Bulutların Üstündeki Yalnız Vadi



Palovit Vadisi olarak anılan yer aslında Kaçkarların kuzeybatı yamacını kapsayan ve Fırtına Vadisi’ni oluşturan beş ana koldan biri olan Palovit Deresi’nin oluşturduğu bir bölüm. Vadi, Fırtına Vadisi ekosisteminin içinde el değmemiş, bozulmamış en önemli alan. Fırtına ve Palovit vadileri, ülkenin en bozulmamış birkaç orman ekosistemi arasında tek ve narin yağmur ormanları olarak değerlendiriliyor. Burası öyle bir biyolojik çeşitliliğe sahip ki, 500’ün üzerinde bitkinin 100 küsur tanesi endemik. Yani sadece orada yetişiyor. Türkiye’de en yoğun boz ayı nüfusunun bulunduğu bölgelerden biri olan alanda, birçok memeli ve sürüngen yaşıyor. Ayrıca buradaki dereler, her yıl Karadeniz’den gelip doğdukları yere kadar yüzerek orada yumurtlayan “dünyadaki tek” denizalalarının da yuvası.

Karadeniz’de dönen dolaplar

Palovit Vadisi’ne döneceğiz ama önce asıl Karadeniz’de genel olarak dönen dolaplara bir göz atalım: Hatırlarsınız 2007 yılında hükümet tüm derelerin satışını imzalamış ve sonra şaka gibi “çevre etki değerlendirme (ÇED) raporlarının alınması şartını unuttuk” demişti. Halihazırda Karadeniz illerinden Giresun, Trabzon, Bayburt, Gümüşhane ve Rize’de 460 civarı, sadece Artvin’de ise 110 civarı hidroelektrik santrali (HES) projesi var. Bununla kalmayıp yayla yollarını birbirine bağlamak isteyen hükümet, bu uğurda her şeyi deniyor. Mesela Karadeniz otoyolu ve onlarca HES davalarını bir bir kazanıp kök söktüren avukat Yakup Şekip Okumuşoğlu, “Biz davaları kazandıkça mevzuat davanın gerekçelerine göre değiştiriliyor, bir günde genelgeler çıkartılıyor, sonra bu genelgeye göre yeni izinler veriliyor” diyor. Örneğin Fındıklı Çağlayan Vadisi’nin SİT alanı ilan edilmesinden dolayı bu kararın kaldırılması için ihaleci HES şirketleri, devlete dava bile açabiliyor ya da DSİ “su kullanım hakkı sözleşmesi” yönetmeliğinde değişiklik yapıp ekolojik yaşam suyu debisini şirketlerin istediği şekilde kullanması için uygun hale getirebiliyor. En son Enerji Piyasası Denetim Kurulu (EPDK) elektrik lisans yönetmeliğinde değişiklik yapıyor ve 30.9.2009 tarihinden sonraki projelere lisans verilmeden önce ÇED süreci işletileceğine karar veriyor. Oysa EPDK bu değişiklikten önce yüzlerce lisansı zaten vermişti.

Ülkemizin de AB’de olduğu gibi “su çerçeve direktifi” benzeri bir mevzuata ihtiyacı var. Çevre Orman Bakanlığı ise “Mevzuatımız AB ile tam uyumlu” derken esas mevzuatları yürürlüğe koymamakta direnerek hâlâ bildiğini okumaya devam ediyor. Stratejik ÇED yönetmeliği, tam üç yıldır taslak halinde bekletiliyor. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın 225 termik santrale lisans verildikten sonra Kyoto Anlaşması’nın onaylanması benzeri, işleri organize edip sonra bu mevzuatları çıkarmayı planlıyor. Sözün özü, Karadeniz’de para kazanmak isteyen müteahhitler öyle ya da böyle işlerini yürütmek için devletle elele aşikâr bir çaba içindeler. Ülkenin yağmur ormanları bir bir feda ediliyor. Göz göre göre Karadeniz katlediliyor.

Gelelim Palovit’e: Bunlarla bir ilgisi yok gibi görünen durum, aslında çok da benzer senaryolar içeriyor. Sadece yöre halkından birkaç kişinin “mevcut bir yolu iyileştirerek genişletmesi” adı altında ifade edilen ameliye, aslında iki ayrı Zihni Sinir projesi şeklinde organize edilmiş. Önce Rize Valiliği İl Özel İdaresi eski bir orman yolunu genişletmek için başvuran şahıslara, kendi imkanları ile yapmaları için izin veriyor. Alınan izin sadece “yolun bir kısmının düzeltilmesi” için. Oysa bu şahısların amacı yolu en yukarılara, Amlakit yaylasına kadar ulaştırabilmek. Bahsi geçen bölge 1. derece doğal SİT alanı ve Milli Park statüsünde. Üstelik bu iş Bern Sözleşmesi’ne ve “Avrupa’nın yaban hayatı ve doğal yaşama ortamlarının korunması” sözleşmesine de aykırı.

Bu bölge, Palovit Şelalesi’nin ve daha içerilerde Palovit Deresi boyunca daha keşfedilmemiş üç ayrı büyük şelalenin de olduğu bir akarsu düzlemi içinde “el değmemiş” bir yer. Genişletilmesi için izin verilen yol, aslında küçük bir ormancı yolu ve Palovit Şelalesi önünden başlayarak orman içine doğru yaklaşık 4 km giriyor. Buraya beş metre genişliğinde çift şeritli bir yol yapılmasının iki amacı olabilir: Gözlerden uzaklara HES’ler yapmak veya yaylaları turizmle buluşturmak. Belki de “bir taşla iki kuş” misali her ikisi de. Yöre halkı sadece turizm için olduğunu düşünedursun, Ankaralardan buralarla ilgili HES projeleri çoktan çıkmış bile olabilir. Deneyimlerimiz bunları yalanlamıyor. Önce planla, sonra kanun çıkar ve yaptır. İş işten geçince “aman koruyalım” deyip “olana çare getirmeyen” düzenlemeler yap!

Dünyanın hiçbir yerinde 1/25.000 ölçekli harita üzerinden bir güzergah çizerek, üstelik SİT ve Milli Park alanı olan bir yerde yol çalışması yapılmıyor. Bizde ise önce yol, dozerin gidebileceği şekilde bir güzel açılıyor. Sonra iki-üç defa güzergah değişikliği yapılarak yüzlerce anıt ağaç kesiliyor. Denetimsiz dozer operatörleri ile vahşice doğa katledilip, ayrıca dozerin takıldığı yerde geri dönülüp yeni bir güzergah belirlenerek çok daha geniş bir alanda ciddi tahribata sebep olunuyor. Çıkan taş toprak ise şevlerden dere yatağına doğru dökülüp yeni fidanlara zarar veriyor.

Rize Valiliği mahkemede

Tüm bunlara rağmen, üstelik de dışarıdan mevcut bir yol varken ve fiziksel olarak iyileştirilebilirken, neden ekolojik olarak el değmemiş bir yere projeler yapılır, anlamak zor. Aynen ortasından yenmeye başlanmış bir elma gibi Palovit Vadisi de gelecekte nelerle karşılaşabileceğimizin iyi bir örneği. Neyse ki kısa bir süre önce Yeşiller Partisi, yürütmeyi durdurma ve projenin iptali için Rize Valiliği’ni ve Trabzon Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nu mahkemeye verdi. Şimdi iş hukuksal olarak devam edecek. Belki de son sözü buranın asıl sahiplerine bırakmak gerekir: Derelerin şırıltısına, balıkların kıpırtısına, kuşların ötüşüne, boz ayıların sesine, yemyeşil ormanların hatırına, “Palovit’e dokunma”.

Murat Selçuk / Yeşiller Partisi Kurucu üyesi