Cancun İklim Zirvesi Hezimetten Kurtuldu Ama...



Dünya kamuoyu ve medyasında, hak ettiği ilgiyi biraz da WikiLeaks’in etkisiyle göremeyen 29 Kasım-10 Aralık 2010’da BM himayesinde 194 ülkenin katılımıyla Meksika’nın sahil kenti Cancun’da düzenlenen 16. iklim zirvesinin kaderi, bir nebze de olsa 2009’da Kopenhag’da gerçekleşen ve fiyaskoyla sonuçlanan zirveden farklı görünmektedir.

Gezegenin ve üzerinde yaşayan tüm canlıların bekasıyla ilgili iklim değişikliklerinin önlenmesine yönelik birbiri ardından düzenlenen uluslararası zirveler, bilim adamlarının artarak gelmekte olan büyük ve önü alınmaz doğal felaketlere acilen çare üretilmesi uyarılarına karşın, Kyoto dışında, dişe dokunur, yasal ve yaptırımlı önlemler alınmasında bunca gecikmenin bedelinin kaçınılmaz biçimde ödeneceğinin bilinmesine karşın, sorunla ilgili çözümlerin dün olduğu gibi bugün de belki yarın da ertelenip savsaklanmasının bağışlanacak bir yanı yok. Evet, Cancun’da iklim değişikliklerinin önlenmesi yönünde bazı gelişmeler olmamış değil. Ancak aşağıda özetlemeye çalışacağımız sonuç bildirgesinde de görüleceği gibi bu zirvede de somut, yasal, bağlayıcı ve acil adımlar atılamamıştır. O kadar ki, kimi ülkeler umutlarını bir başka bahara, gelecek yıl Durban’da düzenlenecek zirveye ertelemek zorunda kalmışlardır.

11 Aralık Cumartesi günü neredeyse son dakikada gerçekleşen anlaşmayla, alınan kararlar iklim değişiklikleri gibi acil sorunu zamana yayan çözümlerle bir bakıma geçiştirme ya da savsaklama izlenimi vermektedir. Bununla birlikte zirvenin ne denli arzu edileni vermese de sanal başarısında çok taraflılığın yeniden güven kazanmasının payı olduğu ileri sürülmektedir.

BM iklim zirvesi Cancun’da 11 Aralık’ta açıklanan sonuç bildirgesinde iklim değişikliklerinin önlenmesinde bir “Yeşil Fon”un gerçekleştirilmesinin de bulunduğu bir dizi önleyici düzenleme yer almaktadır. Sonuç bildirgesi, zirveye katılanların ezici çoğunluğunun onayını almış ve alkışlarla kabul edilmiştir. Sözü edilen “Yeşil Fon”u, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliklerinin önlenmesi konusunda gerekli uyumu sağlamalarına yardımcı olacaktır. Ev sahibi Meksika tarafından da desteklenen bu önemli karar özellikle tropikal ormanların korunması ve güneş, rüzgâr gibi temiz enerjilerle ilgili teknolojilerin paylaşılmasına da yol açacaktır. Geçici olarak üç yıllığına Dünya Bankası’nın denetiminde yapılacak bu örgütlenme gelişmiş ülkelerin 2020 yılından başlayarak iklim değişiklikleriyle mücadele için sağlayacakları yıllık 100 milyar doların dağıtımı gerçekleştirilecektir.

Cancun zirvesine katılan ülkeler ayrıca yaptırımlı ve yasal yükümlülüklere sahip olan tek uluslararası anlaşma olan Kyoto Protokolü’nün 2011’e kadar sürmesinde de anlaşmışlardır. Kyoto’nun 2012 yılında sonlandrılması söz konusudur. Zira çok sayıda ülke protokolün uzatılmasına karşıdır. İstenilen sera etkili gaz salımlarının önde gelen ülkelerinden Birleşik Devletler, Çin ve Hindistan dahil çok sayıda ülkenin de içine alınacağı yeni bir protokolün gerçekleştirilmesi söz konusudur.

Cancun’da zor da olsa sağlanan anlaşmanın ne yazık ki,“Aşil’in topuğu”gibi zayıf noktaları yok değil. Örneğin zengin ülkeler tarafından 2020’de başlayarak yılda 100 milyar dolarla finanse edilmesi pek güvenilir görünmüyor. Dahası, iklim sorunu gibi acil bir sorunda bunu önleyecek önlemlerin alınmasını gerçekleştirecek finansmanın uzun zaman sonra devreye girmesi pek akla yakın görünmemektedir. İklim değişikliklerinin neden olduğu doğal felaketlerin uzun zamana tahammülleri yoktur. Çözümün acil olması esastır. Biraz da bu yüzden, zaman faktörünü çabuklaştırmak için BM’de düzenlenen bir panelde alternatif finansmanlar önerilmiştir. Bunlar arasında ulaşımın vergilendirilmesi, kutsal rekabetin izin verdiği ölçüde, önde gelen seçenekler arasındadır. Cancun anlaşmasının “tarihi” olduğu savlarına gelince. Çevreci örgütler aynı fikirde değillerdir. Onlara göre Cancun “yarı fiyaskodur”. Zira kararlarının yasal altyapısı ve yaptırımı yoktur. Bu ise ülkelerin atmosfere diledikleri kadar sera etkili gaz salımlarına devam edecekleri anlamana gelmektedir. Nitekim günümüzde iklim değişikliklerinin baş sorumlusu sera etkili gaz salımları 48 Gt (1 jigaton 1 milyar tonu ifade etmektedir). Isınmayı 2050 yılına kadar 2 santigratla sınırlamak için 2020’ye kadar sera etkili gaz salımlarını 44 jigatona indirmek gerekmektedir. Oysa Kopenhag zirvesinde benimsenen angajmanlara göre tüm ülkelerin toplam sera etkili gaz salımlarının 49 jigaton olacağı hesaplanmıştır. Durumun vahameti esasen bu noktadadır. Hele “Yeşil Fon”un, o da gerçekleşirse, 2020’de devreye gireceği düşünüldüğünde...

Acil önlemlerin alınması savsaklanır, zamana yayılmaya kalkışılırsa ne olur? Cumhuriyet’in, kanımca değeri gerektiği gibi algılanmayan “Bilim Teknoloji” dergisinin 10 Aralık 2010 tarihli sayısında Sayın Nilgün Özbaşaran Dede’n özgün yazısında, küresel ısınmanın yılda 2 derecenin üzerinde arttığında gezegenin ve üzerinde yaşayanların başlarına gelebilecek felaketleri, bilim adamlarının verilerine dayanarak sergilemektedir. İç karatıcı belki, ama mutlaka okunmasında yarar var.