Unkapanı'ndaki Hızır Bey Camii'nin
kalemişiyle dolu duvarları, kirlendi diye yeşile boyanmış. Üsküdar Meydanı'ndaki
Mihrimah Sultan Camii, kablo cenneti gibi. Valide
Sultan Camii'nin şadırvanına ise pimapen takılmış. Cami cemaatinin,
aralarında para toplayarak 'iyi niyetle' yaptırdığı bu
tadilatlar, tarihsel ve kültürel öneme sahip olan camilerimizi tahrip
ediyor.
Cemaat iyi niyetli. İmam endişeli. Camiyi aydınlatmak gerek. Hırsızlar için
güvenlik kamerası takmak gerek. Hem kışın soğuk oluyor, ısıtmak gerek. Sonra
şadırvanı tamir etmeli. İmam, namaz sonrası bu gereklilikleri cemaatle
paylaşıyor. İyi niyetli cemaat kolları sıvıyor. Kazancı yerinde esnaftan pamuk
ellerini ceplerine sokması isteniyor. Tanıdık elektrikçi geliyor, kabloları bir
güzel çekiyor. Duvarlar kirlenmiş, mahalleden bir boyacı çağrılıyor, bir güzel
boyuyor. Para almıyor. 'Hayrım olsun' diyor. Olsun da, tarihî camilerin başına
ne geliyorsa bu iyi niyetten geliyor.
Unkapanı'ndaki Hızır Bey Camii bunun en somut örneklerinden. Eşsiz
kalemişiyle dolu duvarları, "kirlendi" diye önce yeşile boyanmış. Sonra cemaat
para toplayıp caminin içini daha sıcak tutar diye bir güzel plastik kaplamalarla
kaplatmış. Böylelikle dışarıdan harabeyi andıran tarihî caminin içi gıcır gıcır
olmuş! İyi mi olmuş? Caminin restorasyonundan sonraki fotoğrafıyla cemaatinin
yaptırdığı halinin fotoğrafına bakarak buna siz karar verin. Neyse ki,
İstanbul'un ilk belediye başkanı ve Fatih Sultan Mehmet'in en yakın arkadaşının
adını taşıyan caminin akıbeti hayır olmuş. Restorasyonla ilk günlerine dönmüş.
Fakat bu akıbeti yaşayamayan, cemaatinin iyi niyetinin kurbanı olan yüzlerce
cami var.
Mesela Mihrimah Sultan Camii. Üsküdar Meydanı'nda. Vapurdan
iner inmez karşınıza çıkıyor. Meydandaki metro inşaatından sonra restore
edileceği söyleniyor. Fakat Mihrimah Sultan Camii kablolar cenneti gibi.
Tavanını kablolar sarmış. Elektrik tesisatı için, gizli kamera için eski-yeni
metrelerce kabloyla kaplı her yer. Pencerelerinin birinden, bildiğiniz kocaman
kalın bir demir boru geçiyor. Pencereye çirkin bir paravan çekmişler. Giriş
kapılarını da demir bloklarla korumaya almışlar. Zaten duvarları kararmış
caminin, içi bu demir bloklar sebebiyle iyice kararmış. Bütün bunlara rağmen
Mihrimah Sultan Camii'nin durumu karşısındaki Valide Sultan
Camii'nden daha iyi. Çünkü burada şadırvana pimapen takılmış! Valide
Sultan Camii, Mihrimah Sultan Camii'ne göre daha aydınlık, çünkü kısmen
boyanmış. Ama ne boyama! (Lütfen fotoğraflara dikkatli bakın.) Tarihî
kalemişlerin üzerine gelişigüzel boya sürmüşler. Allah'tan tamamen
kapatmamışlar. Fakat böyle giderse Hızır Ali Camii'nde ve daha birçok camide
olduğu gibi tamamen de boyanabilir.
Mihraba elektrikli ısıtıcı çakmak, mermerleri kablolar için delmek, ahşap
oyma kapıları, tavanları yağlıboyayla boyamak... Bunların hepsi iyi niyetle
yapılıyor. Sonra iyi niyetle mahvedilen camiler trilyonlar harcanıp restore
ediliyor. Hâlbuki imam ve cemaat, cami kültürü ve bakımı üzerine eğitilse bunlar
yaşanmayacak. Süleymaniye Camii ve birçok tarihî yapının restorasyonunda yer
alan kalemişi ustası Kaya Üçer, çok sayıda camide bu hikâyelere
tanıklık ettiğini söylüyor ve ekliyor: "Türkiye'de camilerin ve tarihî yapıların
küçük tamirlerinin nasıl yapılacağı hakkında bir çalışma ve eğitim yok. Ödenek
de. İmam sorunu tespit ediyor. Cemaate söylüyor, onlar da görgüleri, bilgileri
oranında imkânları dâhilinde çözüm üretiyor."
Antik kentlerden getirilen mermerlerle inşa edilen Süleymaniye Camii'nde bile
bu mermerler elektrik kablosu geçirilmek için delinmiş. Kaya Üçer'e göre
imamlara restorasyon ve tarihî camilerin bakımıyla ilgili eğitim verilmeli.
İmamlar da cemaati bu konuda bilinçlendirmeli.
Camilerde günübirlik çözümlerin üretilmesinin bir sebebi de çok başlılık.
Çünkü böyle tarihî yapılarla, belediyeler, Anıtlar Yüksek Kurulu, valilik,
bakanlık, vakıflar gibi pek çok kurum ilgileniyor. Ufak tefek ihtiyaçları için
bile bir sürü prosedür takip edilmesi gerekiyor. Bu da imamları yıldırıyor.
Hâlbuki imamların ufak tamirler için bütçesinin olması lazım. Üçer, tamirleri
yapabilecek, uzmanların ve ustaların listesinin imamlara verilmesini öneriyor.
Üçer, özellikle tarihî camilerin elektrik sistemine bir standart getirilmesi
gerektiğini söylüyor. Namaz vakitlerini gösteren ışıklı tablolardan günün hadis
ve ayetlerinin yazıldığı tahtalara, afişlere ve ayakkabılıklara kadar birçok
konuda standardın getirilmesi ve bütünlüğün sağlanması şart.
Kültürel kopukluğun göstergesi
İslam estetiği üzerine kitap yazan Beşir Ayvazoğlu, bütün
bunların halkın kültürden koptuğunun göstergesi olduğunu söylüyor. Kültürün,
estetik anlayışın farkında olmadığı için tahrip ettiğini vurgulayan Ayvazoğlu,
"Tarih şuuru ve kültürel bilgisi olsa camilerin bakımı ve korunmasıyla ilgili
bilenlere soracak. Korumaya çalışırken bozmayacak." diyor. Ayvazoğlu da tarihî
camilerin imamlarının ve cematinin de cami kültürü ve estetiğiyle ilgili
eğitilmesi gerektiğini söylüyor.
İstanbul Rölöve ve Anıtlar Müdürü Hüseyin Kaya: Alo acil cami tamir
servisi kurulmalı
Sayısız yanlış müdahale örneği var. Anlatmakla bitmez. Eşsiz el işçiliğine
sahip kapıyı yağlıboyayla boyuyorlar. Camiler kontrolsüz. Herkes kendine göre
bir şeyler yapıyor. Küçük tamirler için geliştirilen bir sistem yok çünkü.
Topkapı Sarayı'nda çalışırken ödenek olmadığı için tamir yapamadığımız zamanlar
oluyordu. Kurşun akıtıyor, biz bunu çözemiyorduk. Sonra valilikte bir ödenek
oluşturuldu, ihtiyaca göre valinin başkanlık ettiği bir kurul tamir parası
veriyor. Dışarıdan usta ya da müteahhit getirtilip yapılıyor. Fakat bu da çok
pratik bir çözüm değil. Bence devletin bünyesinde ve kurumlardan bağımsız bir
teknik ekip oluşturulmalı. Bunlar İstanbul'da bir yerde konuşlanmalı.
Camilerden, tarihî yapılardan ihtiyaç durumunda aranmalı kablo, boya, tamir gibi
herhangi bir küçük iş için gitmeli ve anında müdahale etmeliler. Ekip, tarihî
yapılar üzerine uzman kişilerden oluşmalı. Kalem işlerini, boyayı, mermerin
özelliğini, motifleri, ahşabı bilmeli... İçlerinde elektrik, boya, alçı, ahşapta
uzman kişiler olmalı. Başlarında da sanat tarihinden anlayan bir mimar olmalı.
Önce detaylı bir eğitimden ve stajdan geçmeliler, sonra işbaşı yapmalılar. Küçük
tamirlerde anında müdahale edebilmeliler. Yoksa bu, iyi niyetli esnafa
bırakılacak bir iş değil. Hem daha ucuz olacağını düşünüyorum. Sadece
İstanbul'daki eserler için değil Anadolu için de böyle ekip
kurulabilir.