Bitmeyen Restorasyon

Şu günlerde yolunuz Opera Meydanı yakınlarından geçiyorsa Resim Heykel Müzesi'ne bir çuval geçirildiği dikkatinizi çekmiş olmalı. Üzerindeki yazıdan, binanın restorasyonunun yapıldığını öğreniyoruz. Görevi üstlenen kurum olarak da Altındağ Belediyesi'nin yazılı.

Sanatla ilgili kamuoyunun yılan öyküsüne benzettiği Resim Heykel Müzesi, sıradan bir olay olmanın çok ötesinde, kentin ortak belleğinde yer etmiş simgesel bir anlam taşıyor. Bu anlam, binanın yapılışından başlayarak günümüze değin geçirdiği serüvenleri kapsayıcı nitelikte. Ayrıca, günümüzde sahip olduğu işlevin kimi dünya görüşleriyle örtüşmemesinden kaynaklanan bir geriye itme, görmezden gelme anlayışıyla karşı karşıya bulunduğu da bir gerçektir.

1980 yılından beri başkentin tek Resim Heykel Müzesi olma özelliğini taşıyan yapı, sahip olduğu koleksiyon kadar, salonlarında açılan sergilerle de önemli bir görevi yerine getiriyordu. Sanatçılar ve sanatla ilgilenenler açısından bir okul sayılabilecek müzenin, zengin örneklere ev sahipliği yaptığı bilgilerimiz arasında.

Ne gariptir ki bu tek olma özelliği taşıyan kurum yıllardan beri kapalı duruyor. Bundan önce, bir yöneticisiyle yapılan görüşmede bu durumun kabul edilmediğini doğrudan gözleme olanağına kavuşmuştuk. Sorulduğunda: "Bina kapalı değil. Biz her gün gelip gidiyoruz. Yalnızca teşhir salonları kapalı" yanıtını almak sahip olunan mantığın ve anlayışın ölçüsünü verme açısından ilginçtir. Personelin kuruma gelip gitmesini müzenin açık olmasıyla eşdeğerde gören bir kişiliğin nasıl bir eğitimden geçtiği herhalde merak konusudur...

Bundan bir iki yıl önce büyük bir özel firmanın restorasyon işini yaptığını açıklamasına karşın, kapalı olma durumunun sürmesinin, akıllara başka soruları getirmesi kaçınılmazdı. Onarım için ödenek bulunamaması gibi bahanelerle bugüne gelindi sonunda. Sanıyorum sorun, ödenekten çok, sanata karşı bakışta yatıyor. Bu nedenle, sanata ilişkin hiçbir projenin yaşama geçirilemediğini görmek şaşırtıcı değil. Zamanında büyük çabalarla derlenip toparlanarak müzenin çekirdeğini oluşturan yapıtların, özenli bir katalogda toplanması işi henüz uzak görünüyor. Daha önce böyle yayın hazırlanmıştı ama oldukça dar kapsamlı kaldığı söylenebilir bugün için.

Günümüzün moda eğilimi olan özel şirketlerin öne çıkarılması anlayışı bu alanda, bizde de etkilerini göstermedi değil. Bazı alanlarda devletin küçültülmesi felsefesinden yola çıkarak her şeyi özel sektöre (ve yabancılara) terk etme süreci sonunda bugün geldiğimiz nokta, sanat yapıtlarının da özele devredilmesine kadar dayandı.

Bu bağlamda Ankara Resim Heykel Müzesi koleksiyonunda bulunan Osman Hamdi Bey'in "Silah Tacirleri" tablosu yıllardan beri İstanbul Modern'de sergilenmektedir. Ayrıca bunun dışında müzeden kaç yapıtın verildiği de umalım bir yerlerde kayıtlıdır. Kayıtlı bir yapıtın müzeden dışarıya çıkarılması ve uzun süreli olarak başka yerlerde sergilenmesinin birtakım işlemler gerektirdiği yabancısı olmadığımız bir konu. Bilindiği kadarıyla, bu yapıtların kayıtlı olduğu müze dışında kalış süreleri de sınırlıdır.

Ülkede satılmayan ne kaldı ki birkaç resim gündeme gelsin denebilir. Bugün kendimize model aldığımız gelişmiş ülkelerin geçmiş uygulamalarına baktığımızda sorunun böyle olmadığını görüyoruz. İki büyük paylaşım savaşı yaşamış Avrupa'daki her ülke elinde bulundurduğu sanat yapıtlarını büyük bir kıskançlıkla korumasını bilmişlerdir. Hem de savaşın en yoğun olduğu günlerde! Yağmalara, yıkımlara karşı ilk korunanlar hep sanat yapıtları olmuştur. Düşman uçaklarının bombardımanından zarar görmelerini engellemek adına, sokaklarındaki heykellerin Stalingradlılarca nehrin suları altına konmasının bile vereceği çok sayıda dersler vardır. İspanyolların, Picasso'nun "Guernica" tablosunun geri alınması için gösterdiği çabalar belleklerdeki yerini koruyor ayrıca.

Bütün bu örneklerden yola çıkarak, Opera Meydanı'ndaki tarihsel yapıya giydirilen çuvalın olumlu çabalarla çıkacağını ve müzenin açılacağını umalım. Yoksa, nasılsa biz böyle giydirilmeye alışkın bir toplumuz diyerek yaşayıp gideceğiz.

Unutmayalım. Çağdaşlığın ölçütü, sahip olunan para ve mal yerine kültür ve sanata verilen değerdedir. Tarih böyle söylüyor.