Her mekânsal birimin oluşumunun hikâyesi fiziki ve sosyal bir gerçekliğe
karşılık gelir. Ankara’da Yüksel Caddesi ile Konur
Sokak’ın köşesindeki Mülkiyeliler Birliği’nin
hikâyesinin bizdeki karşılığı ise bir hayaldir. Buluşulacak bir yerin hâlâ
olduğu hayalidir. John Berger’in bir kitabının başlığı
Buluştuğumuz Yer Burası. Berger, Lizbon’u
annesinin sık sık kullandığı sözcüklerle anlatır kitapta: “Çok geç artık!”.
Lizbonluların bir duygusundan, ‘saudade’den söz ederken, “zaman
akıp giderken bazı şeyler korunuyor bazıları da kaybolup gidiyordu” der.
Portekiz’e ait bir ruh durumunu tanımlayan ‘saudade’yi,
“çok geç sözcüğünün fazla dingin bir şekilde söylenişi” olarak
tanımlar ve ‘saudade’nin başka bir dile çevrilebilirliğinin zorluğuna değinir
John Berger.
‘Saudade’nin Portekizceden başka en güzel karşılığını bulabileceği dillerden
biri Türkçe olabilir. Çok geç sözcüğünün fazla dingin bir şekilde söylenmesinde
hüzne, melâle bir akrabalık var çünkü. Mülkiyeliler Birliği’nin Ankara’daki
melâle aşina binaları için hüzünle “çok geç artık” dememize ramak kaldı. Konur
Sokak 1 numaradaki binalarımızın yıkımı gündemde. Yıkımı, 26 Aralık Pazartesi
günü başlatmak niyetindeler.
Bizler için Mülkiyeliler Birliği binalarının yıkılması hafızanın, hatıranın
ve hayatın bulanıklaşması gibi... Binaların yıkılması sadece Siyasallılar için
değil, Mülkiyeliler Birliği’nin salonlarında kışın panellere katılmış, yazın
bahçesinde çınar ve atkestanesi ağaçlarının sakin gölgesinde soluklanıp kedileri
sevmiş, baharda ıhlamurların baygın kokusunu içine çekmiş, balkonlarındaki
demirlere yaslanıp sigara tellendirmiş, otelinde konaklamış, mitinglere giderken
kapısının önünde buluşmuş olan herkes için acı verici.
Yüksel Caddesi’nin, Konur Sokak’ın alçacık güzel evlerinin, leylaklı geniş
bahçelerinin, akasya kokulu ferah rüzgarlarının zamanlarından kalma binalarıyla
Mülkiyeliler Birliği, Ankara demek çoğumuz için. Ankara da Siyasal demek hâlâ
bizim için... Hâlâ diyorum çünkü, Siyasal’a gireli 35 yıl olmuş bile. Bir
simgeydi Siyasallı olmak o yıllarda. Türkiye’ye dair söyleyecek sözü olduğuna
karar vermenin, bir hayali paylaşmanın simgesiydi Siyasal. Siyasal’a Mülkiye
demek akla gelmezdi 1970’lerde. Mülkiye mezuniyet sonrasını çağrıştıran bir
kelime olduğundan ve mezuniyet aramızdan erken koparılanlar için hiç
gelmediğinden belki, Mülkiye kelimesi hâlâ boğazımda düğümlenir.
Ne çok arkadaşımızı toprağa verdik o dönemde. Öyle gençtiler, öyle güzeldiler
ki... Onlar gitti, biz kalanlar olduk. Kimimiz 1980 darbesinin ardından hapse
düştü, kimisinin payına düşen ise sürgünlük oldu o yıllardan. Eksildik.
Eksilmeyen, hayalimizin haklılığına, doğruluğuna ve güzelliğine inancımız oldu.
Geçen zaman, “o dönemin” mührünü hâlâ kalbinde taşıyanlara o güzel ve haklı
hayalimizin yerine başka hiçbir şey konulamayacağını öğretti.
Kimler geldi, kimler geçti
En zor zamanlarda o mührün sağlamasını yaptığımız yer Mülkiyeliler Birliği
oldu. Buluştuğumuz yer oldu Yüksel Caddesi ile Konur Sokak’ın köşesindeki
binalarımız. Mülkiyeliler Birliği’nin binaları ve bahçesi sadece mezunlar için
değil muhalif aydınlar için de bir buluşma yeri, bir sığınak oldu hep. 12 Eylül
Anayasasına alternatif anayasa taslakları bu mekânlarda hazırlandı, Dil Derneği
burada kuruldu ve Aydınlar Dilekçesi bu binalarda yazıldı. Sivas katliamının
ertesi günü başta Cevat Geray hocamız ve Aziz Nesin olmak üzere aydınlar ilk
basın açıklamasını bahçemizde yaptı. Üç konfederasyon 12 Eylül sonrasındaki ilk
işçi sınıfı birlikteliğine Mülkiyeliler Birliği’nde adım attı. Muammer Aksoy
hocamız ile gazeteci Uğur Mumcu’nun cenaze törenlerinde demokratik kitle
örgütlerinin evsahipliğini yine Mülkiyeliler Birliği binaları yaptı.
Bergamalı direnişçi kadınlara onur ödülü verdiğimiz, 2003’te Kürt Sorununa
Çözüm Konferansı’nın ilk çağrısını yapan kadınların toplandığı, Sadun Aren
hocamızın, Deniz Gezmiş’in avukatı Halit Çelenk’in doğumgünlerini kutladığımız,
insan haklarının yılmaz savunucusu Haldun Özen dostumuzla son söyleşisini
yaptığımız, ayrımcılığa karşı çalışmalarıyla tanınan uluslararası araştırmacı
Stepan Kerkyasharian’ı ağırladığımız, Ortak Aday kampanyasını yürüttüğümüz yer
hep Konur Sokak 1 numaradaki binalarımızdı. İşte yıkılması gündemde olan, bu
binalar.
Yıkımı gündem haline getirenler, kampanyaya dönüştürenler basit bir inşaat
faaliyeti olarak sunma gayretindeler süreci. Eski binalar yıkılsın, yerine cam,
beton, demirden ibaret olacak yenileri yapılsın istiyorlar. Siyasal mezunlarını
mezuniyet yılına göre saflaştırma çabasıyla elele gidiyor üstelik bu yıkım
kampanyası. Artık yeni hatıraların oluşturulma zamanıymış, öyle diyorlar
bazıları. Buluştuğumuz yeri hafızasız bir mekâna dönüştürecek süreci şu
kavramlarla cilalıyorlar: Gelişim, yenilenme, canlandırma!
Her üçünün de neoliberalizmin gözde kavramları olması tesadüf değil elbette.
Türkiye’de 1980’lerden itibaren egemen olan neoliberal süreçte kentsel mekânlar
gelişim, yenilenme, canlandırma gibi kavramlarla süslenen bir dönüşüm sürecine
teslim olmaktan başka çıkar yolu olmayan hafızasız, hatırasız ve hayatsız
alanlardan ibaret sanki artık. Mülkiyeliler Birliği’nin Yüksel Caddesi ile Konur
Sokak köşesindeki binaları da bu anlayışla yönetilen sürece teslim olmaya
zorlanıyor.
Yenilenme dayatmasıyla ortadan kaldırılmaya yeltenilenin “buluştuğumuz yer”
olduğunu görmenin zamanı şimdi. Zaman akıp giderken kaybolup gidenlerden değil,
korunan şeylerden olsun Mülkiyeliler Birliği binaları! Bunun için hâlâ çok geç
değil!
Füsun Çiçekoğlu / 2000-2004 dönemi Mülkiyeliler Birliği Genel
Başkanı