Bir Mektup

Sevgili İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanım,

Biliyorum oldukça yoğunsunuz ve İstanbul'un geleceği adına oldukça önemli kararlar alıyorsunuz. Aslında sizi bıraksalar elbette çok daha ilerici, çok daha katılımcı kararlar geliştireceksiniz. Ama başınız kalabalık. Bizzat Başbakanımızın dahi, sağ olsun İstanbul'a olan gönül bağı bir türlü çözülemedi. Uzak yakın ülke demeden gezip İstanbul için anlaşmalar imzalıyor, sırf biz yaşayanlar mutlu olabilelim diye. Ama o da haklı, onu da mazur görmek lazım. ABD sermayesi mi, Arap şeyhleri mi, AB fonları mı derken, nereye bel bağlayacağını insan şaşırıyor doğrusu. Ne mutlu ki dünyamız bizlere iş-güç bulmaya çalışan zenginlerle dolu. Ara ara "niye geldin bu şehre" diye bize fırça atıyor ama haklıdır, biz geldiğimiz yerlerde villa yapmayı akıl edemedik, kusura bakmasınlar.

Başkanım, "Dün dündür, bugün bugündür" diyerek en son kamu arazilerimizi sattınız. Hayırlı olsun. Bu arada arazilerimiz dedim, eskiden kalma bir alışkanlıkla, haddimi bilemedim, özür dilerim. Ve parayı ulaşıma yatıracağınızı söylemişsiniz. Sanırım 3. köprünün ve sağdan solda her an yapımına başlanabilecek kavşakların da parası çıkmış oldu. Ne mutlu! Ama bir tavsiyem var. 3. Köprü çalışmalarını başlattığınız şu günlerde kestiğiniz ormanları en azından fakire fukaraya yakacak olarak dağıtın da bir işe yarasın. Hem seçimler de yaklaşıyor, elbet bir faydası dokunur size de.

Ara ara televizyona çıkıyorsunuz da, biz, bu kentte tutunmaya çabalayan insanlara laf anlatmaya çabalıyorsunuz. Duyduğuma göre Dünya kenti İstanbul'a yakışır projeler için para lazımmış. Çapa, Cerrahpaşa ve diğer hastanelerimizi kaldırıp taşıyormuşsunuz kentin dışına. İsabetli olmuş, öyle merkezi, değerli yerde okula, hastaneye ne gerek var canım. Hem biz kullarınız, artık hastalanmıyoruz da inanın. Soğuk moğuk da olmadı bu kış zaten, küresel ısınmamıymış neymiş, kemiklerimizi ısıttı vallahi. Bu da hükümetimizin yeni bir hizmeti olsa gerek. Ha, bir de Tarihi Yarımada'daki değerli kamu mülklerini de (bakın artık bizim demiyorum) valilikle beraber satışa sunacakmışsınız. İnanın siz demeseniz ben söyleyecektim. Satın babam satın! Zaten kentsel dönüşüm diye bizleri uygun gördüğünüz yerlere taşıyorsunuz. Eee madem hükümetimiz de kamu hizmetlerini bizlere layık görmüyor. Durmasına gerek de yok zaten o koca binaların. Satın babam satın! Para lazım memlekete, malum.

Yalnız söylemem gerekir ki biraz kırıldık doğrusu son sözlerinize. Evlerimize derme çatma demeseydiniz keşke. İyi kötü onların içinde yaşadık biz. Biliyoruz sizlere bunca yıl görüntü kirliliği yaşattık, mahcubuz. Eğer ki, fabrikalarda çalışırken, evlere temizliğe giderken, eğlence merkezlerinin kapılarında korumalık yaparken, çocuklarımız okula giderken bu kente karşı bir suçumuz olduysa af ola. Laleleri de çiğnemedik, çimlere de basmadık, saygımız sonsuz. Ama en azından yetkilileriniz bize virüs demeseydi. Ne gerek vardı canım, öpüşüp koklaşıp ayrılırdık güzel güzel. Neyse canım olur o kadar onlar da stresli son zamanlarda. Ha bu arada gene de haber vereyim, aramızda birkaç kendini bilmezler var, örgütleniyorlar mıymış neymiş. Ya komik ama, bu devirde hâlâ böyle işlerle uğraşanlar var işte. Allah akıl fikir versin. Siz zaten onlara karşı da bir şeyler düşünmüşsünüzdür.

Mektubumu bitirirken, uygun görürseniz küçük bir maruzatım var size. Eğer kalamazsak 2010 yılındaki kültür panayırına mümkünse AKM'de, ama hayat bu ya, yıkılırsa eğer Taksim Meydanı'nda (tabii ki yukarısında spor yapan zatları rahatsız etmeden) adımıza en sanatsalından bir mevlit okutun. Sponsorumuz da olsun ki masraf olmasın bütçemize aman. En azından bilsin ki dünyanın diğer şehirlerinden gelen insanlar, bu koca maketin içinde eskiden canlı birilerinin olduğunu. Yaparsanız bizi çok bahtiyar kılarsanız başkanım, başbakanım ve diğer patronlarım. Allah yolunuzu açık etsin. Saygılarımla...

(Son bir not: Yook öyle yağma!)