İstanbul’un 2010 yılında Avrupa Kültür
Başkenti olması, sivil girişim-merkezi hükümet ve yerel yönetimler
arasındaki işbirliği ve sonrasında yaşanan gerilim, kültür sanat konusunu
gündemimize daha sık getirir oldu. Farklı güç dengeleri arasında yaşanan
çatışmaları gözlemlemekten, olan ve ol(a)mayan projelerin peşinde koşturmak ve
istifa hikâyelerini dinlemekten kültür ve sanatın neden önemli olduğu,
İstanbul’a ve bize neler katabileceği konusuna bir türlü gelemedik. Hele
İstanbul’un yerel kültür politikaları konusunda atabileceği adımları, kültür ve
sanatın kentte yaratabileceği sivil hareketliliği, açabileceği sivil alan ve
diyalog fırsatını gözönüne almak hiç mümkün olmadı.
Oysa,
“kültür politikaları” tartışmaları, kültürel mirastan dil
hakkına, kültür endüstrilerinden kültür ve sanat yönetimine geniş bir alana ve
bu alanda çalışan, emek veren, üreten ve tüketen herkese dokunuyor. Kültür ve
sanat konularıyla her türlü yasa, politika, uygulama, karar ve tabii ki pratik,
bu tartışmaların içine giriyor. Kültür politikaları dendiğinde bu kadar geniş
bir alandan bahsedilmesi ve alanın disiplinlerarası olması, bu kapsama giren
konuları nasıl bir perspektifle ele aldığımızı daha da önemli kılıyor.
Belki de bu yüzden kültür ve sanat konusunu tartışırken, İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi’nin 27. Maddesi’ni baz almak önemli. Bu maddeye göre,
“herkes toplumun kültürel yaşamına serbestçe katılma, güzel sanatlardan
yararlanma, bilimsel gelişmeye katılma ve bundan yararlanma hakkına
sahiptir”. Hak temelli bir yaklaşımı benimsemek, kültür ve sanat
konusunun demokratikleşme ve sivil alan açma, diyalog oluşturmaya verebileceği
desteği gündemimize getirebilir.
İstanbul tüm bu yaklaşımlardan ve
tartışmalardan uzak bir şekilde 2010’u beklerken, yaşanan kargaşayı takip eden
Anadolu kentlerinden biri, sessiz sedasız çalışmalarına devam etti.
Çanakkale, 2007’deAnadolu
Kültürveİstanbul Bilgi Üniversitesi’nin
desteğiyle başlayan kültür politikaları tartışmalarını kentin gündemine
getirmek ve kültür sanat etkinliklerini tüm kente yaymak için,2010’u milat kabul ederek, Çanakkale 2010 projesini
geliştirdi. Katılımcı planlama konusunda birçok Anadolu kentine örnek
teşkil eden Çanakkale’de, kentte düzenlenen tüm etkinlik ve tartışmaları “olağan
şüphelilerin” dışına çıkararak, geniş bir katılımla gerçekleştirmek hedef olarak
belirlendi. Kültür ve sanatı bir hak olarak gündelik hayatın içine yerleştirmek
ve tüm kentlilerin bu haktan yararlanmasını sağlamak amacıyla çalışmalar
başlatıldı. Çanakkale Belediyesi, Çanakkale Valiliği ve
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi bu fikre destek verdiğinde ise
çalışmalar hızlandırıldı.
Çanakkale 2010
nedir?
Çanakkale 2010, Ocak-Aralık 2010 tarihleri arasında iki
temel aktivite alanı üzerinden yürüyecek bir kültürel etkinlikler zinciri. Bu
alanlardan ilki, kentin yerel kültür politikalarının oluşturulması için
“12 ay-12 tema” başlığı altında gerçekleştirilecek kent
tartışmaları. Daha önce yapılan toplantılarda kentliler tarafından belirlenen 12
tema, tüm yıl boyunca gündemde tutulacak. Her ay belirlenen temalar üzerinden
hem kentlilerle hem de kent dışından katılımcılarla söyleşiler, tartışmalar
düzenlenecek. Ama son sözü kentliler söyleyecek. Çanakkaleliler, her ayın
sonunda o ayın temasına dair yol haritalarını hep beraber hazırlayacak ve her
tema için bir manifesto yayınlayacaklar.
Çanakkale 2010’un ikinci
aktivite alanı ise, kentte halen devam eden ve yapılması planlanan etkinlikleri
biraraya getirerek, kentteki tartışmaları ve sanat hareketliliğini belirlenen
temalar üzerinden kentlilerle buluşturmak olacak. Bu süre içinde yapılan
işbirlikleri, ortaklaşa etkinlikler, tartışmalar, performanslar ve konserler de
Çanakkalelilerin kültür ve sanat hayatını renklendirecek.
Nasıl
başladı?
Henüz Şubat ayı... Ocak ayındaki açılış ve ilk
etkinlikler oldukça başarılıydı. Gülsin Onay’ın hem çocuklar
hem de yetişkinler için verdiği konser, tüm kentte büyük ilgi gördü. Konsere
kentin farklı mahallelerinden katılımı sağlamak için davetiyelerin bir kısmı
Toplum Merkezleri’nde dağıtıldı. Sulukule Platformu’nun gerçekleştirdiği
söyleşide eski belediye başkanı ve yeni belediye başkanının yanı sıra İl Kültür
Müdürlüğü’nden, üniversiteden, sivil girişimlerden yüzler görmek mümkündü.
Kentte Roman mahallesi Fevzi Paşa’nın muhtarı ve mahalleden iki kişinin yanı
sıra Lapseki Roman Derneği Başkanı’nın yaptığı konuşma, daha geniş bir kitleye
ulaşmak için nelerin yapılabileceğine dair tartışmaları gündeme getirdi. Fevzi
Paşa’yı Fevzi Paşalılarla tartışmak gerektiği konusunda ise herkes
hemfikirdi.
Kentin yerel kültür politikalarının tartışılması için ise
Çanakkaleli sivil girişimler ön hazırlıklarını yaptı, bir ön metni hem Ocak hem
de Şubat ayı temaları için hazırladı bile. Şimdi tartışmayı tüm kente yaymak
için fikir alışverişinde bulunuyor, kentte tanıdık yüzlerin dışında insanların
da gelip fikir beyan edeceği, taleplerini ve önerilerini getireceği
tartışmaların yolunu açmak için uğraşıyorlar. Ocak 2011’de tema tartışmaları
tamamlandığında Çanakkalelilerin ellerinde 2011 süresince takipçisi
olabilecekleri bir kültür politikaları manifesto kitapçığı ve birçok kente örnek
olacak bir işbirliği deneyimi olacak.
2010 yeni başladı, önümüzde 11 ay
var. İstanbul elindeki fırsatı kullanma konusunda şimdilik pek başarılı
gözükmüyor ama belki Çanakkale tüm şehirlere, hatta İstanbul’a, katılımcılığı ve
birlikte iş yapma pratiği ile örnek olabilir. Sivil inisiyatifin
koordinatörlüğünde gelişen işbirlikleri, kültür ve sanatın yaratabileceği
diyalogları samimi bir tartışmaya dönüştürebilir. İstanbul, birçok alanda olduğu
gibi tüm dikkatleri, etkinlikleri ve tartışmayı 2010 yılında da kendine çekmeye
hazır. Oysa Anadolu’da Çanakkale gibi birçok kent, çalışmalarını sessiz sedasız
sürdürüyor.
12 ay/12 tema
Ocak Devinim, Şubat
İletişim, Mart Kent Kimliği ve Kentlilik Bilinci, Nisan Turizm, Mayıs Seramik ve
Kentte Sanat, Haziran Kırsal Kent ve Tarımsal Ekonomi, Temmuz Su, Ağustos
Katılımcılık ve Ortak Yaşam, Eylül Barış, Ekim Kültürel Miras, Kasım Kamusal
Alanlar, Aralık- Çoğulculuk.