Lut Gölü’ndeki gibi patlamalarla yapmak mümkündür. 17 Ağustos’tan sonra çok büyük bir enerji birikimi olduğu için bizim meydana getireceğimiz patlamalarla büyük deprem meydana gelebilirdi. Hatta kırılma belki parçalı olur, 6,5 büyüklüğünde daha az hasar verecek deprem meydana gelebilirdi. Bir süre sonra da diğer kısım yırtılırdı. Ancak o zaman bazı insanlar üflesen yıkılacak kümesinin parasını bile devletten isteyebilir diye vazgeçildi.”

Bazı uzmanlar 28 kilometrelik fayı kırmak için 79 atom bombasının gücüne eşdeğer bir patlamadan bahsediyor. Radyasyondan dolayı atom bombasından vazgeçildiğine göre, bu kadar büyük miktardaki patlayıcı nereden bulunabilirdi? Prof. Uluğ, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’ni işaret ediyor. Ordunun miadı dolmuş mühimmatlarını imha etmek için Marmara fayını adres gösteriyor: “Bu mühimmatları ne yapıyorlar bilmiyorum; ama en azından böyle bir projede kullanabilirler.” diyor. Prof. Uluğ, bilim dünyasından gelen sert eleştirilere rağmen arkasında durduğu projesiyle Marmara fayındaki stres birikiminin boşaltılabileceğini, oluşturulacak 7,5 büyüklüğündeki depremden sonra İstanbul’un 300-500 sene büyük deprem görmeyeceğini söylüyor.

Prof. Uluğ, son olarak kendisini eleştiren bilim adamlarına tepkisini dile getiriyor. “Bunlar genellikle kadın programlarında konuşan kimseler.” dediği deprem uzmanlarının diplomalarına bakmak gerektiğini söylüyor.

Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu: İSTİHKAMCIYDIM, PLASTİK PATLAYICI ÖNERİYORUM!

Bizim nükleer bombamız yok; ama Ahmedinejad’dan alırız 200 gram! Askerde ben istihkamcıydım, bilirim bu işleri. Nükleer olmazsa plastik patlayıcı öneriyorum. Anladığım kadarıyla patlamalarla fayda tetikleme yapmaya çalışıyor. Yani kurşunun ateşlenmesi gibi. Ama yeryüzü öyle değildir. Depremin bir yırtılma prosesi vardır. Tetikleme Ay’a aittir. Ay karaları 30 santim kaldırıyor. Fayı kaldırmak için o kadar güçlü bir bomba gerekir ki o zaman ya yukarısını yıkarsa? Var mı yukarıyı yıkmayacağının bir garantisi? O kadar güçlü bir patlamayı yaparsınız; ama İstanbul’un yarısı gidebilir. Binlerce ton TNT aşağıya nasıl indirilecek bilmem. 5-10 km fayın içine göndermek lazım. Enerjinin biriktiği yer 10 ile 20 kilometre arasında. Zaten her 33 metrede 1 derece artar ısı. O kadar yüksek ısıda bombayı patlatmadan aşağıya nasıl indireceksiniz?

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu eski Başkanı Prof. Dr. A.Yüksel Özemre anlatıyor:

AMERİKALILARIN ZİHNİ SİNİR PROJELERİ: PLOWSHARE

Amerikan Atom Enerjisi Komisyonu, Japonya’ya atılan atom bombasına gösterilen tepkiler nedeniyle kamuoyunu ikna için atom bombalarının sulhçu amaçlarla kullanılması programı geliştirdi. 1957’de tasarlanan 58’de tatbike konulan bu programın adı Plowshare Project idi. Esas itibarıyla saban demiri demektir. Bunun çok propagandasını yaptılar. O kadar naif bir şekilde yaptılar ki herkes bir tarafıyla güldü. 1958’den 1973’e kadar sulhçu amaçlarla olduğunu iddia ettikleri yeraltı atom bombası kullanımı 37 defa gerçekleştirildi. Bu proje çerçevesinde Alaksa’da bir liman açılması, Panama Kanalı’na bir kanal açılması, büyük kanyonları atom bombasıyla patlatarak büyük barajlar meydana getirilmesi gibi ütopik projeler vardı. Yerin birkaç yüz metre altında bir atom bombası patlatmak suretiyle, özellikle bir maden ocağında, bunun hasıl edeceği 100 bin derece sıcaklığın bir kovuk teşkil edeceği, bunun kolay kolay soğumayacağı, yukardan basınçla su fışkırtılarak orada birdenbire bu suyun çok yüksek sıcakta buhara dönüşmesiyle bunu tirübünlere intikal ettirip elektrik üretilebileceği gibi birtakım projeler vardı. Bu arada bir proje daha vardı. O da yeraltında patlatılan bu atom bombaları vasıtasıyla meydana getirdiği şok dalgalarla nasıl yayılacağı ve bunun deprem bilimi için ne gibi bir bas teşkil edeceği konusunda tamamlanmamış bir projeydi. Bunlar fizibilitesi yapılmamış, daha ziyade propaganda için kullanılan projelerdi. Bütün bunları halka çok iyi bir şekilde göstermek istiyorlar ve bunun ne kadar ucuza geleceğini anlatıyorlardı. Ama bu gibi patlamalardan oratya çıkacak radyasyonun etkisinden kimse söz etmiyordu. Bizim deprem fayına gelirsek; kırılması için proje geliştirilmesi ütopik. Atilla Bey’in söylediği fayı kırmak, enerjiyi açığa çıkarmak gibi bir şey yok. Gerçekleştirilmesi mümkün olmayan, bir heves uğruna yapılacak olursa Marmara’yı muazzam bir radyasyona tabi tutacak, kullanılamayacak hale getirecek bir teklif. Suçlamak istemiyorum; ama bu konularda uzman olmayan bir kişinin güzel bir hayali olarak görüyorum. Zaten Plowshare Projesi’nden de halkın atom bombasına munis bakmak için beslenen ümitleri temin edemeyip boşa para harcandığından dolayı vazgeçildi.

Eski Çevre Bakanı Fevzi Aytekin: OLAĞANÜSTÜ BİR PROJE

Keşke İzmit depreminden önce gerçelleştirilseydi, bu kadar insan ölmezdi. Olağanüstü bir proje. Bazı hocalar buna karşı geliyorlar; ama o konuda bir çalışma da olduğunu söylerler. Aynı çalışmanın Amerika’da da yapıldığını söylüyorlar. Mutlaka projenin incelenmesi lazım. Devlet olarak bu olaya sahip çıkmalıyız. O zaman hocam bana geldi; ama keşke başbakana ve başbakan yardımcısına ulaşsaydı. Belki daha çok ciddiye alınırdı. Aslında ben bunu Bakanlar Kurulu’na getiremedim. Getirebilseydik belki neticeye varırdık. Biraz riskli bir iş tabii. Bunun mutlaka daha düşük düzeylerde deneyi yapılır, ondan sonra Marmara’da uygulanabilirdi. Amerika şirketleri de yardım eder, deneyimlerden faydalanabilirdik. Teknolojiye inanmak, hocalarımıza güvenmek lazım. Bunu devlet olarak, Başbakanlık olarak ele almak lazım. Bu Türkiye’nin hatta dünyanın meselesi.