11 Mart 2011'de Japonya'da meydana gelen 9 şiddetindeki deprem ve sarsıntının yol açtığı tsunamiyi Fukuşima Daiçi nükleer santralindeki felaket izlemişti. Nükleer felaket 125 bin kişinin topraklarından sürülmesine neden olurken, hükümetin kaza halinde sorumluluğu bıraktığı TEPCO şirketinin de çaresiz kaldığı ortaya çıktı. Japonya'da 2011 yılında meydana gelen felakette 19 bine yakın kişi hayatını kaybetmişti. Hayatını kaybedenler için dün yerel saatle 14:46′da bir dakikalık saygı duruşu ve anma töreni düzenlendi.
'Sakinleşemedik'
Japonya'da 2011'de gerçekleşen "Büyük Doğu Japonya Depremi" on binlerce insanın ölmesine ve bir nesil boyunca gerçekleşen en ciddi nükleer felaketin başlamasına neden olmuştu. 9 şiddetindeki deprem ve sarsıntının yol açtığı tsunamiyi Tokyo Elektrik Enerji Şirketi (TEPCO)'ya ait Fukuşima Daichi nükleer santralinde yaşanan felaket izlemişti. Felaketin üzerinden geçen dört yılda yaralar sarılmaya devam ediliyor dense de Japonya Başbakanı Abe yaşananların hala 'sakinleşmediğini' itiraf etti. Hükümet verilerine göre 80 bin kişi geçici konutlarda yaşıyor, santralin çevresindeki köyler boşaltıldı, Şubat'ta ortaya çıkan verilere göre tonlarca radyoaktif su okyanusa karıştı ve tonlarca ton toprak radyoaktif atık olarak köylere yerleştiriliyor. Tarlalarını terk etmiş olan çiftçilere bir öneride bulunan Japon hükümeti, bu topraklarda ne de olsa kimsenin yaşayamayacağını belirterek, atık maddelerin buralara depolanmasını öngörüyor
'İnsan hatası'
Herhangi bir kaza yaşanması halinde bütün sorumluluk TEPCO'da bulunuyordu. Türkiye'de Mersin'in Gülnar ilçesine yapılması planlanan istenen Akkuyu nükler santralinde de bir kaza yaşanması halinde sorumluluk Akkuyu NGS A.Ş'ye ait olacak. Fakat TEPCO sorumluluk sürecinin başarıyla sürdüremedi, felaketin gerçek boyutunu gizlediği ortaya çıktı. 25 Şubat'ta daha önceki ölçümlerden 50 ilâ 70 kat fazla radyoaktif kirliliği bulunan suyun yaklaşık bir senedir okyanusa aktığını 4 yıl sonra itiraf etti.
Radyoaktif pasifik
Greenpeace Japonya'nın hazırladığı son rapora göre bölgedeki su kaynakları, insanlar tarafından şimdiye kadar yapılmış olan en tehlikeli ve uzun ömürlü zehirlerle kirlenmiş durumda. Bu zehirler; Sezyum, kemiklere ve beyne yerleşen kanserojen izotop stronsiyum-90 ve 61 başka radyoaktif çekirdek.
>> 320.000 ton: Aralık 2014 itibariyle içerisinde bulunan 62 radyoaktif elementin ayrıştırılması amacıyla 'işlem görmek' için 1000 adet çok büyük boyutlu tank içerisinde bekleyen kirlenmiş su miktarı.
>> 800 ton: Felaket mahaline her gün sızan yer altı suyu miktarı. Bu miktarın 300-400 tonu radyoaktif kirliliğe maruz kalıyor.
>> 400 ton: Pasifik Okyanusu’na her gün akan yüksek derecede radyoaktif su miktarı. Bu rakam Şubat ayı içerisinde bildirilen sızıntıyı içermiyor.
>> 11.000 ton: Koruyucu hendeklerde duran yüksek derecede radyoaktif kirliliği bulunan su miktarı. TEPCO bu suyu 'işlem yapma' amacı ile yukarıya pompalamaya çalıştı, ancak kısıtlı bir başarıya ulaştı.
Sinop ve Mersin Fukuşima olmasın
Nükleer Karşıtı Platform (NKP) üyeleri, Fukuşima'daki nükleer kazanın 4. yılı nedeniyle Japonya'nın İstanbul Başkonsolosluğu önünde bir basın açıklaması yaparak Türkiye'deki nükleer santral ısrarına karşı 'Sinop ve Mersin Fukuşima olmasın' dediler. Grup adına basın açıklamasını yapan NKP Dönem Sözcüsü Kazım Özgenç "Halka sorulmadan Mersin ve Sinop'ta nükleer santral kurulmaya çalışılıyor. Sinop için Başbakanınız Abe ile el sıkışmışlar. Nükleer silah ve santral faciasını yaşamış bir ülkenin başka bir ülkeye nükleer santral kurmaya talip olması anlaşılır gibi değil. Sinop'un bulunduğu Karadeniz kıyılarımız Çernobil'den en çok etkilenen bölgemiz. Karadenizli insanlarımız kanserden acı çekiyor, yaşamlarını kaybediyorlar. Biz ülkemizde ikinci bir facia istemiyoruz. Sinop, Fukuşima olmasın diyoruz" dedi
'Tek başıma kaldım'
Deutsche Welle Türkçe internet sitesine 'Nükleer afetin mültecileri' isimli bir yazı hazırlayan Jürgen Hanefeld 125 binden fazla 'nükleer mülteci' olduğunu belirttiği yazısında Fukuşima nükleer santralinin etrafındaki köyleri boşaltmak zorunda kalan bölge sakinleriyle de konuştu. Dört yıl öncesine kadar inşaat işçisi olarak çalışan ancak şimdi mülteci konumunda olan Ichiro Takano “Kötü bir şaka gibi her şey. Şimdi 64 yaşındayım ve ancak 30 yıl sonra köyüme dönebileceğimi söylüyorlar. Tüm ailem parçalandı, tek başıma kaldım. Annemin, babamın mezarı yasak bölgede. Mezarların bakımını kim yapacak?” diyor. Japonya'daki 48 nükleer santral 2011'deki felaketten sonra çalışmaya ara verse de bu yıl 4'ü yeniden çalışmaya başladı.
'Nükleer gerilemede'
“Fukuşima faciası nükleer enerji konusunda küresel bir kilometre taşı.” Çevre örgütü Greenpeace tarafından facianın dördüncü yıl dönümü öncesinde açıklanan bir rapora göre, nükleer enerji sektörünün ekonomik ağırlığı ve önemi giderek azalıyor. Dünya çapındaki nükleer santrallerde üretilen elektrik miktarının 2011’de yüzde 4, 2012’de de yüzde 7 gerilediğine dikkat çekilen raporda, özellikle Japonya’daki tüm santrallerin kapatılmasının etkili olduğu, ancak buna ek olarak Almanya, Fransa, Finlandiya, Güney Kore ve ABD’nin de aralarında bulunduğu toplam 16 ülkede söz konusu miktarda azalma kaydedildiği belirtiliyor.
Santrallerin faturası kabariyor
Greenpeace, birçok ülkenin Fukuşima sonrasında nükleer enerjiye geçiş planlarından vazgeçtiğini veya bu planları ertelediğini hatırlatıyor. Raporda ayrıca güvenlik konusundaki yasal düzenlemelerin sıkılaştırılması nedeniyle, santrallerin işletmesinin de giderek daha pahalı bir hal aldığı vurgulanıyor.
'Rakip yenilenebilir enerji'
Nükleer santrala olan ilginin azlması dünya üzerindeki başka bir piyasayı hareketlendiriyor. Yenilenebilir Enerji. Her yıl açıklanan Dünya Nükleer Endüstri Durum Raporu'nun hazırlanmasına da öncülük eden bağımsız enerji ve nükleer politika analisti Mycle Schneider ise küresel trendleri şöyle özetliyor: “Nükleer santrallerden gelen elektriğin üretim masrafları son yıllarda önemli ölçüde arttı. Bu önemli bir gelişme, zira başta yenilenebilir enerji kaynakları olmak üzere tüm diğer teknolojilerin masrafları azalıyor. Yenilenebilir enerji ciddi bir rakip, ayrıca Avrupa’da elektrik tüketimi de geriliyor.”
'Bir devrimin ortasındayız'
30 yılı aşkın süredir nükleer enerji alanındaki gelişmeleri izleyen Schneider, gelecek yılların enerji sektöründe ne gibi değişikliklere gebe olduğu sorusuna ise şu yanıtı veriyor: “Tam bir devrimin ortasındayız. UBS, binanın çatısına konacak bir güneş enerjisi sisteminin ve elektrikli bir taşıtın 2020 yılında birçok insan için karlı olacağını hesaplamış. Bu tür gelişmeler tüm enerji sistemini baştan aşağı değiştirecektir.