Danimarkalı genç mimar Christian Bay-Jørgensen, Boston’da
toplam 195.000 m2’lik bir alanı kapsayacak
sürdürülebilir, karma kullanımlı bir proje
tasarladı.
Bay-Jørgensen son projesini, Boston
Massachusetts’in oldukça popüler sahil alanı için geliştirdi.
‘Boston Fusion’ adı verilen ve Güney Boston için planlanan söz konusu
yapı, konut ve ticari kullanımları kapsayan, her
anlamda sürdürülebilir ve yeni bir ‘yeşil’ kentsel
bölgenin parçası olarak kurgulandı.
Metropolitan alanın ortasında samimi bir banliyö
2010
senesinin Boston kenti modern gökdelenleri, nitelikli kentsel alanları, yokuşlu
sokakları ve sosyal yapıyı ön plana alan Beacon Hill bölgesindeki kasaba
evleriyle heyecan verici, çeşitli ve çoğulcu bir metropol… Bay-Jørgensen’e göre
proje geliştirmede en önemli kriter, Güney Boston için yeni bir alan planlarken
Amerikan kentlerinde sıklıkla görülen kare kutular tarafından domine edilmiş iç
karartıcı ve tek tip bir sona ulaşmamak adına söz konusu çeşitlilik ve
çoğulculuğa tutunmak olmuş.
‘Boston Fusion’ projesi, 17 katlı ve tepelik
bir kırsal alan gibi tasarlanmış. En üst üç katı ‘penthouse’ olarak düşünülen
projede, bu kat alanlarının tamamı, o daireye ait kullanım alanı olarak
tanımlanmış. Sokak seviyesinden çatı katına kadar erişilebilirliği sağlayan
rampalar, apartmanların aşağısında bulunan ofislerin, kafelerin, dükkanların ve
açık yeşil alanların entegrasyonunu sağlıyor. Bu anlamda projenin temel fikri;
yapılaşmış bir alanın içerisinde samimi bir banliyö havası ve huzurlu bir yaşam
yaratmak.
Bay-Jørgensen yoğun olarak kentleşmiş bir alanın içinde banliyö
yaratma hayalini şu sözlerle anlatıyor: “Düşünün ki 17. katta oturuyorsunuz ve
her gün kendi özel bahçenize çıkarak sabahı karşılıyorsunuz. Ayrıca evinizden
dışarı adım attığınız anda kentin bir parçası haline
geliyorsunuz.”
A’dan Z’ye sürdürülebilirlik
Bay-Jørgensen,
sürdürülebilirliğin ‘sosyal’ ve ‘ekonomik’ bileşenlerini de göz ardı etmediği
‘Boston Fusion’ projesiyle ilgili olarak şunları ekliyor: “Beacon Hill’in temsil
ettiği sosyal sürdürülebilirlikten ilham alan bu proje, aynı zamanda Boston’un
finans merkezinde yer alan modern binalarla da mimari bir uyumluluk içinde. Bu
aynı zamanda ‘Boston Fusion’ın finans kapasitesini gösteriyor. Projenin ofis
kiralama vb. ticari parçaları ile hem yatırımcılara hem de gayrimenkul
geliştiricilere hitap etmesi, daha karlı olmasına katkı sağlayacak.”
450
metre yüksekliğe ve 195.000 metrekare alana sahip tek büyük bir binada farklı
unsurları sentezlediklerini ifade eden Bay-Jørgensen, bu anlamda Bay Arch’ın
sosyal, ekonomik ve enerji olmak üzere bütün yönleriyle sürdürülebilir bir
inşaata imza atmak istediğini aktarıyor.
Entegre yaşanabilir çatılar
‘Boston Fusion’ teras
kullanımıyla yeşil çatı kavramını sentezleyerek çatı manzarası yaratırken, aynı
zamanda yatırımcılar için para kazanmayı mümkün kılıyor ve çevre üzerinde olumlu
bir etkiye sahip, etkin bir çatı oluşturuyor. Bay-Jørgensen proje ile ilgili
şunlara dikkat çekiyor: “Standart prosedür genellikle çatıları atıl bırakmaktan
yana. Ancak karşı karşıya kaldığımız iklim değişikliği sorunsalı ve buna bağlı
olarak hassasiyetle üzerinde durmamız gereken enerji korunumu konusu ve
sürdürülebilir çözümlerin gerekliliği, doğal bir ihtiyaç haline geldi. Bu durum,
çözüm üretmemizi neredeyse bir zorunluluk haline getiriyor.”
Bina elektrik üretecek
Proje için yeni gelişmekte
olan eko-teknolojilerden faydalanan Bay-Jørgensen, ilgili teknolojileri yapının
“beşinci cephesi”nde yani çatısında uyguluyor. Çatı döşemesi üzerine hava
temizleme işlevini görecek bir tür keçe seren, güneş pilleri ile entegre, yani
ısı üreten bir çözüme giden mimar, kentin kanalizasyon sistemi üzerindeki
baskıyı rahatlatan yeşil bir çatı uygulaması ortaya çıkarıyor.
Kullanılan
bu sistem, çevre dostu ve enerji dostu çözümler sunan Icopal eko-aktif
konseptinin parçaları olarak lanse ediliyor. Tüm ürünler, binanın estetik
görünümüne zarar vermemek ve maksimum dayanıklılık sağlamak adına çatı
döşemesinde çözülmüşler. Böylelikle de ortaya kentlinin gözünü okşanan bir yapı
kütlesi çıkmış.