İstanbul’da bir hafta arayla iki kez etkili yağan yağmur yeniden hayatı felç etti. Mimar Mücella Yapıcı, İstanbul’da yağan yağmurun yüzde 90’ının yüzeyde kaldığını ve suyun kanallardan gitmediğini söyledi ve ekledi: "Bunlar İstanbul'un iyi günleri".
Gazete Şûjin’den Zülal Koçer’in haberine göre, iklim değişikliğinden dolayı selin yaşandığı şeklinde yorumları değerlendiren Yapıcı, “Eğer bir iklim değişikliği varsa bu İstanbul’un iklim değişikliğidir. Çünkü özellikle son yıllarda 1980’lerden başlayarak özellikle 2003-2005’li yıllarda mega projelerin devreye girmesiyle, TOKİ’nin kentsel dönüşümünün devreye girmesiyle, özellikle imar yönetmeliklerinin değiştirilmesiyle İstanbul’da artık suyla toprağın buluşması imkansız hale geldi” ifadelerini kullandı.
"Belediyeyi suçlamak yetmiyor"
İstanbul’da yağan yağmurun yüzde 90’ının yüzeyde kaldığını ve suyun kanallardan gitmediğini söyleyen Yapıcı, “Yağan yağmurun en ez yüzde 50-60’ının bir kısmının toprak tarafından emilmesi ve bir kısmının da buharlaşması en az yüzde 5-10 civarında akışa geçmesi gerekir. Maalesef burada belediyeyi suçlamak yetmiyor. Şu anda bütün insanlar evlerinin altını, bahçelerini, parkların altını büyük bir heves ve büyük bir gayretle tamamında yer altında inşaat yapıyorlar” diyerek vatandaşların da bilinçsiz yapılaşmaya gittiğini ancak bunun denetlenmediğine dikkat çekti.
"Can kaybı olmaması mucize"
Yapıcı, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bakın, bir kent planlanırken 100 ya da 500 yılda bir yağan yağmura göre planlanır, iki saat yağmur yağmakla bu olmaz. Gereksiz battı çıktılarla, meslek odalarını, bilim insanlarını dinlemeyen, liyakata göre iş yaptırmayan bir idare ile gerçekten can kaybı olmadan atlatmamızı ben büyük bir mucize olarak görüyorum. Deniz kıyısındaki bir şehri sel basabilir mi? Her seferinde belediye idarelerini ve meslektaşlarımızı uyarıyoruz, ama buna kulaklarını tıkayan, hakikatten İstanbul coğrafyasının kaldıramayacağı, işte Kuzey Ormanları’na, göl havzalarına, içme havzalarına yeni projeler yapacağım diye ekolojisini, insanların felaketi üzerine, ekolojik kültürel yıkımlar üzerine kuran bir idareyle karşı karşıyayız.”