Amerikalı sanatçı Margaret Ross Tolbert, yaklaşık 20 yıldan bu yana yeraltı sularına ilişkin çalışmalar yapıyor. Sol.org.tr'den Yusuf Yavuz'un haberine göre, yeraltı sularının milyonlarca yıldır aynı biçimde varlığını sürdürdüğünü söyleyen Tolbert, akifer adı verilen yeraltı su kanalları bakımından en zengin bölge olarak bilinen Florida’da gerçekleştirdiği ‘Aquıferious’ projesi kapsamında mağara uzmanında jeoloğa, dalgıçlardan haritacılara kadar bir çok uzmanla çalışmış. En önemlisi de Tolbert’in suyu anlatan tablolarından oluşan sergi, çeşitli performanslarla ABD’den İsveç’e, bir çok ülkede sergilenmiş. Tolbert’in çalışmaları geçtiğimiz yıl Ankara’da da Türk sanatseverlerle buluşmuştu. “Amerika’da su çok bol ancak suyla ilgili kültür yok” diyen Tolbert’e göre Avrupalılar da su içmeyi bilmiyorlar, çünkü içilebilir suları çok kısıtlı. Mecburen bira ve şarap tüketme alışkanlığı gelişmiş diyor. “Avrupalılar sudan korkuyorlardı” diyen Tolbert, şu günlerde 30 yıldır pek çok kez ziyaret ettiği Türkiye’de suya ilişkin gözlemlediği inanış ve kültürden öylesine etkilenmiş ki buna ilişkin kapsamlı bir film, sergi ve çeşitli sanatsal performansları içeren bir proje için çalışıyor. Proje kapsamında Şanlıurfa’dan Kütahya’ya, Sivastan Denizli’ye kadar bir çok ilde gezi yapan Tolbert ve ekibi, bu gezilerdeki günlükler ve eskizlerden bir kitap oluşturmayı da hedefliyor.
Su bir yalan, bir varmış bir yokmuş…
Suya ilişkin inanç ve kültürlerin en zengin olduğu bölgelerden biri olan Teke bölgesi coğrafyasını model alarak çalışmasını sürdürecek olan Tolbert, Likya uygarlığının da merkezi olan bu bölgede su kaynaklarının zengin bir kültür yarattığını söylüyor. Suyun dünyanın her yerinde kontrol edilmek istendiğine işaret eden Tolbert, “su bizden kaçıyor” diyor. Yakın zaman sonra birbirine sınırı olmayan ülkelerin bile suya ilişkin anlaşmalar yapmak zorunda kalacağını söyleyen Tolbert, suyun önemine dikkat çekmek için sanatın daha kalıcı etki yapacağına inanığını söylüyor. Çünkü ona göre su en büyük sanatçı. Ama bir yanıyla da yalan. Bir varmış, bir yokmuş gibi…
Bir bardak suyu 50 liraya içmek zorunda kalabiliriz
Antik çağdaki su kültlerinin izini süren Tolbert’le Kaş’ta Türkiye’nin sularını konuştuk. Su kaynaklarına yönelik akıl almaz bir tahribatın sürdüğü bu günlerde, dünyanın su kaynakları bakımından en zengin ülkelerinden birinde “sularımız yokoluyor!” diye dikkat çekmeye çalışan Tolbert’i dinledikçe, Türkiye’nin su politikalarını acilen gözden geçirmesi gerektiğini düşünüyor insan. Çünkü hal böyle giderse yakın gelecekte bir bardak suyu 50 liraya içmek zorunda kalabiliriz. Nasıl mı? Bu sorunun yanıtını bulmak için gelin hep birlikte yeraltına inelim ve milyonlarca yıldır yerkürenin canı olan akiferlerden başlayıp, Halkalı’nın çeşmelerine uzanan bir su masalının içine dalalım…
Kızılderililerle su kültürü de yok olmuş
Tolbert, “Amerika’da su kaynakları bol ama suyla ilgili bir kültür yok. Varsa bile biz bunu bilmiyoruz” diye söze başlıyor. Çünkü Tolbert’in “bizim Yörükler” dediği Kızılderililerle birlikte Amerika’nın suya ilişkin inanç ve kültürleri de yok olmuş. Geçmişte deniz salyangozu biçiminde yüksek yerlere inşa edilmiş Kızılderili tapınakları olduğunu söyleyen Tolbert, bu tapınakların yıkılarak taşlarının inşaatlarda kullanıldığını anlatıyor. Tolbert’in yeraltı sularına olan ilgisi, bu bakımdan dünyanın en zengin bölgelerinden biri olan yaşadığı kent Florida’da ortaya çıkmış.
‘Su konusunda ne kadar cahilmişim’
Tolbert, ‘Aquıferious’ projesinin ortaya çıkışını, “Florida’daki akiferlere ilişkin bir proje yaptım. Çizgiler, tablolar, mağaracılar, dalgıçlar ve bu konuda çalışmalar yapan uzmanların görüşlerini bir araya getirdik. Çünkü geçmişte fışkırırcasına su barındıran akiferler, aşırı kullanımdan dolayı giderek boşalıyordu. Florida’daki akiferler hakkında son 30 yıldır çalışmalar yapılıyor. Ancak bu konuda çok fazla şey bilinmiyordu. Ben de bu çalışma sırasında bu konuda ne kadar cahil olduğumu öğrendim. Tabii zamanla çok şey öğrendim. Dalgıçlar akiferlere girip çalışma yapana kadar akademik çevrelerde bile bu konuda bir çok yanlış bilgiler olduğu ortaya çıktı. Doğal su kaynaklarının milyonlarca yıldır hiç değişmediğini öğrendik. Dünya değişiyor ama akiferler hiç değişmiyor. Suların yaşını ölçebiliyoruz. Ancak şimdilerde akiferler de çok hızlı değişmeye başladı” sözleriyle anlatıyor.
İlhamını sulardan alan tablolar
Milyonlarca yıldır değişmeden bugüne ulaşan akiferlerin son yıllarda neden hızla değişmeye başladığı yönündeki soruya, “çünkü su kaynaklarını savurganca kullanıyoruz. Villaların bahçelerini suluyorlar. Tarımda kullanılan gübreler, zirai ilaçlar ve diğer kirleticiler nedeniyle hızla akiferler kirleniyor. Ama bunun etkilerini görmek mümkün değil. Doğal su kaynakları hızla ölüyor bu yüzden. Ben bu konuda bir şeyler yapmak istiyordum ama sadece şikayet etmek istemiyordum. Yeraltı sularına ilişkin içimde çok büyük bir heyecan vardı. Bu heyecanı yansıtmak istiyordum. Bir anlamda aktivizm yoluyla değil de sanatın daha yumuşak diliyle ama derin etkisini kullanarak insanlarda bir farkındalık yaratmak istiyordum. Sonra hiç farkında olmadan yaptığım tablolara yansıdı bu durum” yanıtını veriyor.
‘Şirketler suyu kontrol etmek istiyor’
Bazı akiferlerin kilometrelerce uzunluğunda olduğunu söyleyen Tolbert, içinde deniz inekleri, mersin balığı ve bir çok küçük balık türleri yaşayan akiferler bulunduğunu anlatıyor. Ancak suyun doğal alanında kaldığı zaman değerli olduğunun da altını çiziyor. Çünkü Tolbert’e göre yoğun kullanım hırsı yüzünden sular insanları terkediyor. Geçmişte kiliselerin kontrol ettiği suyu bugün de şirketler kontrol etmek istiyor. Dünyaca bilinen bir gıda şirketinin müdürünün, suyun bir insane hakkı olmadığını söylediğini anlatıyor ve “bu çok korkunç bir şey. Çünkü suya sahip olmak istiyorlar. Oysa su bir yalan” diyor. “Tıpkı bir masal gibi, bir varmış bir yokmuş gibi. Sular bizden kaçıyor. Bu bir metafor ama bunu kimse bilmiyor. Önceden ben de bilmiyordum.”
Suların kirletilmesine göz yuman lobi
Suların insanlardan neden kaçtığını sorduğumuz Tolbert, buna ilginç bir tespitle yanıt veriyor. İçilebilir suların hızla tüketilmesini destekleyen bir lobi olduğundan söz ediyor. Temiz su kaynaklarının kirlenip yokolmasına gözyuman bu lobinin asıl hedefi, geliştirdiği deniz suyunu içilebilir hale getiren teknoloji sayesinde bugünkünden yüz kat daha fazla paraya insanlara su satmak. Çünkü yeryüzündeki içilebilir suların üçte ikisi akiferlerde bulunuyor. Florida’daki akiferlerden bir günde milyonlarca gallon su çekilince yer kabuğunun birden çöktüğünü ve evinde uyumakta olan bir adamın eviyle birlikte kaybolduğunu anlatan Tolbert, bir anlamda altı boşalan yer kabuğunun evinde içinde bulunduğu alanı yuttuğunu söylüyor. Hergün bu ölçüde su alımının çok tehlikeli olduğunu dile getiriyor.
‘Mozart hep şarap içti, çünkü su yoktu!’
Ülkesinin su kaynakları yönünden oldukça zengin olmasına karşın Tolbert’in aktardıklarından yola çıkıp ‘su kısıtı’ çeken ülkeler arasında anılan Türkiye’de su konusunda yaşanan vurdumduymazlığa bakınca irkilmemek elde değil. İlk kez 33 yıl önce Türkiye’ye gelen Tolbert de su konusunda aradan geçen zaman içindeki farkı gözlemlediğini söylüyor: “Ben İspanya’yı gezdim. Bir süre Fransa’da yaşadım ama Avrupalılar sudan anlamıyorlar. Çünkü her zaman tatlı su bulunmuyor. Bu nedenle Avrupalıların su içme kültürü yok. Şarap, bira ve başka içkiler içiyorlar su yerine. Mozart, her zaman şarap içti, çünkü tatlı su yok!”
Türkiye’nin su kültürü belgesel olacak
Türkiye’deki su kültürünün çok zengin olduğunu gözlemlediğini söyleyen Tolbert, Mimar Sinan’ın otobiyografisinde anlattığı su tadadımcısı insanlardan çok etkilendiğini anlatıyor: “Her yerde tadı farklı olan sulardan söz ediliyor. Her köyde çeşmeler var. Sarnıçlar, bentler, su kemerleri; her çeşit su yapısı var Türkiye’de. İstanbul’da Halkalı suları var. Hangi suyun hangi hastalığa iyi geldiğine kadar ayrıntılar var. Heredot tarihinde anlatılanlar, Midas’a ilişkin efsaneler. Hepsi büyük bir birikim. Bütün bunlar bende yavaş yavaş birikti ve sonuçta ortaya bir proje çıktı. Anadolu’da, Kütahya, Denizli, Sivas , Şanlıurfa ve Rize gibi kentlerde suya ilişkin gezilşer yaptım. İnançlar, hikayeler, masallar aradım. Likya bölgesinde de çok fazla suya ilişkin inanç ve kültür var. Her yerde su kaynakları var. Yaşam suyla iç içe. Su kaynaklarının bulunduğu her yerde kehanet merkezleri var. Sanki insanlar suya soruyorlar gelecekle ilgili beklentilerini. Su konuşuyor gibi. Sonra buralar ayazmalara dönüşmüş. Kehanet merkezlerinden bu yana su kaynakları hep kontrol edilmek istenmiş. Suya kutsallık atfedilmiş. Hacıbektaş’ta da kutsal olduğuna inanılan çeşme var, kiliselerde de. Türkiye’deki suya ilişkin bu zengin kültürü sanat yoluyla işlemek istiyorum. Bir belgesel film ve kitap ile bunlardan oluşan sergiler yapacağız.”
‘Su gibi iyimser olmak istiyorum ama manzara kötü’
Türkiye’de bu zenginliği yaratan su kaynakları üzerindeki tahribata ilişkin gözlemlerini ve düşüncelerini sorduğumuz Tolbert, aslında bu konuda tıpkı suyun kendisi gibi iyimser bakmak istediğini ancak gördüğü manzaranın kötü olduğunu dile getiriyor. O’na göre dünyanın her yerinde suyu control etmek istiyorlar. “Çünkü su çok önemli ve bunu biliyorlar, paylaşmak istemiyorlar. Gelecekte birbirine sınırı olmayan bir çok ülke su konusunda anlaşmalar yapacak” diyor.
Avrupalılar sudan korkuyorlardı
Proje kapsamında çekecekleri belgesel filmde bu tahribatı da ele alacaklarını söyleyen ve HES’leri de filme konu edeceklerini dile getiren Tolbert, Avrupalıların uzun süre sudan korkarak yaşadıklarını ve gemilerle denizleri aşan bir çoğunun yüzme bilmediğine işaret ediyor. “Çünkü sudan korkuyorlardı. Yılan gibi görüyorlardı” diyor Tolbert.
‘Yurdumu terkedeceğime burada ölürüm daha iyi’
Türkiye’nin suyla ilişkin kültürünün eşsiz olduğunun altını bir kez daha çizen Tolbert, her yerde farklı bir hikaye dinlediğini söylüyor. Küçük not defteri bu hikayelere ait notlar ve eskizlerle dolu. Tolbert, Şanlıurfa’da bir çayocağı garsonundan dinlediği küçük hikayeyi anlatatıyor ve sohbetimizi noktalıyoruz: “Belgesel ekibinden bir arkadaşımız Ege’de doğmuştu ama İstanbul’da yaşıyordu. Ege’yi özlediğini söyleyince çay içerken, garson şu hikayeyi anlattı: Hz. Süleyman Urfa ’nın yakılacağının üç kez duyrulmasını ve bütün canlıların bulundukları yerleri terketmelerini istemiş. Bütün canlılar yaşadığı yeri terkedere ama bir tarlada yaşayan kelebek terk etmemiş. Kelebeği gören Hz. Süleyman, ‘sen neden gitmedin’ diye sormuş. Kelebek, ‘ evimi, yurdumu terkedeceğime burada ölürüm daha iyi’ yanıtını vermiş. Düşünebiliyor musunuz, bir çay ocağında çayınızı içerken çaycı Osman’dan böyle bir hikaye dinleyebiliyorsunuz. Bu harika bir şey!”