NTV Tarih Dergisi’nin bu ayki (Nisan 2010) sayısında çok
özel bir haber yer alıyor. Esekapı Mescidi’nin restorasyon
çalışmalarında bir granit parçası bulundu. İpuçları, bu
parçanın 4. yüzyıldaMısır’dan getirilen birdikilitaşa ait olduğunu gösteriyor. Murat Sav
ve Hayri Yılmaz’ın konuya ilişkin haberinden ayrıntılar şöyle;
Eni 80 cm, boyu 90 cm, yüksekliği de 3 metre dikdörtgen prizma şeklinde
pembe bir granit. Bu tasvir ilk seferde kulağa sıradan gelebilir. Ama
İstanbul’da Cerrahpaşa semtindeki Esekapı Mescidi’nde
(İbrahim Paşa Medresesi) bulunan bu kesme taş, büyük bir ihtimalle bir
dikilitaşın (obelisk) parçası.
Bulunduğu konum, granite
16. yüzyıldayapı mescide çevrilirken
rastlandığını, ama ağırlığı dolayısıyla yerinden kaldırılamayıp, yana
yatık halde bırakıldığını gösteriyor. Hemen üzerine Esekapı Mescidi’nin
döşemeleri yerleştirilen granit, yüzyıllarca toprak altında saklı kalmış.
Dikilitaş, Adli Tıp Kurumu’nun hemen karşısında yer alan Esekapı
Mescidi’nin avlusunda bulundu. Burası, Kanuni Sultan Süleyman
(1520-1566) döneminde Mimar Sinan’a yaptırılmıştı.
Yapının
arazisinde İsakapı (Bab-ı İsa) diye anılan bir Bizans
kilisesi vardı. İsmi, yakınında bulunduğu ve “Eski
Kapı” adıyla bilinen kapıdan geliyordu. Bu kapının,
1509’daki “Küçük Kıyamet” adı verilen büyük
depremle yıkılan surlardaki İsakapı olduğu biliniyor.
Deliller
Mısır’ı gösteriyor
Bulunan
kesme taşın rengi, neredeyse kare kesitli olması ve yukarıya
doğru incelmesi, büyük ihtimalle Mısır’dan getirildiğini
gösteriyor.
Antik dönemlerde Mısır’ın Asvan bölgesinden çıkarılan
pembe granitler blok halinde kesilirdi.
Mısır’ın da
bağlı olduğu Roma veya Bizans’ın farklı eyaletlerinde inşaatlarda yapı malzemesi
veya meydanlarda anıt olarak kullanılırdı.
Yazılı kaynaklar da yeni
bulunan granitin bir dikilitaş olma ihtimalini güçlendiriyor.
1620 Yıldır aynı yerde!
İstanbul
ise ilk dikilitaşına 4. yüzyılda kavuştu. İmparator I. Theodosius’un
390’da Hipodrom’a yerleştirdiği dikilitaş 1620 yıldır aynı
noktada. İstanbul’a ne zaman kim tarafından getirildiği kesin olarak bilinmiyor.
Osmanlı dönemi
boyunca hem Mısır’ın bu anlaşılamayan taşı hem de kaidesindeki kabartmalar şehri
koruyan bir tılsım kabul edildi ve korundu. İstanbul’da az tanınan bir başka
dikilitaş ise, Sarayburnu civarında yapılan kazılarda bulundu ve halen
Arkeoloji Müzesi’nin bahçesinde sergileniyor.
Antik Çağ’da dikilitaşlar Mısır dışında sadece Roma ve İstanbul’da
yükselirdi. Osmanlı döneminin sonunda ise, Kavalalı Mehmet Ali Paşa ve soyundan
gelen Mısır hıdivlerinin izniyle Londra, Paris ve New York’a birer tane
dikilitaş armağan edildi.
Dikilitaşların özelliği yekpare olmaları.
Antik Mısır’da genelde Asuvan granit ocaklarından
çıkarılırlardı. Tonlarca ağırlıktaki bu dev anıtların kızaklar üzerinde
sürüklenerek taşınabileceği tahmin edilse de nasıl yerlerine yerleştirildikleri
hep merak uyandırmıştır. Bugün uzmanlar, dikilitaşları yerleştirmek için devasa
toprak tepelerinin hazırlandığını düşünüyor. Tepeden kaydırılan taş, tapınak
önlerindeki kaideler üzerine oturtuluyor, daha sonra çift yönlü dengelenmiş
iplerle yerleştiriliyordu.