Konu büyük bütçeli bir ‘devlet’ projesi olunca bütçesinin ve bu
bütçenin nasıl üleştirildiğinin kamuoyunda sıklıkla sorgulanması şaşırtıcı
değil. Bu tanıma uyan ‘İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesi’ son dönemde
tam da bu konularla gündeme geldi. Üstelik ajansla ilişkisi olan pek çok ismin
‘kendi projesine fon aktardığı’ söylendi. Şimdiye kadar ‘kapalı kutu’ görüntüsü
çizen 2010, bu iddialara kendi internet sitesinde ‘asılsızdır’ dedi.
Konunun muhataplarından biri 30 yıldır kültür sanat dünyasının önemli
aktörlerinden biri olan, uluslararası bir isim, Beral Madra’ydı. 2010 Ajansı,
yaklaşık iki yıldır görsel yönetmeni sıfatıyla çalışan Madra’yla ilgili
iddiaları şöyle yanıtladı: “Söz konusu haberlerde bahsi geçen projeler, Beral
Madra’nın şahsi projeleri değil, Madra ’nın yönetimindeki Görsel Sanatlar
Yönetmenliği ’nin iki ana projesidir. Tüm direktörler gibi Madra da, sözleşmesi
ile sabit aylık ücreti dışında hiçbir ücret, prim, bonus veya pay almamaktadır.
”
Beral Madra, “Radikal’de röportajımın çıkması kendi alanımı kullanıyorum gibi
olmasın,” diyerek tereddüt etse de, merak ettiklerimize yanıt vermeyi kabul
etti.
2010, görsel sanatlar yönetmeni olarak sizden ne
bekliyor?
‘Görünürlüğü olan, İstanbul kültür sanayine yararı dokunan projeler yapman,
başvuru projelerini değerlendirmen gerekiyor’ dediler. Ben de hemen danışma
kurulu oluşturdum. Baktım ajansın çeşitli kademelerinde sanatçı yok. Mimar
Sinan, Yıldız Teknik, Marmara ve Sabancı’dan önemli sanatçıları bir de
teorisyeni davet ettim. Bir düşünce toplantısı yaptık ve İstanbul kültür
sanayindeki sorunları masaya koyduk.
Neydi bu sorunlar?
Bu şehrin çok büyük olması. 15 milyon insan olması, 40 tane ilçeden oluşması
ve haritaya baktığımız zaman görsel sanatlar ürünlerinin sadece üç ilçede
gösteriliyor olmasıydı. Buna karşılık diğer bütün ilçelerde baktık, son derece
elverişli binalar; belediye kültür merkezleri var. Buradan ‘taşınabilir sanat
projesi’ doğdu. Herkes ilçesinde bir görsel sanatlar sergisi görebilmeli. Çünkü
herkes Küçükçekmece’den Beyoğlu’na gelmek için para veremez. Bir de sanatçılar o
kitleler için bir şeyler üretiyor, geliyor Beyoğlu’nda sergiliyor. Halbuki o iş
Bağcılar’daki insanı ilgilendiriyor.
Bu dedikodulara biraz da 2010’un içine kapalı yapısının yol açtığı
görüşünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Birçok polemik, bir güven yitirme oldu. Böyle büyük bir projenin tam
ortasında yönetim değişikliği zaten başlı başına bir güven sorunudur.
Güvensizlik sorunu hep paradan çıktı. Çok yüksek meblağlarda paradan söz edildi.
Bu paralar hiçbir zaman gelmedi. Bunun yarısının yarısı para geldi. Burada bir
sorun var. Bu sorun ajansla ilgili değil. Siz geldiniz soru soruyorsunuz ben de
size cevap veriyorum. Bu böyle yapılmıyor. Bu manşetleri atan gazete ve bu
haberi hazırlayan gazeteci 4-5 insana suçlama getirirken yargısız infaz yapıyor.
Ve hiçbir şekilde gelip doğrulatmıyor haberi. Hakkında haber yapılanın görüşüne
yer vermiyor. Ayrıca ben 30 senedir İstanbul’un en büyük gazetelerinde kültür
yazıları yazan bir insanım. 20 senedir, Türkiye’yi çağdaş sanat ortamlarında
temsil etmiş, uluslararası kurumlar için sergiler yapmış biriyim. Burada
bir saygısızlık da söz konusu.
Bu haberler sizi nasıl etkiledi?
Üzdü tabii ki. Ancak ben davamdan çok eminim. Ne yaptığımı çok iyi biliyorum.
Ve 2010 sonunda bu şehirde yaptığımız işler iz bırakacak. Çünkü hepsi eğitim
projesi.
‘Projemin akıbeti hakkında bilgi alamıyorum’ diyenler adına
sormalıyım: nasıl işliyor bu süreç?
Ben 227 tane proje okudum. Bir projeyi değerlendirmek için iki sayfa not
veriyorum. Bu puanlamaların kriterleri de uluslararası proje fonları
kriterlerine göre değerlendiriliyor. Bir de benim web sayfasında açıkladığım
ilkelerim var. Puanlamayı haziranda bitirdim. Bunlar sırayla yürütme kuruluna
giriyor. Yürütme kurulu bizi çağırıyor görüşlerimizi tekrar dinliyor. Onaylanan
projenin sahibi çağırılıyor. İmza atılıyor. Daha sonra proje bütçe kuruluna
giriyor. Ben verdim aldım diye bir şey yok.
Eşinizin dostunuzun projelerini onayladığınız iddialarına ne
diyorsunuz?
Zaten İstanbul kültür sanayinin çapı belli. Ben proje yapacak en az 200 kişi
tanıyorum. Bunlar benim eşim dostum olabilir. Üzgünüm, görsel sanatlar
alanındaki herkesi tanıyorum. Cem Madra’nın Sulukule’yle ilgili kent projesi ise
benimle ilgili değil. Bana gelmedi. Bu yanlış bilgileri kim verdi? ‘Beral
Madra’nın yürüttüğü bu projeler birilerinin çıkarlarına dokunuyor mu?’ diye
sormak lazım.
Dokunuyor mu?
Evet. Çünkü ben zaten yazılarımda da bunu açık olarak yazıyorum. İstanbul
kültür sanayi hem parçalanmış bir yapı, hem de devlet, yerel yönetimler, özel
sektör ve sanat üreticileri uzlaşma içinde çalışamıyor, hepsi başka yönlerde ve
amaçlarla çalışıyor. Üreticiler de diğer üç güçle birleşemiyor. Birleştikleri
zaman bu güçler üreticiden ödün vermesini istiyor. Çünkü para bu üç güçte.
Nasıl çözülür bu sorun?
Kamusal para olması lazım. İlk defa kamusal para girdi, o para üzerinde ne
biçim tartışmalar oluyor. Halbuki bu kamusal para gerekli İstanbul için çünkü o
para üreticiye bağımsızlık sağlıyor. Girmek istediğiniz Avrupa’da yüzlerce fon
var.
Doğrudan kimin gözü var?
Eğlence kültürü yapan herkes bu paradan nasiplenmek ister. Bunlar da
prodüksiyon şirketleri, bu tür işler yapan kuruluşlar. Zaten manzaraya
baktığınız zaman manzarada sadece eğlence kültürü var istanbul’da. Sanatçılara
üretim fonu olmadığı için gidip dışarıda kendilerini eğitemiyorlar. Burada proje
yapamıyorlar.
Orta Asya Pavyonu’nun açılış kokteyli için 4 bin avro verildi mi
gerçekten?
Orta Asya Pavyonu bana 2007’nin baharında verildi. Orada da bir sözleşmem
vardı bunların hepsini sunarak 2010’la görüşmüştüm. Orta Asya Pavyonu Venedik’te
çok merkezi güzel bir sarayın içinde gerçekleşiyor. Ben bu işi yürütürken 2010
da Avrupa’daki fuarlar ve büyük etkinliklerde tanıtım faaliyetleri yürütüyordu.
Düşündüm ki Venedik Bienali’nde 2010’un tanıtımı yapılması gerekir. Bu tanıtım
için ben bu sarayı önerdim. Mekânı verdim. Onlar da küçük bir kokteyl yaptı.
Açılış kokteyli değil mi bu?
Hayır. Oraya broşürleri koyduk ve yüzlerce kişiye ulaştık. Benim açılışım
zaten yapılmıştı orada.
Neden Türkiye pavyonunda yapmadınız kokteyli?
Önce Görgün Taner’e ‘Çok büyük bir saray tutuldu. İstersen hem Türkiye
pavyonu, hem 2010, hem de Orta Asya Pavyonu için ortak bir davet yapalım’ dedim.
Görgün, gerek olmadığını söyledi.