Dünyada eşi olmayan bir ''SİT'' niteliğindeki Boğaziçi'ne ait ''koruma''yı amaçlayan yasanın ''yapılaşma''ya dönük değiştirilmek istenmesi, ''talihsiz'' bir zamanlamayla gündeme geldi...
Yeni tasarının, Suudi Kralı Abdullah'ın sahibi olduğu Sevda Tepesi'ndeki imar yasağını ''aşabilme'' sözleriyle birlikte ortaya çıkması, sadece Boğaziçi açısından değil, ''hukuk devleti'' ve hatta ''ulusal onur'' ilkeleri açısından da ciddi kaygılar yaratıyor.
Boğaziçi'ndeki ''evrensel miras'' niteliği taşıyan doğal ve tarihsel peyzajın ''devamlılığını'' gözeten yapılaşma yasakları, bir tek Sevda Tepesi için değil, tüm öngörünüm bölgesindeki ''koruluk''lar; ''bahçe''ler ve hatta üzerinde eski eser bulunmayan binlerce ''parsel'' ile ''boş arsalar'' için de geçerli. Bugün, denize bakan yamaçlarda eğer hâlâ özgün bir doku görülebiliyorsa; hatta Boğaziçi sırtları ve kıyıları örneğin bir Kuşadası ya da İzmir, Antalya, Marmaris, hatta Zeytinburnu gibi olamamışsa, bu kişiye özel değil, ''genel'' imar kısıtlamalarıyla sağlanabildi. Aynı silueti bozan yapılaşmanın ise büyük çoğunluğunun ''kaçak'' olması da yasadışı imara karşı geleneksel ''siyasi desteğin'' ürünü... Bu nedenle yasadaki genel kısıtlamayı ''Suudi Kralı hatırına'' değiştirmeye kalkışmak, yıllardır Boğaziçi'nin korunması için özel mülkiyetlerinde imar olanağı kullanamamış, yasalara karşı saygılı sayısız vatandaşımıza saygısızlık değil midir?
Hele bunu ''Mülkiyet hakkı kutsaldır'' şeklinde savunmak ise çağdaş Türk imar hukukunun anayasadan gelen temel ilkesi olan ''mülkiyet hakkının toplum yararına kısıtlanması'' ilkesini de yine Suudi Kralı için göz ardı etmek anlamına geliyor...
Aslında Boğaziçi Yasası'nda değişiklik gerekiyorsa, bunu ''daha fazla imar hakları tanımak'' ve ''yasadışı yapılaşmayı kalıcı kılmak'' yönünde değil, tam tersine, yasadaki ''korumayı sağlayamayan'' eksikliklerin ve ''peyzajı zedeleyen yapılaşmaya olanak tanıyan'' yanlışlıkların düzeltilmesi için yapmak gerekiyor.
Örneğin, kaçak yapıların engellenmesinde ve yıkılmalarındaki ''bürokratik oyalanmalar'' giderilmeli; siyasi hoşgörüye fırsat tanınmamalı ve bunları yapanlara; göz yumanlara gerçekten ''caydırıcı'' hükümler getirilmeli...
Sözde geri görünüm bölgelerinden yükselen ve Boğaziçi'nin özgün siluetini ''arkadan'' tırmanarak tahrip eden ''Boğaz manzaralı gökdelenler''e de yeni yasayla engel olunabilir. Böylece, sözgelimi ''Dubai Kuleleri'' gibi İstanbul için yeni ''karabasan'' projeler bile durdurulmuş olur...
Nitekim Boğaziçi Yasası'ndaki en önemli yanlışlardan biri de öngörünüm sınırındaki ''kayırma''lar. Çünkü bu sınırın ''en gerideki tepelerden'' değil de önlerden geçmesi yüzünden, çok sayıda ''denize nazır'' villalar ve apartmanlar, yasadaki ''geri(!) görünüme'' ait imar olanaklarından yararlanılarak inşa ediliyorlar...
İşte bütün bunlara değil de koruma amaçlı imar yasaklarını aşmayı bekleyen rant projelerine ''çözüm'' arayan; yasadışı yapılaşmaların ''ruhsata'' bağlanmalarını hedefleyen ve sözde ''kamu yararı'' adına sahil şeridini yeni otellerle doldurmayı öngören bir yasal düzenlemenin, Suudi Kralı'nın arazisine imar olanağı sağlanması adına hazırlanması ''hazin'' değil midir?