23 Mart Dünya Meteoroloji Günü’nde, uzun yıllar sonra ilk kez Devlet Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün düzenlediği kutlamaya katıldım. Bu kutlamada iki sürprizle karşılaştım.
Birinci sürpriz, yıllar önce Göztepe’den Kartal’a taşınan İstanbul Meteoroloji Bölge Müdürlüğü önünde "TEKEL Türkiye’dir Satılamaz" diye slogan atan göstericilerdi. Eski TEKEL işçileri olduğu sanılan göstericiler Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu’nun, İstanbul Meteoroloji Bölge Müdürlüğü tesislerinin açılışını yapmasını fırsat bilerek o gün seslerini duyurmaya çalıştı.
Türkiye’de TEKEL denilince artık benim aklıma sadece Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü geliyor. Yani TEKEL’ciler, Türkiye’nin en büyük ve en son tekeli önünde, tekel için protesto gösterisi yaptığının farkında değildi. Dünyanın her tarafından Türkiye için hava tahmini yapıp yayınlamak serbesttir, ama DMİ dışında bir Türk’ün, Türkiye’den hava tahmini yapıp yayınlaması ise hálá yasak! Sonuçta rekabet ve serbest piyasa ortamı oluşmadığı için meteorolojideki durumumuz hiç de söylediği gibi parlak değil...
Aslında protestocuların sesini duyunca önce İstanbul Meteoroloji Bölge Müdürlüğü’nün Göztepe’deki arsasının satılıp yıllar önce Kartal’a taşınmasını protesto ettiklerini sandım. Çünkü normalde meteoroloji istasyonlarının yeri değiştirilmez. Ancak uzun yıllar boyunca bir istasyonda ölçülen sıcaklık, yağış gibi parametrelere bakarak iklim değişimlerini belirleyebilirsiniz. Yeri değişen istasyon verilerinin homojenliği bozulur, eğilim analizinde filan kullanılamaz. Yani Göztepe’de yıllardır yapılan meteorolojik gözlemlere ve bu gözlemler için 24 saat boyunca kesintisiz harcanan emeklere çok yazık oldu. İnşallah diğer meteoroloji istasyonlarımızın başına böyle bir şey gelmez.
Bakan iddia teklif etti kabul etmediğime pişmanım
İkinci sürpriz ise Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu’nun "Mikdat, kuraklık var diye demeç vermişsin. Bir takım elbisesine iddiasına var mısın, bu yıl kuraklık olmayacak" demesiydi. Bu yıl da Türkiye’nin birçok yerinde yağışlar, barajlarda ve kuyulardaki su seviyeleri normallerinden az ama kendisini çok sayıp ve sevdiğim Bakanımız "kuraklık yok" diyordu. Hoca daha sonra "Tedbirlerimizi aldık, bu yıl İstanbul’da su kesintisi olmayacak" deyince kuraklık için kullandığı kriteri anladım. Bakanımız yıllardır su temini ve su arıtması konularına o kadar çok yoğunlaşmış ki "kuraklık" deyince hemen aklına "içme suyu" geliyor. Tarım Bakanı olsaydı, doğal olarak konuya başka türlü eğilecekti...
Keşke "kuraklık var" diye bakanımızla iddiaya girseydim. Sonuç olarak bakanımız iyi bir akademisyendir; literatürdeki kuraklık tanımlarına göre yurdumuzun değişik bölgelerindeki meteorolojik, hidrolojik ve tarımsal kuraklıklar olduğunu bilimsel olarak ispatlayıp elbiseyi alabilirdim...
Türk'ün kuraklık tanımı böyleymiş
Bu durumda, bundan sonra "içme suyu kıtlığı" ile "meteorolojik, hidrolojik, tarımsal ve sosyo-ekonomik kuraklığı" birbirlerinden net bir şekilde ayırmamız gerektiğini anladım. Sonuç olarak, 2008 yılında içme suyuyla ilgili tüm tedbirler alındığı için İzmir, İstanbul, Ankara ve Bursa’da içme suyunda problem beklenmiyor. Yani, "Türkiye’de bu yıl kuraklık sorunu yaşanması beklenmiyor."
Bakanımızla daha fazla konuşabilme fırsatı bulabilseydim kendilerine; Afet Yönetim Uzmanı olarak da ülkemizde yerel yönetimlerin artık su bütçesi ve kuraklıkla mücadele planı yapmasının, kuraklığı tüm elemanlarıyla izleyip önceden belirlenen yapısal ve yapısal olmayan önlemlerin zamanında yürürlüğe koymasının da yararlı olacağını anlatmak isterdim.
İnternette, örneğin "The New York City Drought Management Plan" şeklinde arama yapan herkes New York Şehrinin Kuraklık Yönetim Planını bulabilir. Neden benzer şekilde İstanbul, Ankara gibi şehirlerimizin de kuraklık yönetim planları olmasın? Böylece meteoroloji mühendislerinin "iş kuraklığı" da hafiflerdi!