Geçtiğimiz üç yıl içinde Ilısu baraj
projesi hakkında 30’dan fazla yazı yazdım. Amacım, baraj inşaatını
engellemek veya engellemeye çalışanları desteklemek değildi. Aslında yeni baraj
yapımına karşıyım. Çevreyi çok hırpaladık, kendimizden başka bütün yaratıkların
yaşam haklarını ellerinden aldık, bütün denizlerimizi ve akarsularımızı suları
kirlettik, ormanlarımızı perişan ettik. İnsan için kalp krizi neyse akarsu için
baraj odur. Bu nedenle artık baraj yapılmaması gerektiğine inanıyorum. Ama,
dediğim gibi, amacım baraj inşaatını kösteklemek değildi. Zaten 30 değil, 300
yazı yazsam bunu başaracak gücüm olmadığımı biliyorum.
Amacım, Ilısu örneğini kullanarak Türkiye’nin ne kadar kötü yönetildiğini
göstermekti. Ne kadar düşüncesiz, özensiz işler yapıldığını... Plansızlığın
boyutlarını. İnsanların ne kadar hor görüldüğünü. Bürokrasinin iç çökertici
beceriksizliğini ve zavallılığını. Politikacıların ne kadar yalancı ve ikiyüzlü
olabileceğini. Rant yaratmanın politikada nasıl diğer amaçların önüne geçtiğini.
Dindar olmanın her zaman ahlak ve prensip sahibi olmakla ilgili olmadığını,
dinciliğin CHP veya MHP veya herhangi bir parti gibi bir kisve, üniforma
olabileceğini... Bunları göstermek istedim.
Ilısu’nun öyküsü hem bütün barajların öyküsüdür, hem Türkiye’nin... Nasıl
Türkiye’nin bütün keklikleri avcıların insafına terk edilmiş ise bütün
akarsuları da müteahhitlerinin, bürokratlarının ve politikacının insafına terk
edilmiştir. İstisnasız bütün akarsulara baraj yapılabilir. Akarsudan akan su
barajı çalıştırmak için yeter olmasa da, baraj yapmak için başvuran şirket beter
olsa da baraj yapmak için lisans alınabilir. Ondan sonra politikacıların ve
bürokratların yardımıyla bütün yasaları ve kuralları yok sayabilir.
Yolsuzluk ve ötesi...
Oysa, yarım nükleer santraldan bütün barajlardan elde edebileceğimiz
elektriği elde edebilirsiniz. Daha ucuza. Daha temiz. Ve hepsinden önemli,
doğayı ve çevreyi rahat bırakarak. Ama doğayı ve çevreyi rahat bırakmanın rantı
yok. Keklikleri öldürmezseniz kimse cebinize para koymaz. Dağlarda lale,
kardelen ve siklamen soğanlarını kendi hallerine bırakırsanız İsviçre’deki
hesabınıza para yatırılmaz. Akarsuların suları temiz kalır, ağaçları sökülmez,
ıssız yerler inşaat pisliğiyle kirlenmezse sevgilinize veya eşinize pırlanta
yüzük alamazsınız.
Su artık elektrikten önemlidir. Doğanın korunması romantik, solcu ve uzun
saçlıların kavgası, ideali değildir. Türkiye’nin yaşanılabilir bir yer olmaya
devam etmesiyle ilgilidir. Elektriği başka yollardan daha ucuz ve temiz ve bol
elde etmek dururken neden doğayı tarumar ederek, yerine konması mümkün olmayan
şeyleri tüketerek elde etmeye çalışıyorlar? Burunlarından ötesini görmedikleri,
açgözlü ve duyarsız oldukları için.
Akılsız ülkeler akıllılar tarafından istismar edilir ve sömürülür. Ilısu’yu
finanse etmek için tasarlanan yabancı devlet kredileri Türkiye’yi soymanın
klasik yöntemlerinden biridir. Akılsızlar kazanır görünürken kaybederler.
İlerliyor görünürken gerilerler. Yükseliyorum derken batarlar. Ilısu bütün
bunları anlatıyor.
TC’de yolsuzlukla mücadele etmek yerçekimiyle mücadele etmeye benzer.
Kazanamazsınız. Ama bu, mücadeleden vazgeçmek anlamına gelmez. Köpeksiz köyde
değneksiz gezmeye alıştılar. Bu yazıları yazarak bilmelerini istedim: Bir köpek
var.