Türkiye 21’inci yüzyılı Cumhuriyet tarihinin “en muhafazakâr” iktidarı ile
karşılarken ormanlarımızda da aynı siyasetin “2B” denen “işgal edilen ve
edilebilecek alanları pazarlama” azmiyle tanıştı... Özellikle her seçim
öncesinde “oy” hesaplarıyla gündemin başına yerleştirilen bu yağmanın anayasal
ve yasal düzenlemeleri, önceki Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer tarafından
engellenmişti... Sezer, her vetosunda uzun ve ayrıntılı gerekçelerle hukuk ve
çevre dersi de vermişti..
Ancak şimdiki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün -herkesin bildiği nedenlerle-
izlediği farklı tutum yüzünden, ormanlarımız için “Çankaya güvencesi”nden artık
söz edilemiyor. Sayın Gül, önceki dönemin vetolarına, neden katılmadığını bile
açıklama gereğini duymuyor. Nitekim yine bir seçim öncesinde, 2B arazilerinin
satışını öngören yeni tasarının yasalaşacağı iktidar sözcülerinin “müjde”(!)leri
arasında... Peki, bu “ısrar”ın arkasında neler var? Tasarı Meclis’ten ve
Çankaya’dan geçerse, ormanlarımızın başına neler gelecek?
Aslında yıllardır açıklanan, ancak geleneksel “unutkan”lığımız yüzünden
yinelenmesi ihtiyacı duyulan bu soruların yanıtları için iki “ilgili” meslek
odamız ayrıntılı bir basın açıklaması yaptı. Mimarlar Odası ile Harita ve
Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul şubelerince 9 Şubat’ta kamuoyu bilgisine
sunulan ortak açıklama, bir kez daha “yaşamsal” gerçeklerin altını
çiziyor...
‘İşgal’ bahane
Anayasa Mahkemesi’nin yakın geçmişte aldığı 5 ayrı kararındaki; “...yasa
koyucunun, bu alanların (2B’lerin) kullanıcılarına veya başkalarına, hatta orman
içi köy halkına satılmasını veya bu amaçla devredilmesini sağlayacak bir
düzenleme yapması olanaklı değildir” hükmü bugün de geçerli… Buna rağmen satışı
hedefleyen düzenlemelerde inat etmek “anayasa suçu” değil midir?
İktidarın genel gerekçesi; “yapılaşarak orman niteliğini yitiren alanlarda,
işgalcilerden para almak”tır. Oysa 2B’lerde yapılaşan alanlar sadece yüzde
5’tir. Ancak, doğal özelliği bozulmamış yüzde 95’inin de satışı öngörülerek
“müdahale edilmezse yeniden ormanlaşabilecek” alanların parayla imara açılması
hedeflenmektedir.
Üstelik örneğin “deniz manzaralı” ya da “kentle ilişkili” alanlar TOKİ’ye
devredilerek “satılık lüks konutlar” için arsa yaratılmak isteniyor… Hatta
vatandaşın kullandığı yerler bile aynı kapsama alınarak “kandırılmış seçmen”ler
kitlesinin doğacağını, toplumu uyarmaları gereken “muhalefet partileri” bile
hâlâ fark etmiyor...
Bu talanın en geniş şekilde uygulanabilmesi için; kadastro çalışmalarında 2B
arazisi olduğu bilinmeyen alanlar da “işgalcisi varmış gibi gösterilerek” satışa
hazırlanıyor. Oysa en azından bu alanların yeniden ormanlaşması mümkün; ama
tasarının umurunda değil.
Çözüm için
Mimar ve haritacılarımızın “çözüm önerileri”nde ise şunlar belirtiliyor:
Orman işgallerinin ve tahribatının durdurulması için kadastro çalışmalarının
bir an önce tamamlanarak orman varlığımızın tümünün tapuya tescili...
Anayasanın 169’uncu maddesi ile Orman Yasası’nın 2’nci maddesindeki “işgal
alanlarını orman dışına çıkartma”ya olanak sağlayan “orman vasfını yitirmiş”
tanımlı bilim dışı hükümlerin iptal edilmesi...
Ormanlarda 31 Aralık 1981’den sonra yapıldıkları saptanan tüm kaçak
yapıların, sahiplerine ve niteliklerine bakılmaksızın yıkılması; bundan sonra
hiçbir işgale veya yasadışı kullanıma izin verilmemesi için kesin ve yaptırımlı
düzenlemeler getirilmesi gerekiyor.
Bakalım TBMM “kamu kurumu niteliğindeki odalar”ımızın bu uyarılarını
gözetecek; Çankaya da olası yasal düzenlemeyi incelerken ormanlarımızın yeni bir
seçim talanına uğramaması için aynı gerekçeleri dikkate alacak
mı?