Bir Yanda Afet Yasası, Bir Yanda Meclis’te Yeni Bir İmar Affı Tasarısı
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, Van depreminin birinci yıldönümü dolayısıyla 23 Ekim 2012 tarihinde bir basın açıklaması yaptı. Geçtiğimiz yıl 23 Ekim’de Türkiye bir kez daha deprem gerçeğiyle yüzleştiğini vurgulayan Soğancı, depremin, Türkiye’deki çarpık, denetimsiz yapılaşmanın sonucu olarak yine ‘afet’ olarak yaşandığını belirtti.
Depremin yaralarının sarılması amacıyla TMMOB’un ilk günden bu yana Van halkının yanında olduğunu ve kendisine bağlı odalarının mesleki birikimiyle hasar tespit çalışmalarına katılarak deprem sonrası bölgeye yönelik çalışmalarını sürdürdüğünü ve ‘Deprem Danışma Merkezi’ni hayata geçirdiğini bildiren Soğancı, depremin birinci yıldönümünde kamuoyuyla ilgili şunları paylaştı:
“Van depreminde yaşananlar, 1999 Marmara depreminin üzerinden geçen 12 yıla rağmen, bir arpa boyu yol alınmadığını, planlama, yapılaşma ve yapı denetim sisteminde izlenen ikiyüzlü politikalardan vazgeçilmediğini bir kez daha göstermiştir.
İktidarda bulundukları onca yılda Türkiye’de çarpık yapılaşma, plansız kentleşmeye karşı hiçbir somut adım atmayan AKP Hükümeti, Van depremini dahi rant politikalarına tahvil etmekten çekinmemiştir. Afet ve risk maskesiyle tüm ülke topraklarını hiçbir kurala ve koşula bağlı olmaksızın ranta açan ‘Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’u Meclis’ten geçiren Hükümet, bu kanuna dayanarak geçtiğimiz günlerde ‘kentsel dönüşüm’ projelerine start vermiştir. Her nedense bu projelere riskin büyük olduğu bilinen kısımlarda değil, rantın yüksek olduğu yerlerde ya da kamuya ait lojman alanlarında başlanmıştır.
‘Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un kabulü üzerinden daha 6 ay geçmeden, ‘Büyükşehir Belediyesi Kanunu Değişikliği Tasarısı’nda kaçak yapılmış ve salt bu nedenle dahi riskli yapı’ niteliğine sahip olan yapılara ayrımsız bir şekilde af getirilmek istenmesi ise, AKP Hükümeti’nin samimiyetsizliğinin, ikiyüzlü politikasının en son örneğidir.
Yine söylüyoruz; Türkiye, depremle yaşamaya mecbur bir ülkedir.
Konu Başlıkları Burada Görünecek
Van depreminin birinci yıldönümünde, bundan sonraki depremlerin ‘afet’ olarak yaşanması yerine ‘doğa olayı’ olarak atlatılabilmesi için, mesleki sorumluluğumuzun gereği olarak yetkilileri bir kez daha uyarıyoruz;
Mühendis, mimar ve şehir plancılarının ülkemizin deprem tehlikesi ve riski konusunda sürekli yinelediği uyarılar siyasal iktidarca dikkate alınmalıdır.
Yerleşme ve yapılaşma bağlamında ikiyüzlü politikalardan vazgeçilmeli, kaçak yapılaşmayı özendiren ‘imar affı’nın çözümsüzlük olduğu anlaşılmalıdır.
Deprem kisvesi altında tamamen ranta dayalı ‘kentsel dönüşüm projeleri’nden vazgeçilmelidir.
Devletin anayasal görevlerinden birisi olan sağlıklı, güvenli ve yaşanabilir kentler kurmak için doğal varlıkları, ekolojik, tarihi, kültürel, toplumsal değerleri koruyan, yaşatan, geliştiren bir arazi kullanımı ve yerleşim politikası temelinde bütüncül planlama yaklaşımı ile çevreyi gözeten, dönüşüm alanlarında yaşayanların ihtiyaçlarını göz önüne alan, ‘insanı ve insanca yaşamı’ temel hedefine koyan bir planlama süreci başlatılmalıdır.
Yapı Denetim Yasası, İmar Yasası, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Yasa ve ilgili diğer yasa ve yönetmelikler rant ve kâr kaygısı bir kenara bırakılarak, kamu yararı gözetilerek yeniden düzenlenmelidir.
‘Güvenli, sağlıklı ve yaşanabilir bir çevre’nin her yurttaş için temel insan hakkı olduğu ana ilkesi temelinde yapı denetim sisteminde kamu denetimini dışlayan sistemden derhal vazgeçilmelidir.
Yapı denetiminde istisnalardan vazgeçilmeli, TOKİ, KİPTAŞ ve benzeri kuruluşların ürettiği yapılar da dahil olmak üzere tüm kamu yapıları yasa kapsamı içine alınmalıdır.
Deprem öncesi, deprem sırası ve sonrasında yapılacak çalışmalara ilişkin kamu ve toplum yararını temel alan Ulusal Deprem Stratejisi, Türkiye Deprem Master Planı ve Afet Yönetimi Stratejik Planı oluşturulmalıdır.
Deprem gerçeğini sürekli gündemde tutmaya yönelik çalışmalar etkin olarak yapılmalı, konunun bütün aktörlerinin katıldığı ‘Ulusal Deprem Konseyi’ yeniden kurulmalıdır.
Deprem gerçeği, her oluşan yıkıcı depremden sonra, İstanbul bağlamında ‘fay’ ve ‘depremin büyüklüğü’ tartışmalarıyla değil, ülke genelinde bir gerçeklik kavrayışını oluşturacak bilimsel temelli eğitim ve bilgilendirme programlarıyla ülke gündemine getirilmelidir.
Deprem hasar, zarar ve can kayıplarının azaltılmasının tek yolunun, mühendis, mimar ve şehir plancılarının ortak katkı ve çabalarıyla depreme dayanıklı yerleşim alanları ve yapılar tasarlamak ve üretmek olduğu bilinmelidir. Bunun için, deprem öncesi, sırası ve sonrasında yapılacak çalışmalarda kamu yararı ve ülke çıkarı bağlamında ulusal bir deprem politikası belirlenerek ciddi programlar oluşturulmalı ve daha da önemlisi bunlar yaşama geçirilmelidir”.