Bir Biblo Sehpası Olarak Taksim Meydanı...



Kedi heykeli İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 2010 adına Taksim e dikildi. FOTOĞRAF: MUHSİN AKGÜN

Nazmi Ziya’nın 1935 tarihli ‘Taksim Meydanı’ sanat tarihimizin en ünlü resimlerindendir. Hepimizin belleğinde kamusallık çağrışımı olan bir yere işaret eder. Resimde Nazmi Ziya, kentsel moderleşmenin başlıca simgesi olan Taksim Meydanı’nın bir sosyal alan statüsü kazanmasında önemli rol oynayan Taksim Cumhuriyet Anıtı’na özellikle yer verir: Apartmanlar, arabalar, şapkalı kadınlar kadar modern bir unsurdur Pietro Canonica’nın 1928 tarihli anıtı da. En azından o yılların Türkiyesi için. Ama resmi anlamlı kılan, anıtın ve meydanın resmi geçit törenleriyle değil de giyimin kuşamın, kadınlı erkekli sivil sosyalleşme biçimlerinin ön planda olduğu bir sahne olarak yansıtılmış olmasıdır: Meydan ve anıt, halkın yaşamına resmi törenlerin ötesine sızabildiği, kentlinin yaşamının bir parçası haline gelebildiği ölçüde kamusallaşabilecektir, Nazmi Ziya galiba bunu fark etmiştir.

Yıllardır izlediğimiz gibi, Taksim Meydanı Türkiye’de farklı ideolojilerin çatıştığı, kamusal paylaşımın anlamının sorgulandığı belli başlı yerdir. Öyle ki, bakarsınız yıllarca 1 Mayıs gösterilerine izin verilmeyen meydanda, meydanın sahibi kimmiş dercesine polis günü kutlanır, kutlamaların fotoğrafları gazetelerde yayımlanır, görsel belleğimize bir güzel kazınır. Bu görüntüler, meydanın hafızamızda adeta bir öcü olarak yer ettiği olaylı 1 Mayıs görüntülerinin yanına kodlanır. Tabii bu yıl başkaydı; albüme güzel bir mayıs gününde güzel bir Taksim Meydanı görüntüsü eklendi, Taksim Meydanı’na yıllardır en çok yakışan görüntü de bu oldu. 

Ama Taksim Meydanı o kadar özel bir yer ki yetkililer ona yakışır görünümü bulmak için hep yoğun bir çaba içinde uğraşır. Bakarsınız Taksim Gezisi girişine belediye otobüsleri terminali konuverir. Sonra cami yapılacak söylentisi yayılır. Son yıllarda da biliyorsunuz Atatürk Kültür Merkezi’ni meydandan usulca kaldırmak projesi var. AKM’yi yeterince tarihsel, yeterince estetik bulmayanlara paylaşımdan, kolektif hafızadan, kolektif hafızaya malolmuş bir yerin anlamından söz etmek boşuna... Dahası, son yıllarda AKM’nin yeterince tarihsel, yeterince estetik, yeterince donanımlı vs. bulunmaması gibi gerekçelerin ötesinde bir nedenle gözden çıkarılmak istendiğini hisseder olduk: AKM yeterince kiç, yeterince zevksiz değil sevgili okurlar! ‘Resmi beğeni’nin Taksim Meydanı’nı süsleme biçimleri, bunun açık göstergesi.

Laleleri unutamadık

Biliyorsunuz belediye yetkilileri, son yıllarda Taksim Meydanı’nı güzelleştirme çabasından geri duramıyorlar. Bahar aylarında düzenlenen Lale Festivalleri kapsamında meydan lale heykelleriyle dolmuyor mu? En son ne hikmetse Taksim Cumhuriyet Anıtı’nın etrafına bir düzine yerleştirilmişti ki ne alaka bir yana, görüntü karşısında gözlerimiz adeta tahriş oldu! Kamusal alanda sanat konusunun resmi düzeyde nasıl algılandığının pek korkunç bir yansıması olan o lalerden kurtulduk diyorduk ki şimdi de meydanın ortasında bir kedi heykeli belirdi, bilmem gördünüz mü? Bu kedi heykeli İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından İstanbul 2010 için yürütülen çevre düzenlemesinin bir uzantısı olarak, metal iskelet üzerine tamamen saksı çiçekleriyle üretilmiş. Ünlü Amerikalı sanatçı Jeff Koons’un 1992’de, davet edilmediği Kassel Documenta’da o yılki tüm sanatçılardan rol çalmak adına yaptığı, sonradan Bilbao Guggenheim’ın satın aldığı ünlü heykeli “Puppy”nin (Köpek Yavrusu) kiç bir taklidi olan bu kedi heykelinin yanına bir de büyük marifetmiş gibi ferforje çerçeve içine Park ve Bahçeler Müdürlüğü tabelası konmuş. “Heykelin üzerindeki çiçeklerin büyümesiyle heykel daha da dikkat çekici hale gelecek”miş... Eh doğru. Ama şimdiden dikkat çeken noktalar var: Kamusal alanda sergilenecek heykelleri biblo kültüründen öte bir görsel kültürü olmayanların değil, sanatçıların yapması gerekir. Ayrıca Belediye yetkililerinin böyle görüntüde hayvanseverlik yerine, çok zor yaşam koşullarıyla mücadele eden sokak kedi ve köpeklerinin durumunu iyileştirecek düzenlemeler yapmaları gerekir.

Günümüzde açık alanlarda dozu giderek artan içi boş bir ‘kamusal kiç’ ortamının yaratılmasına katkıda bulunmaktan başka bir işlevi olmayan bu tür heykeller, bir yandan da heykel denen nesneyle aramızdaki sevgi/nefret ilişkisinin kamusal alanda sergilenen sürgit göstergesi. Seri üretilmiş kötü Atatürk heykellerinden sonra gelip gelebildiğimiz nokta bu kiç laleler, kediler. Yazık.