Boğazdaki 240 Yalı Risk Altında

10 Nisan'da İstinye’de bulunan tarihi Müşir Fuat Paşa Yalısı'nın çatısında başlayan yangın, yaklaşık 1 buçuk saat süren çalışma sonrası kontrol altına alınabilmişti

Türkiye Yangından Korunma Vakfı (TÜYAK), Yangından Korunma Derneği ve Sektörel Fuarcılık tarafından 14-15 Kasım 2013 tarihleri arasında bu yıl üçüncüsü düzenlenecek TÜYAK 2013 – Yangın ve Güvenlik Sempozyumu ve Sergisi öncesinde basın mensuplarıyla biraraya gelen Sempozyum Başkanı Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç, tarihi binalardaki yangın riskleri üzerine açıklamalarda bulundu. Ahşap olan tarihi yapıların büyük çoğunluğunun ciddi yangın riski taşıdığını vurgulayan Kılıç, sayıları her geçen gün azalan ve geçmişi geleceğe bağlayan köprüler olarak tanımladığı tarihi yapıların korunmasının öneminin altını çizdi.

AbdurrahmanAbdurrahman Kılıç"Yanan tarihi binaların tamamına yakını resmi binalar; yalılar da risk altında"

Yangınların tarihi yapılar için her zaman bir tehdit olduğunu, ancak iletişim olanakları günümüzdeki kadar gelişmediği için gündemde bugünkü kadar yer bulamadığını kaydeden Kılıç; tespitlerine göre İstanbul Boğazı etrafındaki 240 ahşap yalının büyük risk taşıdığını vurguladı. Yanan tarihi binaların tamamına yakınının resmi  binalar olduğuna dikkat çeken Kılıç, bilgisizlik veya ayrılan bütçe nedeniyle kaliteli sistemler yaptırılmamasının, bakım ve onarımlara yeterince önem verilmemesinin ve uzman personel bulunmamasının bunun en önemli sebepleri olduğunu sözlerine ekledi. Kılıç, Haydarpaşa Garı, Gazi Osman Paşa Yalısı, Müşir Paşa Yalısı, Galatasaray Üniversitesi, Milli Eğitim Müdürlüğü Binası, Hünkar Kasrı yangınlarını anımsatarak; bilinçsiz restorasyon çalışmalarının, mutfakların, sobaların ve kalorifer dairelerinin, elektrikli ısıtıcı, baca ve sigaraların tarihi bina yangınlarının en önemli sebepleri olarak öne çıktığını ifade etti.

"Tarihi yapıların okul, lojman, ofis olarak kullanılması cinayettir"

Tarihi yapıların korunabilmesi için öncelikle okul, lojman ya da ofis olarak kullanılmasının önüne geçilmesi gerektiğinin altını çizen ve sorumluluğun her seferinde elektriğe atılamayacağını söyleyen Kılıç, şunları söyledi:

 
Reklam Goruntulenme Bolumu

 
"Konut olarak yapılan saraylar, yalılar; amacına uygun önlemler alınmadan, Galatasaray Üniversitesi'nde veya Milli Eğitim Müdürlüğü binasında olduğu gibi ofis ya da okul olarak kullanılmaktadır. Bu tür binaların okul veya ofis olarak kullanılmalarının engellenmesi, elbette otel yapılmaması; ama müze, sanat merkezi, sergi salonu, konferans salonları gibi halka açık, yangın riski düşük kullanım alanlarına dönüştürülmesi gerekir.

Ahşap binaların, Boğaza sıfır odaların, öğretim görevlilerinin çalışma odaları olması, yurt olarak kullanılması, müdür odaları ve lojman yapılması cinayettir. Tarihi yapıların öncelikle kullanım amacı değiştirilerek, çağdaş yangın önleyici ve söndürücü tedbirler alınmalıdır. Aksi takdirde her bina yanışında katil olarak 'elektrikten yandı' diyerek elektrik gösterilir veya sabotaj denilerek sorumluktan kurtulmaya çalışılır. Binaları yakan, cinayeti işleyen elektrik değil; yeterli önlemi almayan, binaya uygun kullanım sınıfına dönüştürmeyen yetkililerdir".
Tarihi yapı yangınlarına iki güncel örnek

Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç, hala tartışma konusu olan iki güncel örnek üzerinden tarihi yapılarda yangın güvenliği için yapılması ve yapılmaması gerekenleri şöyle açıklıyor:

Galatasaray Üniversitesi

Galatasaray Üniversitesi'ndeki yangınla ilgili İstanbul İtfaiyesi ön çalışma raporunda, ihbarın saat 19:37'de İtfaiye Komuta Merkezine yapıldığını, Beşiktaş İtfaiye grubu ekiplerinin tam takım halinde hareket ettiğini ve saat 19:43'te meydana gelen yangına müdahaleye edildiğini, ikinci ekibin Beyoğlu İtfaiye Grubumuzda saat 19:50'de olay yerine ulaşarak müdahale çalışmalarına katıldığını, yangının ilk fark edildiği nokta olan binanın boğaz cephesinde ikinci katında bulunan ve Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyeleri tarafından kullanılan odadaki yangına müdahale edildiği belirtilmiştir.

Yangın, binanın boğaz cephesinde ikinci katında bulunan öğretim üyelerinin odasında başlamış, yangına karadan ve denizden söndürme araçlarıyla müdahale edilmiş, akşam saatlerinde başlayan yangın gece yarısına doğru kontrol altına alınmıştır. Yangın sırasında binanın çatısı çökmüş ve çökme esnasında bazı itfaiyeciler büyük tehlike atlatmıştır. İtfaiye özellikle bu binalara yangının sirayetini önlemek için yoğun çaba harcamış, yangının Galatasaray Üniversitesi’nin diğer hizmet binalarına, Kabataş Lisesine ve yurt binasına atlaması önlenmiştir. Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma Genel Müdürlüğüne ait söndürme gemileri olay yerine çağrılmış ve denizden de müdahale edilmiştir. Yoğun tazyikli su ile bina enkaza dönüşmüştür.  

Galatasaray Üniversitesi Rektörü, yangının elektrik kontağından çıktığını tahmin ettiklerini belirterek, Saat 19.00 civarında bir öğretim üyesinin odasından bir elektrik kontağı marifetiyle bir duman söz konusu olduğunu, yangın alarmı çaldığını, güvenlikçilerin hemen gelip müdahale ettiklerini, dumanlı yere köpük sıktıklarını, sonra itfaiyenin geldiğini, itfaiye yangın söz konusu olmadığı için zabıt tutarken çatıdan dumanlar çıktığını, daha sora alevlerin yükseldiğini, tahminlerinin elektrik kablolarından yangının yürümüş olduğunu belirtmiştir.

İtfaiye tarafından yapılan açıklamada ise olay müdahale prosedürü içerisinde olay yerinde tutanak tutmak diye bir işleyiş olmadığını, olaylar ile ilgili olarak hazırlanan raporların olay anı ve sonrasında detaylı inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra hazırlandığını, söz konusu yangında tutanak tutulmadığını olay yerinden ayrılmış ya da ayrılmaya teşebbüs etmiş her hangi bir ekibin olmadığını  belirtmiştir.

Her yangında olduğu gibi bu yangında da, yangının elektrikten çıktığı söylendi. Yapılan açıklamalarda, binanın beş yıl önce elektrik tesisatının yenilendiği ve yangın algılama ve alarm sisteminin yapıldığı belirtilmesine rağmen, yangın çatı arasından görülünceye kadar çatıdaki yangından kimsenin haberi olmadığına göre, çatı arasında algılama sistemi olmadığı anlaşılmaktadır. Şayet çatı arasında duman dedektörü olsaydı, daha başlangıçta çatıda yangın olduğu anlaşılır ve erken müdahale edilerek belki de söndürülebilirdi.

Reklam Goruntulenme Bolumu

Tarihi yapılarda yangının genişlemesine en çok çatılar neden olmaktadır. Çoğunlukla perdeleme yapılmadan tek bir hacim olarak yapılan ve birbiriyle bağlantılı olan çatıların bir bölümünde meydana gelen yangın, tozlarla ve ahşap yapı elemanları ile bütün çatıya ve daha sonra alt kısımlara doğru genişlemektedir. Çatı yangınlarına müdahale zor olduğundan yangının söndürülmesi kolay olmamakta ve çoğu zaman sıkılan su diğer katların da büyük oranda zarar görmesine yol açmaktadır. Tarihi yapılarda yangının genişlemesinin bir nedeni de bağdadi duvar ve tavanlardır. Birbirine paralel olarak çakılan tahtalar ve arası tuğla veya değişik malzeme ile doldurulan bağdadi duvarların yangına dayanıklı olması için bir sıva ile kaplanmakta, fakat alçı sıvalar iç kısımdaki ahşabın ısınmasına ve çürümesine neden olmaktadır. Sıvanın çatlayan bir bölümünden duvar içine giren kıvılcımlar bütün duvarın iç kısmında, yavaş yavaş ilerlemekte ve beklemeyen bir noktadan yangını diğer bölümlere geçirmektedir. Bu nedenle bağdadi yapılarda yangının söndü zannedilmesine rağmen, çok sonra yeniden büyüdüğü sıkça görülmektedir.

Kuşkusuz, çatıda dedektör olmaması konusunda en önemli kusur, algılama sistemini yapan kuruluşundur. Bir binaya  algılama sistemi yapılacağı zaman binanın iyi incelenmesi ve dedektörlerin özellikle yangın olabilecek mahallerin özelliğine göre  seçilmesi ve uygulanması gerekir.  Bazen küçük bir ihmal bir tarihin yok olmasına sebep olurken bazen de küçük bir tedbir bir felaketi önleyebilmektedir.

Tarihi ahşap yapılarda günümüz haberleşme, ısıtma, aydınlatma ve IT cihazlarının kabloları dikkat edilmeden çekilmekte bir taraftan tarihi yapıya zarar verirken aynı zamanda yangına da sebep olmaktadır. Galatasaray Üniversitesinde az hasar görmüş alt katlarında görülen kuvvetli ve zayıf akım kabloları,  bir katta çıkan  yangının kablolar aracılığıyla kısa sürede diğer bölümlere  götürecek özelliktedir.  Böylesi ahşap bir binada kullanılacak kabloların çelik zırhlı olması veya metal borular içerisinden geçirilmesi gerekirdi.

Özellikle böylesi ahşap, bağdadi bir yapıda iklimlendirme cihazlarının odalara yerleştirilmesi, kabloların salkım saçak dağıtılması yangına davetiye çıkarmaktır. Üniversitede kullanılan yangın dolapları kabul edilebilir özellikte değiller. İçlerinde hortum bulunmamaktadır, görevliler yangından öncede hortum olmadığını belirtmişlerdir. Ayrıca, hortum bağlantı ağızlarının storz tipi olmadığı yönetmeliklere ve Türk Standartlarına uygun olmadığı görülmektedir.

Sonuç olarak, önemli tarihi bir yapı olan İbrahim Tevfik Efendi Sahil Sarayı’nı bilgisizlik, ilgisizlik ve tedbirsizlik yakmıştır. Kabloların uygun olmaması, çatı arasına dedektör konulmaması, elektrikli ısıtma cihazları kullanılması, yangın dolaplarının boş olması ahşap tarihi bir binada kabul edilebilecek eksiklikler değildir.  

Haydarpaşa Garı

Tarihi Haydarpaşa Tren Garı'nda, 28.11.2010 günü saat 15.30 sıralarında çatıda meydana gelen yangında, çatının büyük bölümü ve dördüncü katın bazı bölümleri zarar gördü. Çatı kısmında iyileştirme çalışmaları sırasında çıkan yangın, hızla büyümüş ve İstanbul’un birçok bölgesinden görünür olmuştur. Başta, Üsküdar ve Kadıköy itfaiye ekipleri olmak üzere birçok itfaiye istasyonu söndürme çalışmalarına katılmış, söndürme römorkörleri de denizden destek vermiştir. Haydarpaşa Garı çatısında yapılan yalıtım çalışmaları sırasında, bir ihmal sonucu yangının başladığı sanılmaktadır. Tarihi yapılarda yangınlar, daha çok restorasyon sırasında veya çatı katlarında meydana gelmektedir. Ne yazık ki bu yangın da, restorasyon sırasında çatı arasında başlamıştır.

Yangından sonra, yangına müdahale şekli tartışılmış, bazı kişi ve kurumlarca havadan müdahale edilmesi gerektiği, yanlış müdahale edildiği iddia edilmiştir. Oysa, Haydarpaşa Garı gibi binalardaki çatı yangınlarına, havadan müdahale edilmesi birçok tehlikeyi beraberinde getirir. Uçak veya helikopterin taşıdığı suyun, orman yangınlarında olduğu gibi geniş bir alana değil, sadece yanan çatı üzerine aktarması gerektiğinden, büyük su kütlesi bağdadi yapıdaki binalarda lokal çökmelere sebep olabilir. Yanan büyük ahşap kirişler, suyun darbe etkisi ile parçalanarak alt katlara düşebilir ve alt katlarda yangını başlatabilir.

Reklam Goruntulenme Bolumu

 
Diğer taraftan, helikopterden yangının kaynağını yukarıdan görülemeyeceği için söndürme suyu yangının kaynağına değil alevlere sıkılmış olur ve yangının söndürülmesine önemli bir katkısı olmaz. Yangın kaynağına ulaşmadan buharlaşarak kaybolur ve yanmayan kısımları ıslatır.
Yangını söndüren suyun miktarından önce sürekliliğidir. Ahşap yangınına havadan atılan su kesintili olacağından yangını söndürmede etkili olmaz. Alevler azalarak sönüyormuş gibi görünür ama çok kısa süre sonra yeniden genişler. Ayrıca, helikopterden boşaltılan su, aşağıda yangını söndürmeye çalışan itfaiye personelinin üzerine gelir ve çalışmaları engeller.

Şimdiye kadar, orman yangınları hariç, havadan helikopterle su atılarak yangının söndürüldüğünü görmedim. Bina yangınlarına havada müdahale sadece, söndürme yapıldığını sanan halka güven vermesini sağlar. Özellikle, Japonya’da gittiğim yangınlarda, helikopterler bina üzerinde seyir ederek merkeze bilgi aktardığını ve yangının itfaiye merkezine canlı yayın yaptığını gördüm. Helikopterin görevi bina yangınlarına su ile müdahale etmek değil, kurtarma, taşıma ve bilgi aktarma amacıyla kullanılır.

Restorasyon çalışmalarına başlamadan önce riskler değerlendirilmediği ve çalışmalar kontrol altında tutulmadığı için tedbirsizlikle oluşan yangın  tarihi yapıya büyük zarar vermiştir. Restorasyon çalışmaları sırasında yeterli yangın önlemlerinin alınmamasının eksikliği bu yangında bir kez daha görülmüştür.