Bitlis’in ‘5 Minare’si Görünecek



İsviçre’deki minare referandumunda “Avrupalı dinciler”i eleştirirken, kendi “minare duyarsızlığımız”ı da sorgulamıştık… Apartman damlarına dikilmiş tenekeden-bidondan “uydurma” minarelerin, bizim ayıbımız olduğunu belirtirken, “Bitlis’in ünlü türküsündeki beş tarihî minare bile özensiz yapılaşmayla yok edildi” demiştik.. (Cumhuriyet-10 Aralık)

Bu örnek üzerine yıllarını Doğu Anadolu’daki kültürel mirasa adamış Prof. Dr. Oktay Belli aradı. Eşsiz kentsel peyzajın ilkel bir betonlaşmayla yitirilmesinden yakındığım “Bitlis’e yazık oluyor” yazımı da anımsatarak dedi ki: “Artık farklı bir imar anlayışı var. ‘Beş minare’ de ortaya çıkacak, yapı yığınlarının arasında kaybolan tarihî kent dokusu da...”

Sevindirici haberin ayrıntılarını Bitlis Belediyesi Yerel Kalkınma Sorumlusu Ferhat Gök bildirdi… Anıtsal yapıların, eski sokakların ve evlerin ünlü taş köprülerle birlikte yeniden kente kazandırılmasını amaçlayan projelerden söz etti. Belediye Başkanı Fehmi Alaydın’la görüşmemizde ise hedeflerini öğrendik. Geçmişin muhteşem kentine karşı süregelen “imar vefasızlığı”nın artık “bitti”ğini belirten Başkan, kentin içinden geçen Bitlis Çayı “üzerinde” inşa edilmiş özel idareye ait işhanı bloklarını dahi yıkacaklarını söyledi...

İşte, 7 bin yıllık masalsı kentimizi “perişan” görünümünden kurtarmayı hedefleyen “geçmişle kucaklaşma” projesi...

Ressamların hayranlığı

Urartu, Pers, Makedonya Krallığı, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Mervani, Eyyubi, Selçuklu, Osmanlı ve erken Cumhuriyet dönemlerinin uygarlık mirasını barındıran Bitlis, özellikle 17-19. yy’larda bölgenin kültür ve sanat merkeziymiş… Medrese, cami, külliye, han, hamam ve konaklarla bezenirken, görkemli kalesi ve “kent köprüleri”yle de ressamların hünerlerini göstermelerine esin kaynağı olmuş…

Belediye, işte “o” güzel Bitlis’i giderek “gözden ırak”laştıran kimliksiz yapılaşmayı etkisiz kılmak; tarihsel peyzajı yeniden “görünür” kılmak üzere harekete geçiyor… Bu niyetle 5 bölgede “kentsel yenileme”, 3 bölgede ise “kentsel dönüşüm” kararı alınmış. Ancak bunlar, İstanbul’daki Sulukule ya da Tarlabaşı örneklerindeki gibi “tarihî semtin özgünlüğü yok edilerek zenginlere pazarlanması”nı amaçlamıyor; geçmişten kalabilenleri kurtarıp yaşatarak “kent halkıyla birlikte esenliğe kavuşturulması”nı öngörüyor... Merkezdeki aşırı yığılmayı gidermek için, kentin Diyarbakır ve Tatvan yönlerine yayılması planlanırken, tescilli yapıların eksiksiz saptanmasına, tescil edilmemiş eski yapıların da korumaya alınmasına öncelik veriliyor; ayrıca kültür envanteri oluşturularak, kent müzesi kurulması da hedefleniyor…

Bu arada kentin, yine iki yönden giriş semtlerinde sıralanmış “özgün Bitlis evleri”nin bakımsızlıktan ve uygunsuz kuşatmadan kurtarılması “öncü uygulama”lar olarak saptanmış. Yeşil alan ve çevre düzeni çalışmasıyla, her iki bölgede sadece semt sakinleri değil, kent halkı da tarihle buluşmuş olacak... Böylesi “tarihsel” bir çabanın “halk desteği”yle ve etkin “katılım”la gerçekleşebilmesi için “Kültür Varlıklarını Yaşatma ve Koruma Derneği” bile kurulmuş… Belediyenin ve Bitlis Eren Üniversitesi’nin katkılarıyla oluşturulan dernek bünyesindeki yerel komisyon da düzenli olarak çalışmalarını sürdürüyor.

Sokak sağlıklaştırmaları için Kültür Bakanlığı’ndan bir miktar bütçe aktarımının gerçekleştiğini; kentsel yenilemeyle ilgili fotoğraf çalışmalarının tamamlanarak halkla paylaşıldığını; Genç İşadamları Derneği ve özel sektörle işbirliği yapıldığını da vurgulayan Başkan, böylesi bir hedefin “uzman kadro”sunu oluşturmak üzere, 3 inşaat mühendisi, bir harita mühendisi, 2 teknik yapı öğretmeni ile bir ziraat mühendisi ve 2 yerel kalkınma uzmanının belediyeye kazandırıldığını da anımsatıyor...

Dibedan Dağı'ndan

Bütün bu hedeflerin adeta “kampanya”ya dönüşen çalışmalarına anlamlı bir slogan eşlik ediyor: “Beni dünya kültür mirasına armağan edin, ben Bitlis’im...”

Dileyenler, bu seslenişi daha yakından duyabilmek için internette “www.biyeb.org” adresini ziyaret edebilirler ama en iyisi Bitlis’e gitmek; “beş minare” türküsünü Dideban Dağı’nın eteklerinde dinlemek... Neden mi? Ruslar 1915’teki işgallerinde Bitlis’i harabeye çevirirler... Düşmanın çekilmesinden sonra kentteki durumu öğrenmesi için oğlunu gönderen bir baba, “Her yer yıkılmış, sadece beş tane minare ayakta kalmış” haberini alınca, Dideban Dağı’nın yamacına diz çöker ve bir ağıt yakar:

“Bitlis’te beş minare, beri gel oğlan beri gel
Yüreğim dolu yare, beri gel oğlan beri gel”...

İşte o minareler, yani Ulu Cami, Gök Meydan Camii, Kale Camii, Şerefiye Camii ve Meydan Camii’nin minareleri, uygunsuz yapılaşmadan ötürü yıllardır kuşatma altında... Rus işgalinde bile yıkılmayan mirası, acımasız betonlaşmanın elinden kurtarmayı amaçlayan belediye projesi de “siyaset üstü” destek bekliyor...