Ortaylı Hürriyet’teki köşesinde, söze “Yeryüzünde hiçbir toplum 13’üncü asrın incisi olan bir eserin akıbetini bilim kurulundaki üç-beş üyeye, bürokrasinin kilit noktasındaki amirlere ve amatörlerin inisiyatifine bırakma lüksüne sahip değildir” diye başlayıp önemli restorasyon hatalarından örnekler verdi.
İstanbul’da yeni bir bina yapılırken temeldeki eski eserlerin betona gömülmesi geleneğini anımsatan Ortaylı “Restoratörler malzemeyi tanımıyor; eski yapıların özellikleri iyi incelenmiş değil. Mimar zümresi iyi restoratör yetiştiremiyor. Zira bu müthiş bir tarih ve sanat tarihi bilgisi, engin coğrafya gözlemleri ve birikimi gerektirmektedir” dedi.
Hükümetin son zamanlarda dile getirmeye başladığı dikey mimarinin İstanbul’da yarattığı tahribat ve ‘çevre duyarlılığı’na da dokunduran Ortaylı, “Ne var ki yakın zamandaki hukuksuz yapılanmaların bile önlenmesine ve düzeltilmesine yönelik en hafif ümit veren bir girişim görülmüyor. Zavallı İstanbul; hiç değilse senin güzelliğini korumak için nasılsa mahkemelerden çıkan kararları bile uygulayacak otorite nerede?” diye sordu.
Büyük restoratörler ülkesi değiliz
Geçtiğimiz haftalarda çokça konuşulan Çifte Minareli Medrese’nin dört bir yanına restorasyon gerekçesiyle su borusu döşenmesi hakkında da yazan Ortaylı, uygulamanın nedenini şöyle açıkladı: “Maalesef biz büyük restoratörler ülkesi değiliz. Restorasyon uzmanı iyi bir mühendis, iyi bir tarihçi ve sanatkâr olmak zorunda. Bu bir estetik, fakat her şeyden önce bir teknik icat meselesidir. En büyük restorasyon uzmanı kimdir? Cevap: Atalarının mirasını tanıyan, merak eden, hafızasına nakşeden ve koruma kavgası yapan halkın kendisidir. Yoksa hiçbir şey düzgün yürümez.”