Bir Amerikan şehrinde, ev yapmak için belediyeye başvurduk. Bize
şöyle dediler: İlk adımda bütün komşularınıza iadeli taahhütlü bir mektup
gönderecek ve bu arsaya iki ev yapmak istediğinizi bildireceksiniz, gelen
cevaplarla, filan gün gene gelin...
Uzun zaman bir Amerika
şehrinde yaşadım. Yılda bir semester hâlâ bu şehirde yaşıyorum. Burası küçük bir
üniversite şehri. 70 bin nüfusun yarısı öğrenci. Şehir tertemiz. En yağışlı
günde yürü ayağına bir parça çamur bulaşmaz. Hani halkımızın bal dök yala dediği
türden. Yeşil, yeşil, yeşil. Hangi sokakta yürüsen seni iki yandan kucaklayan
bir yeşil güzellik içinde yürürsün.
Yalnız en işlek yollarda değil, en
yoksul mahallelerde bile yeşilin eksikliği yok. Evlerin çok büyük bir bölümü iki
kat ve önlü arkalı bahçe içine oturmuşlar. Şehrin dört yanı ormanla çevrili.
Merkezden bikaç kilometre ayrılırsan kendini bir ağaç denizinde bulursun. Nedir
bu yeşilin sırrı diye hep düşünürdüm. Elbet gelir seviyesi halkın önemli. Sonra
bir olaya karıştım. Yeşili kimin koruduğunu ve hangi usullerle koruduğunu
ögrendim. Sizlerle bu bilgiyi paylaşmak istiyorum.
Yıllar once bir ev
yaptırıp satmak sevdasına tutuldum. İnşaattan hiç anlamam. Ancak burada bir
akrabam var. Tek başına bir evi temelden çatıya kadar yapar. Yapıp kiraya
verdiği veya sattığı evlerin sayısı 12’yi geçmiştir. Bugün de yapar satar. Benim
aklımı çeldi. Güzel bir arsa varmış, şunu alalım dedi.. Şehrin değerlibir
yerinde, her yanı ormanlık. Cennet gibi bir yer. Arsa, dört tane bahçeli ev
yapacak kadar geniş. Ancak, şehir planında buraya bir ev yapılması uygun
görülmüş.. Tek bir ev yapılırsa kazançlı değil, iki ev yapılırsa kazançlı. Bize
belediyeye başvurun, iki ev yapılmasına müsaade alabilirsiniz
dediler.
Komşuların istekleri
Belediyeye
başvurduk. Bize dediler ki, “İlk adımda bütün komşularınıza iadeli taahhütlü bir
mektup gönderecek ve bu arsaya iki ev yapmak istediğinizi bildireceksiniz, gelen
cevaplarla, filan gün gene gelin.” Arsanın komşularına birer mektup gönderdik.
Gelen cevapları özetliyorum.
Bir komşu diyor ki, “Evlerimizin önünden
geçen yol dardır. Bu yoldan geyikler geçer. İki evin en az iki arabası olacağına
göre dar yolun trafiği artacak. Geyiklerimiz daha büyük bir tehlike içine
düşecek.” İkinci komşumuz şöyle diyor: “Biz çocuklarımızı her gün okula götürüp
okuldan getiriyoruz. Yolumuzda trafik çoğalmasını istemeyiz.” Üçüncü komşu da
diyor ki: “Bu arsada iki büyük çam ağacı var. Bunların kesilmesini istemiyoruz.
Bu çamları özel yöntemle yerlerinden söksün, arsanın başka yanına diksinler.”
Bir başka komşunun isteği şu: “İki ev yapılırsa elbet, evler ana yola arsa
içinden bir yolla bağlanacak. Bu yol ya asfalt olacak veya beton. O vakit bu
yolun iki tarafındaki ufak ağaçların köküne su gitmeyecek. Ağaçlar kuruyacak. Bu
ağaçların en az sekiz yıl, özel bir şekilde sulanıp, gübreleneceği garanti
edilsin.” Başka bir komşu “evin planını görelim” dedi, “Bakalım bizim evlere
yakışacak mı, kötü ve küçük bir ev yapılırsa bizim evlerin değeri düşer.” Bir
başka bir komşumun derdi şu, adam spor hocası, çok geniş, önlü arkalı bir
bahçesi var. Etrafında çit filan yok. Bana komşu gelirse bahçelerimizi bir çitle
ayırmam gerecek. Yeni evler de etraflarına çit çekecek. Ne onlar bahçelerini
sınırlasın, ne ben. Böylece geniş yeşilliğimiz kaybolmamış olur.
Arsanın
500 metre kadar ilerisinde, ağaçların arasında kaybolmuş küçük bir göl var.
Şehrin kanalizasyonu yok bu bölgede, septik tank kullanılıyor. Bu tanktan
sızıntı olurmuş, göl kirlenirmiş. Özel izolasyonu olan pahalı bir septik
tank yaptırmalı imişiz.
Cevaplara şaştık
Biz
Türkiyeliyiz. Cevaplara şaşarak belediyeye gittik. Öyle ya, biz ev yaptıracağız,
arsa alacağız. Bu nasıl demokrasi? Benim yaptıracağım eve neden bu kadar insan
burnunu sokuyor? Oturup, belediye ile konuştuk. Bütün istekleri yerine getirmeye
söz verdik. Ancak geyikler için bir çözüm bulamadık. Çevremizdeki ormanlar
gerçekten geyik cenneti. Bu güzel hayvanlar yem bulamazsa şehrin kenar
mahallelerine inerler. Bahçelerdeki elmaları, şeftalileri, boyları yetişirse
yerler. Biz bazen bahçelerimize, bu hayvanlar için meyve filan atarız, gelir
yerler. Bu güzel gözlü, ürkek hayvanlar, ilkin bizi görünce kaçıyorlardı. Sonra
alıştılar, kulaklarını dikip, sürmeli gözleri ile bizi bir zaman tartıyorlar,
Zarar gelmiyeceğine inanırlarsa kaçmıyorlar. Anadolu evliyasından bir Geyikli
Baba’mız vardır. Bursa’nın fethinde, yanındaki erenleri ile Sultan Orhan’a
yardımcı olmuş. Menkabe onun geyiklere binip gezdiğini anlatır. Şimdi ben buna
inanıyorum. Zaten hakımız ‘erenlerin biniti geyik’ demiş. Geyik sayısı bazen o
kadar çoğalır ki belediye bunların avlanmasına müsaade eder. Böylece hem geyik
sayısı azalır, hem de fakir fukara bol et yer.
Komşuların mektuplarını gördükten sonra, belediyenin ilgili dairesi evin
planını yapıp komşulara göndermemizi istedi. Gönderdcik. Planı belediye de
inceledi. Arkaya bakan pencereler 3 santim daha geniş olmalıymış, yangın olur da
kapıdan kaçılmazsa pencereden kaçmak gerekebilirmiş. Planımız komşulardan
olumsuz bir tepki almadı. Ancak bir komşu çatıyı örtecek malzemenin renginin
öbür evlerle uyumlu olmasını istedi. Belediye bu isteği önemsemedi.
Bir
sokaktaki evlerin büyuklüğü, küçüklüğü, iyi veya kötü olması komşular için
önemli oluyor. Eger bir ev ötekilere yakışmıyorsa, bütün çevremin değeri
düşüyor. Eskiden bir sokağa zencilerin ev yapması istenmezdi. Şimdi bu sorun
olmuyor. En zengin bölgelerde bile zencilerin evleri var.
Belediyenin
karar vereceği gün, projeyi savunmak bana düştü. Neler söylemedim? Bir göçmen
kuş olduğumu, kentin bizi çok iyi karşıladığını, iki kızımın burada
eğitildiğini, hiçbir kanunsuzluğa katılmadığımı, vergimi düzenli ödediğimi, bir
eğitim kurumunda şehre hizmet verdiğimi filan anlattım. Dinleyenler ‘çok etkili
oldu, karar olumlu çıkacak’ dediler.
Karar bildirildi. İlkin kentin kanun
ve nizamlarına uyma gayretimiz için bize teşekkür edildi. Gayet kibarca. Sonra
isteğimizin reddedildiği açıklandı.
Sebep şuymuş: Bu bölgede bizimkine
benzer bir hayli arsa varmış, bize iki ev için müsaade verilirse, öbür arsa
sahipleri de iki ev için başvururlarmış. Bize olur deyip onlara olmaz
diyemezlermiş. Oralarda böyle geniş arsalara da ikişer ev yapılırsa şehrin
yeşillikler içindeki görüntüsü bozulur, güzelliği gölgelenirmiş.
Sevindirici sonuç
Ben bu karardan sevindim,
üzülmedim. İşlerini bu kadar ciddiye aldıkları, şehrimizin üzerine böyle
titredikleri için içim neşeyle doldu. Bir şehrin güzelliğini korumak pek ciddi
bir işmiş. Neden bir güzel yerde yaşadığımızı o vakit anladım.
Sonra
belediyemizin başka marifetlerini de öğrendim. Bahçemden bir ağaç kesemezmişim.
Ancak ağacım çok yaşlı ise, yerine yenisini dikmek koşulu ile ağacımı
kestirebilirmişim. Bahçemin çimenleri fazla uzar da kestirmezsem, sokağın
güzelliği bozulmasın diye, belediye hemen birini gönderir kestirirmiş ve adama
ödenen parayı da benden alırmış. Evinde kiraya verilen bodrum katı olan bir
arkadaşımdan öğrendim. Belediye iki yılda bir burasını kontrol edermiş. Kiracı
hakları belgesi diye bir belge vermişler arkadaşa. Bu belgede ev sahibi ve
kiracı hakları teker teker belirtilmiş. Söz gelimi, eğer evde belli bir yerde
yangın alarmı ve yangın söndürücü bulunmazsa evin kira belgesi iptal edilirmiş.
Onlar tamamlanmadan ev kiraya verilemezmiş.
Akrabam olan inşaatçı yeni
bir ev için belediyeye bir ev planı sundu. Alaturkalık bu ya! İnşaat bitmek
üzereyken, çatı katına, planda olmayan bir oda daha kondurdu. Ertesi gün bir
yazı geldi belediyeden. Bu plansız odayı yıkmadığın sürece, her gün 2500 dolar
ceza ödeyeceksin. Akrabam o gece uyumadı ve odayı yıktı. Ben bu yazıyı niye
yazdım? Umdum ki belediye başkanlarımızdan biri okur da, belki bazı şeyler
öğrenir. Belki de örnek alınacak bir şeyler bulunur bu belediye çalışmalarında.
Acaba çok mu iyimserim, ne dersiniz?
İlhan Başgöz: Emeritüs
profesör, Indiana
Üniversitesi