DİSK İstanbul Merkez Temsilciliği, KESK İstanbul Şubeler Platformu,
TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu ve İstanbul Tabip Odası 12 Eylül 2011
Pazartesi günü Taksim Tramvay Durağı’nda 19. Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği
Kongresi’ne karşı basın açıklaması gerçekleştirdi.
Basın Açıklamasında Türkiye’nin iş kazaları ve meslek hastalıkları
sayısının en yüksek olduğu ülkelerden birisi olduğuna dikkat çekilerek
resmi kayıtlara göre 2000-2009 döneminde 784 binden fazla iş
kazası olduğuna ve bu kazalarda 10 binin üzerinde çalışanın
yaşamını yitirdiğine vurgu yapıldı. Bu kapsamda resmi kayıtlara
girmeyen iş kazaları ya da meslek hastalıkları nedeniyle ölen veya sakat kalan
çalışanların sayısının tahmin edilemediği gerçeğinin de altı çizildi.
İstanbul’da 19’uncusu gerçekleştirilen ‘Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği
Kongresi’nin uluslararası düzeyde kaygısının işçilerin sağlığı
ve güvenliği olmadığının adından anlaşıldığına yer veren basın
açıklamasında Kongre’nin ‘işçi sağlığı’ yerine ‘iş
sağlığı’ kavramını tercih etmesine vurgu yapılarak “İşçinin değil işin
sağlığını yani işletmenin verimliliğini, kârlılığını
hedeflemektedir. Zaten Kongre amacını ‘...Tüm dünyada
önleme kültürünün yaygınlaşmasını sağlamak ve iş sağlığı ve güvenliği ile
bağlantılı yeni bilgi ve tecrübelerin alışverişine olanak tanımak’ biçiminde
açıklamaktadır” denildi.
Basın açıklamasının devamı ise şöyle;
“Kongrenin düzenleyicilerinden ve ev sahibi konumunda bulunan Çalışma
Bakanlığı, Türkiye’de emekçilerin sağlığı ve güvenliğinden sorumlu
kurumların başında gelmektedir. Ancak Bakanlık, emekçilerin can güvenliğini
sağlayacak düzenleme ve denetimleri yerine getireceğine; küresel rekabeti yani
işletmelerin kârlılığını gerekçe göstererek emekçileri koruyan mevcut
düzenlemeleri dahi ortadan kaldırmakta ve denetim görevini gerektiği
gibi yerine getirmemektedir. Öyle ki Kongre ile ilgili açıklama yapan
Bakanlık Müsteşarı Dr. Sıddık Topaloğlu, ‘Bu kongre bizim için
bir milat olacak. Kongre sayesinde iş güvenliği konusunda Türkiye bir referans
ülke pozisyonuna yükselecek. Bu kongreyi yapmak bize hem prestij hem de
çevre ülkelere iş güvenliği tecrübesi transfer etme konusunda yetkinlik
sağlayacak’ diyerek Devletin bakış açısını özetliyor.
Ayrıca Kongre’nin yanı sıra İş Güvenliği Fuarı’nın da öneminin büyük olduğunu
ifade eden Topaloğlu, ‘İnşaatlarda kullanılan baretten tutun da, kimya
sektöründe çalışanların giyeceği özel çizmeye ya da yalıtkan paspaslardan
güvenlik kemerlerine, madenlerde kullanılan dedektörlere kadar tüm malzemeler bu
fuarda sergilenir. Bu malzemeleri bölge ülkelerine satma konusunda da çok büyük
fırsatlar olacak’ diyerek işçi sağlığı ve güvenliği alanındaki
piyasalaştırma planlarının boyutlarını gözler önüne seriyor.
AKP iktidarı iş kazası sonucu ölümlerin yüzde 17 azaldığını belirtiyor. Oysa
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin
araştırmalarına göre 2010 yılının ilk sekiz ayında en az 238 işçi hayatını
kaybederken, 2011 yılının ilk sekiz ayında hayatını kaybeden işçi sayısı en az
376’ya ulaştı. Yani iş kazası sonucu ölümler geçen yıla göre yüzde 60
civarında arttı.
Keza meslek hastalıklarının tespiti açısından da ülkemizin durumu içler
acısıdır. 2009 SGK İstatistiklerine göre sadece 429 meslek hastası
bulunmaktadır. Oysa eski Çalışma Bakanı Ömer Dinçer bile bu
sayının 100 bin civarında olduğunu belirtmektedir. Uluslararası
araştırmalara göre ise meslek hastalıklarının görülme sıklığı çalışan nüfusun
binde 4’ü ila binde 12’si arasında değişmektedir. SGK’nın son açıklamasında
ülkemizde çalışan nüfusun 24 milyon olduğu belirtilmekteydi. Yani gerçek meslek
hastası sayısı 100 bin ila 300 bin arasında değişmekte ve bu durum tespit
edilmemektedir.
İş kazaları (işçi sağlığı ve işçilerin can güvenliği), işçilere yönelik
baskıların en çıplak biçimlerini gözler önüne sermektedir. İşçiler yoğun ve uzun
iş saatlerinde, basit güvenlik önlemlerinin alınmadığı koşullarda çalışmaktadır.
Bunun nedeni işin güvencesizlik temelinde örgütlenmesidir. Yani işin
parçalanarak yapılması ve işçinin örgütsüzleştirilmesidir. AKP iktidarı
güvencesizliği yasal bir zemine oturtmaya çalışmaktadır. 27 Kasım
2010’da çıkarılan yönetmelikle işçi sağlığı piyasanın ellerine teslim
edilmiştir. Torba yasa ve sırada bekleyen ulusal istihdam stratejisi
saldırıları, güvencesiz istihdamı derinleştirecek uygulamalardır. Diğer
yandan AKP iktidarı Diyanet hutbeleri ile Başbakan Erdoğan’ın ‘ölüm bu işin
kaderinde var’ söylemleriyle iş kazalarının manevi meşruiyetini de oluşturmaya
çalışmaktadır.
Tüm iş kazaları ve meslek hastalıkları önlenebilir.
Önlenebilir oldukları halde gerçekleştiği için bunları ‘iş cinayeti’ olarak
tanımlamak gerekir. Bu bağlamda Çalışma Bakanlığı, Türkiye’deki iş
cinayetlerinden sorumlu olan kurumların başında gelmektedir. Çünkü işçileri
korumak devletin görevidir.
Bizler emek ve meslek örgütleri olarak sermayenin daha fazla
kar uğruna emekçilerin yaşamlarını hiçe saymalarını ve bu noktada işçi sağlığı
ve güvenliğinin piyasalaştırılmasının bir göstergesi olan 19. Dünya İş
Sağlığı ve İş Güvenliği Kongresi’ni protesto
ediyoruz”.