Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Eşsözcüsü Avukat Arif Ali Cangı, Radyo Pause’ta yayınlanan Fatih Yapar’la Neler Oluyor programında İzmir’in Çernobil’i olarak adlandırılan Gaziemir’deki eski kurşun fabrikası hakkında açıklamalar yaptı.
Geçtiğimiz günlerde parti olarak açılan davaya müdahil olma talepleri ret edilen Cangı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın gerekçe göstererek şirkete 5.7 milyon TL ceza kestiği bilimsel raporun ayrıntılarının açıklanmasını istedi. Cangı, raporun İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde de olduğunu söyledi.
Cangı, “İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nün raporu, asıl tahlillerin yapıldığı ana raporu yorumlayan ön rapordur. Onun bir kısmı alınmış. Alınan kısmı da zaten çok vahim… Raporda ‘toprakta ağır radyasyon kirliliği, suda da ağır metaller var’ diyor. Kurşun, arsenik ve civa gibi maddeler var. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı bölge ile ilgili ‘500 metre yakınından su kullanmayın’ diyor ama yer altı suları daha geniş alana yayılır. Raporun tamamına ve tüm ayrıntılarına ulaşamadık. Rapor Çevre İl Müdürlüğü ve İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Genel Müdürlüğü’nde var. Ne yazık ki müdürlük de, İZSU da bunu kamuoyuna açıklamıyor. Çünkü yaratacağı infialden ve kendi sorumluluklarından çekiniyorlar. Şu anda yürütülen bir soruşturma var. Bizzat avukat olarak savcıya başvurdum. Raporu istedik. Bir hafta, 10 gün sonra dava dosyasına rapor gelecek. Mesele Ahmet’in, Mehmet’in ceza alması değildir. Onun üzerinde durmuyoruz. Yargılama sürecinde atıkların nereden geldiği, kimlerin getirdiği, nasıl geldiğinin ortaya çıkmasını talep ediyoruz. Bunu sağlayalım ki bir daha aynı şeyler olması. Nükleer atıkların kontrolsüz ticareti söz konusudur. Gaziemir İzmir’in yaşamı için, çocukların geleceği için önemlidir. Herkesin duyarlı olması lazım. Kimse bunun üzerini örtemez. İzin vermeyeceğiz. Ne pahasına olursa olsun mücadelemizi sürdürüp sorumluların yargılanmasını sağlayacağız” dedi.
Kadınlar düşük yapıyor
Önemli olanın ceza değil atık olduğunu anlatan Cangı, “Burada en önemli konu atıklardır. Gaziemir Aktepe ve Emrez Bölgesi’nde bulunan bu nükleer atıklar orada durduğu sürece İzmir tehlike altında. Çünkü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı müsteşar yardımcısının ceza açıklamasının ardından bana bilgiler gelmeye başladı. Bu konu ile ilgili ‘ortada bir rapor var. Rapora da henüz tam anlamıyla ulaşamadık. Raporda ciddi tehditler, tehlikeler var’ dediler. Toprak kirliliği ve çevre sorunları yaşanacağı için bakanlık gündeme değiştirmek için ceza kesti. Diyelim ki cezayı tahsil ettiniz. Ne olacak? Oradaki atıkların bertarafı önemlidir. Bizi her gün arıyorlar. Bize ‘kadınlar düşük yaptı, yine dumanlar çıkıyor’ diyorlar. Bu işin bir başka boyutu da Türkiye’de nükleer bir santral yok. Yok ama nükleer bir atığımız var. Nükleer santraller ve deniz altıların atığıdır. Yurt dışından tehlikeli atık ithal edilmiş. Bir yanda nükleer santral yapma sevdasındayız. Japonya’da yaşananlar ortadadır. Oralarda iş yapamayanlar Türkiye’ye pazarlanıyor” diye konuştu.
Devletin başarısı değil miras kavgası
Nükleer atığın tespiti ve bu zamana kadar yapılan çalışmaları da anlatan Cangı, meselenin devlet başarısı olarak görülemeyeceğini söyledi. Cangı, “Kurşun fabrikası 1947 yıllardan bu yana çalışan bir fabrika. Kurşun üretimi oraya gelen atıklardan üretiliyor. Yıllardır denetim olmadığı için atıklar bahçelere gömülmüş. Bir denetim de yapılmamış. 2007 yılından sonra da burada ‘nükleer atık’ tespit edilmiş. Tabi ki bu tespit araştırma ve denetimlerden sonra değil herkes biliyor ki ailedeki miras tartışmaların ardından ortaya çıktı. Mirasçıların birbirine düşmesi, şikayet ardından çalışma başlatıldı. Dönemin Çevre ve Orman İl Müdürü Osman Tatar’ın yaptığı çalışmalar sonrasında Adapazarı’ndaki İZAYDAŞ ‘biz bunu alamayız, radyoaktif madde var’ diyor. Türkiye Atom Enerjisi de sonra devreye gidiyor. TAEK, tespit ediyor ama bir önlem alınamıyor. İçimizde bir nükleer atık var. Buru Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Büyükşehir ve Gaziemir Belediyesi de çok iyi biliyor. 2007 yılından bu yana herkes birbirine sorumluluk atıyor. Tabi ki bertaraf çok ciddi maliyet olduğu için işler aksamış. Bakanlık, savcılığa suç duyurusunda bulunuyorlar. Süreç böyle devam ederken biz şikayetçi oldu. 2012 yılından itibaren çalışıyoruz. Biz, Yeşilller ve Sol Partisi olarak tüm bürokratlar, kamu görevlileri ve şirket sahipleri hakkında suç duyurusu yaptık. Valilik, şikayet üzerine ‘soruşturmaya gerek yoktur’ dedi. Biz ayrıca takibini yapıyoruz. Danıştay’a itiraz ettik. Ayrıca davaya müdahil olmak istedik ama mahkeme ret etti. Gerekçe olarak da siyasi partinin kamu yararı görevi taşımadığı ifade edildi” açıklaması yaptı.
Efemçukuru'nun kurşundan farkı yok
Cangı, davalar ile gündeme gelen altın madenlerini de değerlendirdi. Cangı, İzmir’in içme suyunu tehdit eden en önemli olgunun Efemçukuru’ndaki altın madeni olduğunu söyledi. Cangı, “Biz davalar ile bir yol alınamayacağımızı gördüğümüz için siyasi bir hareket başlattık. Siyaset bir yandan sorunun kaynağı, diğer yandan çözümüdür. Bergama Altın Madeni’nde tüm katmanlar sürece katılırken hukuk devleti, ilişkiler, insanlar kirletildi. Şirket çıkarını yine elde etmeye devam ediyor. Eylemler, STK tepkileri, köylülerin direnişi bir kenara bırakıldı. Sadece altın madeni değil HES, Aliağa’daki sanayi yaşamı tehdit ediyor. Efemçukuru’ndaki altın madeninin kurşun fabrikasından farkı yok. İzmir’in en temiz yer üstü suyu buradan temin ediliyor. Sizin önceliğiniz nedir? Yerel seçimlerde İzmir’i yönetmeye talip olanlar fikirlerini söylesinler. İzmir’in sağlığının, çıkarının korunması mı yoksa şirketin karı mı bunu açıklasınlar. Su havzasını korumak zorundayız” dedi.