"Çevreci Nükleer Yalanına Hayır!"



Nükleer Karşıtı Platform tarafından yapılan yazılı açıklamada, Stockholm‘de 5-16 Haziran 1972 tarihlerinde gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı'nın ardından 5 Haziran'ın 'Dünya Çevre Günü' olarak kabul edildiği anımsatıldı. Ancak aradan geçen 42 yılda dünyanın her yıl biraz daha kirletildiğinin kaydedildiği açıklamada, Çernobil ve Fukuşima büyük nükleer felaketlerinin de en büyük çevre katliamlarından olduğuna işaret edildi. Tüm dünya nükleer santralları sorgularken, Türkiye'de ihalesiz yapılan anlaşmalarla Akkuyu ve Sinop‘ta nükleer santral kurulmaya çalışıldığına işaret edilen açıklamada; hala hazırlık aşamasında olan Nükleer Enerji Kanun Tasarı Taslağı eleştirilirken, nükleer enerji lobisinin dünyada artan çevre duyarlılığını kendine malzeme yapma arayışına da dikkat çekildi.

Nükleer Karşıtı Platform'un açıklaması şöyle:

"Tüm dünya nükleer santralları sorgularken, ülkemizde nükleer güvenlik kriterlerini 'tüpgaz'a indirgeyebilen bir cehalet içerisinde nükleer santral kurulmak istenmektedir. Böyle bir ortamda ülkemizde ihalesiz yapılan anlaşmalarla Akkuyu ve Sinop‘ta nükleer santral hazırlıkları yürütülmektedir.

Nükleerde AKP‘ci Güvenlik Anlayışı

AKP iktidarı Akkuyu ve Sinop için anlaşmalar yaptıktan yıllar sonra Nükleer Enerji Kanun Tasarı Taslağı hazırlayabilmiştir. Henüz taslak aşamasında olan bu düzenleme girişiminin bu kadar gecikmiş olması bile AKP iktidarının nükleer gibi tehlikeli bir konudaki güvenlik anlayışının zafiyetini açıkça ortaya koymaktadır. Tasarının amaç maddesine bakıldığında nükleer enerji konusunun bugüne kadar AKP iktidarınca ne kadar ciddiyetsiz bir biçimde ele alındığı görülmektedir. Amaç maddesinde "... birey, toplum ve çevrenin, nükleer enerji kullanımından kaynaklanan muhtemel olumsuz etkilere karşı korunması için nükleer enerji ile ilgili faaliyetlerin düzenlenmesi, izlenmesi ve denetlenmesi"nden söz edilmektedir. Nükleer santral için 2010 yılında Rusya ile bir anlaşma imzalanmış, anlaşmanın imzalanmasından dört yıl sonra nükleer güvenlikle ilgili ulusal yasa taslağı hazırlanmış ve Rusya‘yla yapılan anlaşma hükümleri ulusal mevzuatın kapsamı dışında bırakılmıştır. Hazırlanan taslağın içeriği de aynı ciddiyetsizliğin bir yansımasıdır. Radyoaktif atık, işletmeden çıkarma ve kapatma konusu 'mümkün ve makul olan' gibi ne olduğu bilimsel olarak açıklanamayan muğlak ifadelere bağlanmıştır: 'Radyoaktif atıkların bireylere, topluma ve çevreye etkilerinin mümkün ve makul olan en düşük düzeyde tutularak güvenli şekilde yönetilmesi esastır.'

Nükleerde Temel Yasa: Belirsizlik

Taslağa göre Başbakan Recep Tayyip Erdoğan‘ın belirleyeceği üyelerden oluşacak olan Nükleer Düzenleme Kurulu‘nun görevleri arasında 'nükleer tesislere ve radyoaktif atık tesislerine yer seçimi, inşaat, işletme ve işletmeden çıkarma ile ilgili verilecek lisans veya iznin teknik, hukuki, idari ve mali kapsam ve şartlarını belirlemek ve değiştirmek' sayılmaktadır. Dolayısıyla nükleer santrallarla ilgili hiçbir temel ölçüt yasayla öngörülmemekte, Başbakan‘a bağlı olacak kurula bırakılmaktadır. Yine taslağın bir başka maddesinde; 'nükleer enerji kullanımı için bu Kanun kapsamında verilen lisans veya izinlere ilişkin süreçler, başvuru koşulları ve usulleri, lisans veya izinlerin geçerlilik süreleri, iptal, askıya alma veya yenileme koşulları ile lisans veya izne ilişkin diğer usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir' denilmektedir. Görüldüğü gibi lisansın iptali ve askıya alınması gibi en temel uygulamaların dahi ölçütlerine yer verilmemekte, kurula geniş bir yetki tanınmaktadır.

Yine AKP iktidarınca nükleer santrallar, çevre etki değerlendirme süreçlerinden muaf tutulmak istenmiştir. Ulusal ve uluslararası kamuoyundan gelen ve gelecek olan tepkiler dikkate alınarak göstermelik bir ÇED süreci işletilmektedir. Akkuyu NGS İnceleme Değerlendirme Komisyonu‘nun 1-2 Ekim 2013 tarihlerinde gerçekleştirdiği toplantı sonunda; sunulan ÇED raporunun usule ve hukuka aykırı oluşu, gerçeği yansıtmayan bilgilerden oluşması, bir ÇED raporundan beklenen araştırma ve incelemeleri ihtiva etmemesi nedeniyle Rapor Şirkete iade edilmiştir. Akkuyu‘da kurulacak bir nükleer santral için ÇED sürecinin olumlu bir şekilde sonuçlandırılması olanağı da bulunmamaktadır. Hiçbir rapor ya da açıklama, Akkuyu‘da kurulacak nükleer santralın neden olabileceği felaketlerin üzerini kapatamaz.

Pazarlamada Son Nokta: Çevreci Nükleer

5 Haziran Dünya Çevre Günü‘nde üzerinde durulması gereken önemli bir nokta; nükleer enerji lobisinin dünyada artan çevre duyarlılığını kendine malzeme yapma arayışıdır. Nükleer sızıntı nedeniyle dünyanın belli bölgeleri girilmez hale gelirken, nükleer santralların kömür ve doğalgaz kullanan termik santrallar gibi atmosfere salınım yapmadığı gerekçesiyle çevreci olduğu ileri sürülebilmektedir. Ağaçlar, çimenler ve çiçeklerle çevrilmiş maket görüntüleri eşliğinde 'çevreci' gömleği giydirilmeye çalışılan nükleer santrallar, atmosfere hiç salınım yapmadıkları gerekçesiyle çevreci enerji üretim teknolojisi olarak pazarlanmaktadır. Bu pazarlama teknikleri içinde değerlendirilemeyecek büyük bir kandırmacadır. İklim değişikliği ve sera gazının yarattığı çevre kirliliğine karşı nükleerle dünyayı yaşanmaz hale getirmek gibi bir seçeneksizlik "çevrecilik" olarak yutturulamaz. Bugünlerin moda söylemi olan belli çıkar gruplarını kapsayan "kazan kazan" değil, gerçekte hepimizin kaybedeceği bu kirli oyunlara insanların çevreci duyarlılıklarının alet edilmesine izin verilmemelidir.

Nükleer Karşıtı Platform olarak, ülkemizde nükleer santral kurma girişimlerine son verilmesini, yapılan anlaşmaların iptal edilmesini talep ediyor, nükleer santral karşıtı uyarıların yetkililerce dikkate alınmasını bekliyoruz".