BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları Bağlamında Planlamayı Yeniden Yorumlamak



Prof. Dr. Şebnem Hoşkara
Doğu Akdeniz Üniversitesi Kentsel Araştırma ve Geliştirme Merkezi (DAÜ KENT-AG) Başkanı

Dünyada 2030 yılına kadar, yoksulluğun ortadan kaldırılabilmesi, eşitsizliklerin giderilmesi ve iklim değişikliğine yönelik önlemler alınabilmesi adına, Eylül 2015’de New York’da Birleşmiş Milletler bünyesinde biraraya gelen dünya liderleri, 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi kapsamında, acil bir eylem çağrısı olarak, sürdürülebilir kalkınma için 17 amaç belirleyerek, tüm ülkeleri bu amaçlar doğrultusunda çaba sarf etmeye davet etmişlerdir. Belirlenmiş 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacı ve 169 alt hedef doğrultusunda, 2030 yılında dünyanın daha iyi, daha yaşanabilir bir yer olması için, tüm hükümetlere, iş dünyasına, ilgili meslek alanlarına, sivil topluma ve halka görevler düşmektedir. Bu bağlamda tüm aktörlerin ortak ve akıl yolu ile çalışmaları büyük önem taşımaktadır.

Birleşmiş Milletlerin tanımladığı şekliyle (1) yoksulluğa son, (2) açlığa son, (3) sağlıklı bireyler, (4) nitelikli eğitim, (5) toplumsal cinsiyet eşitliği, (6) temiz su ve sıhhi koşullar, (7) erişilebilir ve temiz enerji, (8) insana yakışır iş ve ekonomik büyüme, (9) sanayi, yenilikçilik ve altyapı, (10) eşitsizliklerin azaltılması, (11) sürdürülebilir şehirler ve topluluklar, (12) sorumlu üretim ve tüketim, (13) iklim eylemi, (14) su altındaki yaşam, (15) karasal yaşam, (16) barış, adalet ve güçlü örgütler, (17) hedefler için ortaklıklar, olarak belirlenmiş olan Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları, ayrı ayrı incelendiğinde, hemen hemen hepsinin kentlerle / kentleşmeyle ve dolayısıyla ‘(kent ve bölge) planlama’ ile doğrudan ilişkili olduğu görülmektedir.  Küreselleşmeyle birlikte kentlerde ortaya çıkan hızlı nüfus artışı, çarpık yapılaşma, altyapı ve çevre sorunları, konut sorunları, yoksulluk, işsizlik, vb. çevresel, toplumsal ve ekonomik sorunlar, sürdürülebilir kalkınma amaçlarının ortaya çıkmasına bir zemin oluşturmuştur.

Sürdürülebilir kalkınma, bütünsel ve uzun vadeli düşünmeyi gerektiren sistem tabanlı bir yaklaşımdır. Kentler, sürdürülebilir kalkınma amaçlarının gerçekleştirilmesinde önemli bir başlangıç noktasıdır. Yalnızca kentlerin / kentsel ve kırsal yerleşimlerin, çevresel, ekonomik, politik ve kültürel boyutlarda ele alınacağı uygulamalar ile sürdürülebilirlik sağlanabilir ve toplumsal yaşam alanları düzenlenebilir. Bu noktada kent ve bölge planlama ve bağlantılı olarak, kentsel tasarım, mimarlık, kentsel koruma ve tüm mühendislik disiplinleri önemli bir role ve sorumluluğa sahiptir.

Reklam Goruntulenme Bolumu

Kentleri ve kentleşmeyi ilgilendiren tüm bu sorunların çözümünde ve dolayısıyla sürdürülebilir kalkınma amaçlarına yerel ve küresel anlamda ulaşmada ‘planlama’ (mimarlık ve kentsel tasarım ile birlikte) en doğru araç olma özelliğine sahiptir. Bu yönüyle bakıldığında, kentlerin ortaya çıkışının ardından, ancak 19. Yüzyılın sonlarında bilimsel özellikleri olan bir disiplin haline gelmeye başlayan, kentlerin düzenlenmesine ve kentleşmeye yön veren bir disiplin olan (kent ve bölge) planlama, günümüz koşulları içinde ve ülkeden ülkeye de değişim gösterdiği bilinciyle, yeniden yorumlanmalı, tanımı, hedefleri, araçları ve süreçleri yeniden gözden geçirilmelidir.

Kentler ve (doğru) kentleşme, yoksulluk, açlık, su yetersizliği, eşitsizlik ve iklim değişikliği gibi sorunların çözümüne etki edebilecek en önemli bağlamlardan biridir. Bundan dolayı da, sürdürülebilir kalkınma amaçlarına ulaşmada kentlerin, çevresel, sosyal, ekonomik ve kültürel boyutlarıyla planlanması, sorunların çözümüne yönelik büyük bir potansiyel taşımaktadır. Bir başka deyişle, sürdürülebilir kalkınma amaç ve hedeflerine ulaşılmasına katkı sağlamak üzere ele alınacak bir kent planlama anlayışı, sadece mekansal düzeyde, mimari ögelerin birbirleriyle ilişkilerinin estetik bir düzenlemesi ile sınırlı olmamalıdır; daha karmaşık çevresel, sosyal, ekonomik ve kültürel ilişkiler ağının bir ifadesi ve etkileyicisi olarak, karşılıklı ilişkisellik içinde ele alınmalıdır. Bir başka deyişle, sağlıklı ve yaşanabilir kentsel çevreler oluşturulabilmesi için, kent planlama disiplini içinde geliştirilmiş olan tüm planlama ilkeleri ve kuralları, burada sözü edilen ‘karşılıklı ilişkisellik’ ve kapsayıcılık bağlamında, kentsel dönüşüm uygulamaları da dahil olmak üzere planlama disiplininin uygulandığı her aşamada, geliştirilen tüm projelerde, kamu yararı gözetilerek uygulanmalıdır.

Kent tasarımcıları, plancılar ve şehirciler olarak kentlerin sağlığı doğrudan bizim elimizdedir. Kent planlama, düzenli ve sağlıklı bir kentleşmenin güvencesidir. Kentlerin geleceğine yön verme aracı olan kent planlama süreci, uzun erimli ve geniş kapsamlıdır ve odağında ‘kamu yararı’ kavramı vardır; olmalıdır. Uzun erimli ve kapsamlı bir planlama anlayışı olmadan ve kamu yararı gözetilmeden, piyasada oluşan kaotik yapı önlenemez. Kent planlamanın sürdürülebilir kalkınma amaçlarına ulaşabilmesine yönelik en önemli katkısı, kaynakların doğru koordine edilmesi ve kamu yararının korunması yönündedir.

Tüm bu görüşler doğrultusunda bakıldığında, Kuzey Kıbrıs’taki planlama anlayışı, ne yazık ki, kentlerin, çevresel, sosyal, ekonomik ve kültürel boyutlarıyla planlanmasından ve Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına ulaşılmasına katkı koymaktan çok uzaktadır.

Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış olan Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları, küresel ve yerel anlamda ele alınması gereken doğruları ve idealleri içermektedir. Başta planlama olmak üzere, kenti ilgilendiren tüm disiplinlerin söz konusu amaçlara ulaşmada sorumlulukları vardır. Kıbrıs’ın kuzeyi bu sorumluluktan muaf tutulamaz. Bu bakış açısıyla yaklaşımda ve uygulamada yeni bir planlama anlayışına ihtiyaç vardır. Mevcut durumdan farklı olarak yeni planlama yaklaşımı;

esnek bir süreç olarak tanımlanmalıdır. Ve bu yeni yaklaşım ancak, hocaların hocası Profesör İlhan Tekeli’nin de deyişiyle, ‘demokrasi açığı olmayan bir yönetim biçimi’ ile mümkündür!

Bu bağlamda bakıldığında, kentlerimizin planlanmasında, kapsayıcı ve katılımcı bir anlayışla kenti, başta çocuklar, engelliler ve bazı noktalarda kadınlar olmak üzere her türlü dezavantajlı kesim için daha kullanılabilir, daha güvenli, daha yaşanabilir, daha yaya dostu, daha adaletli yerler haline getirmek, hepimizin görev ve sorumluluğundadır.

(Fotoğraf:AA)