Bölgesel Çevre Merkezi -REC Türkiye olarak Cancun’da yakından izlediğimiz müzakerelerin tonu şimdilik sakin geçse de müzakerelerin içeriğine baktığımızda tartışmaların yavaş yavaş alevlendiğini görüyoruz. Burada yürütülen tartışmaların sonucunu görmek için 2011 yılında Güney Afrika’nın Durban şehrinde gerçekleştirilecek 17. Taraflar Toplantısı’nı (COP17) beklememiz gerekiyor. Müzakerelerin son haftasına girerken bu değerlendirme yazısında son gelişmeleri ele alıyoruz.
Tartışmalar Kopenhag’da da olduğu gibi gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında kısır bir şeklinde geçiyor.
Son iki yıldır tartışılan en önemli konu, 2012 sonrası dönemin nasıl bir hukuki çerçevede şekilleneceği idi. Bu kapsamda, en önemli gelişme, dün gelişmekte olan ülkelerin, Konferans Başkanlığı’na yeni dönemin hukuki yapısını belirlemek için resmi bir alt müzakere grubunun kurulmasını teklif etmesi oldu. Bu çerçevede gelecek sene gerçekleştirilecek Taraflar Toplantısı’na kadar çalışacak bir “contact group” oluşturulması karara bağlandı. Bu, özellikle gelişmekte olan ülkeler için önemli bir kazanım, zira bu zamana kadar 2012 sonrası dönemin muhtemel hukuki yapısı Kopenhag’da olduğu gibi kapalı kapılar ardında resmi olmayan görüşmelerle yürütülüyordu. Bu karar sürecin daha şeffaf olmasını sağlıyor. Ancak, diğer yandan, en büyük endişe sürecin İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nden ve Kyoto Protokolü’nden bağımsız yeni bir iklim rejimini taraflara dayatma tehlikesi.
Dün müzakerelerde Japonya’nın Kyoto Protokolü’nün 2012 sonrası ikinci yükümlülük döneminde hiçbir şekilde yer almayacağını belirterek yaptığı çıkış büyük tepki gördü. Cancun’da yaptığımız görüşmelerden çıkarımımız bu tavrın sadece Japonya’nın değil, ABD, Avustralya, Kanada gibi ülkelerin ortak sesi olarak algılanmasının daha doğru olacağı yönünde. Bu ülkelerin temel hassasiyeti, Kyoto Protokolü’nün mevcut yapısında olduğu gibi sadece gelişmiş ülkelerin azaltım yükümlülükleri alması değil, artık yeni bir iklim anlaşması çerçevesinde Çin, Hindistan ve Brezilya gibi gelişmekte olan ülkelerin de bu yeni süreçte bağlayıcı azaltım yükümlülükleri altına girmelerini sağlamak. Bu nedenle, Cancun’da yürüyen müzakereler kadar yeni iklim rejiminin belirlenmesinde başta ABD ve Çin olmak üzere, Brezilya ve Hindistan’ın atacağı adımların da belirleyici olacağı çok açık.
Cancun’da konuştuğumuz birçok yetkili, ABD Kongresinden toplam sera gazı salımlarının azaltılması hedefi doğrultusunda herhangi bir İklim Yasası çıkmaması durumunda, yeni bir küresel anlaşmanın beklenmesinin hayal olacağı yönünde. Bu nedenle 2011 yılında gözler ABD Kongresi’nde olacak.
Diğer yandan, teknik düzeyde devam eden alt müzakere gruplarına baktığımızda çevreci grupların önemli itirazına sebep olan Kyoto Protokolü Esneklik Mekanizmaları’ndan Temiz Kalkınma Mekanizması’na (CDM), kömür santrallerinde kullanılması öngörülen karbon tutma ve depolama (CCS) teknolojisinin de dâhil edilmesi için talepler bulunuyor. Bu çerçevede, ülkelerin talepleri ciddi olarak masaya geliyor ve Konferans Sekretaryası informal danışma sürecini başlatıyor.
Müzakereler bir yandan devam ederken, nasıl konumlandırılacağı belli olmayan ve çok eleştirilmiş olan Kopenhag Uzlaşması’nda belirtilen 2012 yılına kadar 30 milyar dolarlık gelişmiş ülkelerin iklim değişikliğinden etkilenen gelişmekte olan ülkelere azaltım ve uyum için vermeyi taahhüt ettikleri fonun “fast start finance” adı altında ikili ve çok-taraflı finansman modelleri ile yavaş yavaş hayata geçtiğini görüyoruz. (www.faststartfinance.org )
Tüm bu tartışmalarda Türkiye’nin ne yaptığını merak eden varsa, Cancun’da müzakereleri izleyenler olarak açıkçası biz de merak ediyoruz... Elbette bunun en önemli sebebi, görüşmelerin yürütüldüğü birçok alt grupta Türkiye’nin mevcut konumu nedeni ile konuların dışında kalıyor olması. Bu sebeple, kapasite geliştirme, ortak uygulama ve temiz kalkınma mekanizması, finansman, uyum fonu, teknoloji transferi ve REDD+ (ormansızlaşma) gibi müzakere konularında buradaki yetkililer gelişmeleri sadece izlemek durumunda kalıyor.
Türkiye, Cancun’da kabul edilmesi amacı ile Konferans başkanlığına bir karar bildiriminde bulundu. Bu bildirim kısaca; Türkiye’nin özel şartlarından kaynaklanan durumu, kişi başı sera gazı salım oranı, sosyo-ekonomik profili ile diğer gelişmekte olan ülkeler gibi azaltım, uyum, teknoloji transfer ve finansman konularında desteklenmesi gereğini belirtiyor. Bu bildirime ise taraf ülkeler şu an için destek göstermedi.
Devlet Başkanları ve Bakanlar düzeyinde yürütülecek olan ikinci hafta müzakerelerinin eşiğinde, küresel iş dünyasının liderleri ise 4-5 Aralık' ta bir araya gelecek. İklim Platformu'nun da yer alacağı tartışmaların sonucunda iş dünyasının vereceği mesaj, yatırım planlaması ve risk yönetimi için uzun dönemli daha güçlü bir anlaşmanın hayata geçirilmesi yönünde olacak. Küresel iş dünyasının liderleri bu taleplerini Cancun müzakereleri öncesinde "Cancun Bildirisi" (www.cancuncommunique.com) adı ile kamuoyu ile paylaştı. İklim Paltformu'nun da desteklediği ve www.iklimplatformu.org adresinden çağrıda da bulunduğu bu bildiriye imza atan Türk CEO'ları da bulunuyor.