Turgut Cansever (1920-2009) tarafından sanat tarihi
alanında Türkiye'de yapılmış ilk doktora tezi sessiz sedasız
yayımlandı. Usta mimarın 1960 tarihli Modern Mimarlığın Meseleleri adlı
doçentlik tezi ise şubatta çıkacak. Daha da önemlisi hayatının son dönemlerinde
Cansever ile yapılmış söyleşiler dizisi, önümüzdeki
günlerde Turgut Cansever Külliyatı'nda yerini alacak.
"Ben doğrusu bir şeyden çok emindim. Hatırlıyorum, çocuklarım kardeşlerim,
'Sen bunları yazıyorsun ama kim okuyacak, yazacak?' diyorlardı. 'Birileri
okuyacak, biliyorum' diyordum." Oğuz Atay'ın o meşhur 'Ey okur nerdesin?'
sorusunun hemen kıyısına konulabilecek bu sözler, usta mimar Turgut Cansever'e
ait. Aynı ızdırabın içinden kopup geldiğini sezmek hiç de zor değil. Zira 'ben
buradayım' diyebilecek okurlar elbette hemen öyle ses vermiyor. Tıpkı çok zaman
sonra anlaşılan insanlara, Cansever'e verilmediği gibi.
Cansever'in 1949'da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi
bölümüne sunduğu tez, 61 yıl sonra, geçtiğimiz ay Sonsuz Mekânın Peşinde: Selçuk
ve Osmanlı Sanatında Sütun Başlıkları adıyla yayımlandı. Klasik Yayınları'ndan
sessiz sedasız çıkan kitabı Faruk Deniz hazırladı. Kitabın, sanat tarihi
alanında Türkiye'de yapılmış ilk doktora tezi olduğunu söylemekte yarar var.
Lakin kitap üzerinde pek durulmadı. Cansever'in 1960 tarihli Modern Mimarlığın
Meseleleri adlı doçentlik tezi ise şubatta yayımlanacak. Daha da önemlisi bilge
mimar ile yapılmış söyleşiler dizisi önümüzdeki aylarda Cansever kitaplığında en
güzel yerini alacak. Hem kendi döneminde hem günümüzde entelektüel bir
suskunluğa maruz kalan Cansever'in kitaplarının ve yeni yayımlanacak söyleşi
dizisinin derin bir hikâyesi var aslında.
Bilim Sanat Vakfı'nda 1999'da düzenlenen bir konuşmanın ardından hocanın
peşine düşer Faruk Deniz. Cansever hakkında okumalar yapar; doçentlik ve doktora
tezlerinin de basılması gerektiğine inanır. Hoca tüm nezaketiyle, bu dileği
geçiştirir. Haliyle, Deniz'in arzusu dinmez. Öyle ki yazıları gittikçe
silikleşen doktora tezini, ne olur ne olmaz diyerek hocadan habersiz dizdirir.
Her fırsat bulduğunda da bu mevzuyu açar. Talih bu ya. Bu kez 90 yaşına merdiven
dayamış Turgut Cansever'den uzunca söyleşi talebi gelir: "Anlatacağım şeyler
var." der. Bunun üzerine Faruk Deniz ve Zahit Atçıl, 5 Nisan 2006-27 Şubat 2007
tarihleri arasında usta mimar ile evinde 26 oturumluk söyleşiler dizisi
gerçekleştirir. Bu konuşmalardan epey memnun olan Cansever 2008'de haberin
girişindeki o umut dolu cümleleri söyler: "Birileri okuyacak, biliyorum". Zira
hocaya "Biz buradayız." diyen pek çok insan vardır artık. Cioran'ın "Yazmak
olağanüstü bir tesellidir." sözünü bir tarafa iliştirip yazıyla pek arası iyi
olmayan bir Cansever düşleyin. 90 yaşına gelmiş bir ustanın elbette söyleyeceği
çok şey var. Konuşma onun için ne büyük bir teselli. Bunların yazıya aktarılacak
olması ise çocuksu bir sevinç. Yaklaşık 26 hafta sürer bu konuşmalar. Hoca
anlattıkça anlatır.
Yazmaktan ziyade konuşan biriydi
Bu büyük hikâyenin gerisini Faruk Deniz'den dinleyelim: "Çoğunlukla hocanın
konuşmalarıyla akan bir söyleşi dizisi oldu. Dosyalarla bizi karşılıyordu.
Zihninde bir çerçeve çizmişti. Her görüşme farklı bir mecraya kayıyordu. Kendi
mimarlık serüvenini, Mimarlık Odası'nın kuruluşunu, ODTÜ ve Diyarbakır Koleji
projelerini, Beyazıt Meydanı hikâyesini, İstanbul'un nasıl kurtulacağını,
'güzellik nedir'den, 'güzel ev nasıl olmalı'ya kadar birçok konuyu tutkuyla
anlattı. Yazmaktan ziyade konuşan ve yapan biriydi."
Söyleşilerin sonunda 600 sayfalık ham bir metin ortaya çıkmış. Deniz,
arkadaşı Atçıl ile kitabı konularına göre yaklaşık 22 başlığa böldüklerini
söylüyor. Mayıs ayında çıkacak kitabın şu sıralar son okumaları yapılıyor. Kitap
daha çok görsel ağırlıklı olacak. Kendisinin bile unuttuğu 1936'da Eminönü
Halkevi'ndeki Turgut Cansever Resim Sergisi ile ilgili belgeler bile yer alacak
ve daha pek çok belge. Kısacası kitabın içinde tartışılacak çok mevzu var.
Çok görmek istemesine rağmen Cansever bu kitaba dokunamayacak maalesef. Faruk
Deniz, Cansever'in derinliğini şöyle anlatıyor: "Çağdaşları arasında maalesef
çok yalnızdı. Onun felsefe ve sanat tarihi arasında kurmaya çalıştığı bağı kimse
anlamadı. Canı yanmış, haksızlığa uğramış bir adamın hissiyatı var söyleşilerde,
ama asla şahsileştirmiyor meseleleri. En temel üzüntüsü yeteneksiz, basiretsiz
insanların Türkiye'nin geleceği hakkında söz sahibi olmasıydı. Onun
söylediklerini, fikirlerini entelektüel düzeyde kimse sürdürmedi. Kitap
zihinlerdeki Cansever'i daha da derinleştirecek ve göründüğünün aynısını yaşayan
bir adamın portresini çizecek bize. Kitap, bir taraftan 60 yıllık bir Türkiye
tarihi, diğer taraftan ise bir mimar ve sanatçının Türk modernleşmesiyle
hesaplaşmasını sunacak. Turgut Cansever külliyatında önemli bir boşluğu
dolduracak." Son olarak Klasik Yayınları'nın bir "Turgut Cansever Kitabı"
üzerine çalıştığının müjdesini verelim.