Bir Zorunluluk Olarak 3. Köprü!



"Bunlar 1. Köprüye bile karşı çıkmıştı"

Önümüzdeki dönemde devlet ricalinden ve bir kısım "mülhid" sermaye kalem erbabından çokça duyacağız bu sözü ... Öteden beri duyduğum bu sözü hem fikren hem de hukuken belli bir ciddiyetin beklenir olduğu bir mekanda duyunca çok şaşırmıştım. Yaşım nedeni ile boğaza yapılacak ilk köprüye karşı çıkanlar arasında olmam beklenemezdi; ihtimal peder beyin ilgili portakalı yemesine bile daha çok vardı fakat o hırsla sallanan parmak bizim "taraf"ı işaret ediyordu  ...

Benim şaşırdığım ise, hakkında konuştuğu mesele ile ilgili en azından asgari bilgi sahibi olması beklenen bu çok yetkili kişinin ilk köprüye karşı mücadele sırasında ileri sürülen tüm itirazların, tüm olumsuz kehanetlerin bir bir İstanbul'un ve İstanbul'da yaşayan yurttaşların başına bela olduğunu bilmemesi idi ...

Doğrudur, ilk köprüye dahi itiraz etmiş olan taraftayız. Ancak, söyleyip ruhumuzu kurtarmak bize yetmeyecekse ilk elden şu üç sorunun yanıtını vermeliyiz: Üçüncü köprü Türkiye kapitalizmi için neden iktisadi bir zorunluluktur? Yurttaşların üçüncü  köprüyü bir zorunluluk olarak görmesi için neler yapılmaktadır? "Zorunluluk" tanımlarına karşı esastan bir itiraz yöneltmek zorunlu mudur?

İktisadi bir zorunluluk olarak 3. Köprü!

Ana akım medyada dahi Türkiye'de inşaat sektörünün ne kadar merkezi bir önemi olduğunu okuyup dururuz ... Düzenli gazete okuyan birisinin dahi "inşaat sektörü" ile kastedilenin demir, beton, çelik vesaire sarfiyatı ya da ticareti olmadığını fark eder.

Türkiye'de kentsel kaynakların dağıtımı, bölüşümü ve yeniden bölüşümü merkezi bir önemdedir. Türkiye kapitalizmi kentsel "rant" yaratarak ve doğrudan devlet eli ile bu rantı  speküle ederek krizleri öteleyebilmekte, kriz yönetmede görece başarılı olabilmektedir. AKP'nin bu bahisle ilgili deneyimi ve becerisi ise yukarıda işaret eden "iktisadi yasallık"lara sermaye aktarımı konusundaki özel hassasiyeti eklemektedir.

Diyeceğim, 3. köprünün kendi çevresinde (tıpkı kendinden önceki iki köprüde de olduğu gibi) yaratacağı etki bu açıdan bir iktisadi bir zorunluluk olarak görülmektedir ... Onların iktisadı  ile bizim iktisadımız arasındaki fark, karşıtlık açıkça konuşulmadan sözümüz eksik kalacaktır.

Gündelik bir zorunluluk olarak 3. Köprü!

Bir bardak yağmur yağsa, bir kamyonun tekeri patlasa, okulların açıldığı gün olsa, okulların kapandığı gün olsa, bir metrobüs arızalansa, bir devlet büyüğünün canı biraz gezmek istese, arife olsa, maç olsa, bayram olsa .... İstanbul'un trafiği hep tıkanır. Giderek artan uzun saatler süresince otobüsler, arabalar içinde bekler dururuz.

Esenyurtta eviniz ve işyeriniz Seyrantepe'de .. Ataşehir'de oturuyorsunuz ve Maslak'ta çalışıyorsunuz ... Kartal'da kira ödemeden ailenizle yaşıyorsunuz ve ancak İkitelli'de bir iş bulabildiniz, işyerinin servisi var onunla gidip geliyorsunuz ... Düşünün, hayatınız yollarda geçiyor ve birileri üçüncü köprüye karşı  çıkıyor. Oysa, var olanların daha da kuzeyinden bir oto yol geçse sizin için tüm dertler bitmese de (en azından bir süre için) azalacak ...

Evet, 3. köprünün bir "zorunluluk" olmadığına aksine üçüncü köprünün var olan sorunları misli ile arttıracağına bu insanlar nasıl ikna edilebilir? Tersinden soracak olursak; kamu idaresinin tıpkı daha önce D-100 (gündelik kullanımda E-5) otoyolunda yaptığı TEM otoyolunu da kent içi bir yol haline getirdiğini; yani TEM üzerindeki trafiğin bile isteye daha da içinden çıkılmaz bir hale bizzat kamu idaresi tarafından getirildiğini göstermek işe yarar mı?

TEM güzergahındaki kamuya ait pek çok arazinin -stadından lüks konutlarına kadar- yapılarla doldurulmasına karşı ses çıkarmadan, bu özelleştirme uygulamasının trafikte yaratacağı ek sorunları teşhir etmede salt kuru bir çift laf ile 3. Köprü'ye karşı mücadele edersek  bir başarı şansımız olabilir mi?

Kentimizde ekolojik sınırlar: Nedir zorunlu olan?

Tüm kentsel başlıkların artık daha fazla ekolojik bahisler olduğunu, kentimizin doğal sınırlarında ateşle oynandığının altını çizmeden, bu konuda radikal bir itirazı ifade etmeden sözümüz eksiktir ... Su havzalarında yedi tane ilçe belediyesi kurulmuş olan bir kentten söz ediyoruz, daha ne denebilir ... 3. Köprü, kentin önemli ekolojik rezerv alanlarında -tanım yerindedir- bir yıkıma neden olacaktır. Soyut, uzakta var olan ormanların tahrip olmasından su kaynaklarının elden gitmesinden söz etmiyoruz. On beş milyon sınırına dayanan bir kentin yanı başındaki  ekolojik körlük kabul edilemez.

Yazının başında "taraf"ımızı  işaret etmiştim. Bizim, takipçisi olduklarımızın söylediklerini yinelemekle bir sonuca varamayacağımız açıktır. Hem kehanette bulunmak eğer bize yetecek ise uğraş alanımızı değiştirmeli, Nostradamus ile daha fazla ilgilenmeliyiz...