Radikal'den Elif İnce'nin haberine göre, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın doğal sit alanlarının ‘yeniden değerlendirileceğine’ dair açıklaması meslek odaları ve sivil toplum örgütlerinin tepkisini çekti. Geçen pazartesi günü Muğla’daki seçim mitinginde Erdoğan, “Türkiye’de 2 bin civarında ‘doğal sit’ alanı var, bu alanların yaklaşık 200’ü Muğla’da. Ön değerlendirme çalışmalarımız tamamlandı, inşallah önümüzdeki 1,5 yıl içinde üniversitelerimizle işbirliği halinde, ekolojik temelli bilimsel çalışmaları da bitireceğiz. Bu alanlara ilgili vatandaşlarımızın mağduriyetine yol açan keyfi uygulamalara son vereceğiz. Olur olmaz her yeri sit alanı ilan edip koruyamamak ve vatandaşımızın mağduriyetine yol açmak yerine gerçek, ‘doğal sit’ alanlarını belirleyip dünya standartlarında bir koruma sağlayacağız” ifadelerini kullandı. Orman ve Su işleri Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de 1273 adet doğal sit alanı var. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürü Osman İyimaya ise 2014 Ocak ayında yaptığı bir açıklamada yaklaşık 1700 adet ‘doğal sit’ alanı tespit ettiklerini söylemişti.
Doğal sitler yüzde 1.6
Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nca 2012’de gerçekleştirilen ‘Türkiye’nin Korunan Alanları Bilgi Sistemi Projesi’ne göre Türkiye’nin yüzölçümünün yüzde 1.6’sı ‘doğal sit’ statüsüyle (1.310.685 hektar) korunuyor. Doğal sitlerin yanına ‘milli park’, ‘yaban hayatı geliştirme sahası’, ‘sulak alan’ gibi farklı koruma statüleri de eklenince toplamda korunan alan yüzde 7,24’e çıkıyor. 2010’daki Dünya Biyoçeşitlilik Konferansı’nda, Türkiye dahil 193 ülkenin taraf olduğu Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’yle uyumlu olarak 2020’ye kadar her ülkenin karasal alanlarının en az yüzde 17’sini koruma altına alması hedeflendi. Sözleşmenin amacı, sanayileşme ve şehirleşme gibi biyolojik çeşitlilik üzerinde baskı oluşturan unsurlara karşı koruma sağlamak. Birleşmiş Milletler Çevre Programı ve Dünya Koruma İzleme Merkezi’nin (UNEP - WCMC) 2012 verilerine göre korunan alanlar dünya yüzölçümünün yaklaşık %14’üne denk geliyor. Önemlerinin fark edilmesiyle korunan alanlar dünya genelinde yıllar içerisinde genişletilerek 1990’da yüzde 8’e, 2000’de ise yüzde 11’e çıkmış. WWF Türkiye Doğal Hayatı Koruma Vakfı’ndan Doğa Koruma Direktörü Dr. Sedat Kalem, Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada biyolojik çeşitlilik açısından en zengin ülkelerden olduğunu, bu yüzden de koruma alanlarının büyük önem taşıdığını belirterek “Ülkemizde 10 bin bitki türü, 450 kuş türü, 160 memeli hayvan türü yaşıyor. Bu türlerin devamı için korunan alanların daraltılması değil genişletilmesi, üstelik bozulanların da restore edilmesi gerekli” diye konuştu.
Türkiye’nin dörtte biri korunmalı
Doğa Derneği, 50’den fazla bilim insanıyla 3,5 yıllık bir çalışma sonucunda Türkiye’de 305 adet biyoçeşitlilik açısından ‘Önemli Doğa Alanı’ (ÖDA) tespit etmiş, bu alanların ülke yüzölçümünün yüzde 25’ine denk geldiğini ve muhakkak korunması gerektiğini belirlemişti. Canlı türlerinin nesillerini sürdürebilmeleri için korunması gereken özel önem taşıyan coğrafyaları tanımlayan ‘Önemli Doğa Alanı’ kavramı, IUCN (Dünya Koruma Birliği) ve Conservation InternationaI (Uluslararası Koruma Merkezi) gibi küresel ölçekte doğa koruma örgütleri tarafından kullanan bir metodoloji. Doğa Derneği Genel Müdürü Engin Yılmaz şunları söyledi: “Türkiye’de saptadığımız 305 önemli doğa alanının büyük bir kısmı herhangi bir koruma statüsüne sahip değil. Örneğin önemli kuş alanlarının en azından yüzde 46’sının, önemli bitki alanlarının ise yüzde 47’sinin herhangi bir koruma statüsü yok. Türkiye’nin AB ile uyum sürecinde çevre faslındaki sürecin uzamasındaki en önemli sebeplerden biri bu alanların korunmamasıdır.” Yılmaz, çevre örgütlerinin kampanyaları sayesinde tabiat kanununun Meclist’en geçmesinin yıllardır engellendiğini, fakat kanunun içinde eleştirilen birçok maddenin yönetmelik değişiklikleri ve ilke kararlarıyla geçirildiğini söyledi.
AÖÇ de aynı kaderi yaşadı
2013’te Ankara 1 No’lu Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu, 1. derece doğal sit alanı olan Atatürk Orman Çiftliği arazisini 2012’de çıkartılan yönetmelik çerçevesinde yeniden değerlendirmiş, ‘üzerinde yapıların bulunması, bitki dokusunun insan eliyle oluşturulan yapay bir çevre olarak geliştirildiği’ gerekçesiyle 3. derece doğal sit alanına denk olan ve yapılaşmaya izin veren ‘Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı’ statüsüne düşürülmesine karar vermişti.
Kurulların yapısı değiştirildi
Yıllar içinde doğal sitlerin korunmasına dair mevzuat birçok kanun hükmünde kararname ve yönetmelik ile değiştirildi. 2011 yılına kadar doğal sit alanları ile ilgili kararları Kültür Bakanlığı’na bağlı koruma kurulları verirken, bu tarihten itibaren kurullar ikiye ayrılarak Tabiat Varlıkları Koruma Komisyonları oluşturuldu. Bu komisyonlar da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlandı. Bu komisyonlar, 2012’de çıkartılan ‘Korunan Alanların Tespit, Tescil, Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik’ ile doğal sit alanlarını yeniden değerlendirilmeye başladı.