ABD'nin Minnesota kentindeki ''Mall of America'' dan sonra dünyada ikinci; Avrupa'nın ise ''en büyük'' alışveriş merkezi olduğunu ilan eden ''Cevahir İstanbul'' , neyse ki Dubai Prensi'nin ziyaretinden hemen sonra açıldı...
Böylece, İstanbul'un tarihsel ve doğal güzelliklerine sadece ''arsa'' gözüyle bakan, amaçları ise İstanbulluların ''paralarını'' son kuruşuna kadar ''harcatmak'' olan bu tür ''yatırım'' lara(!) yönelik eleştirilerimizin, Başbakan 'ın ileri sürdüğü gibi ''ırkçı'' lıktan ya da ''yabancı sermaye düşmanlığı'' ndan kaynaklanmadığını bir kez daha kanıtlamak olanağı bulduk.
Çünkü ne Cevahir Holding yabancı bir şirket, ne İbrahim Cevahir yabancı sermayedar, ne de o dev kütleyi tasarladığı söylenen, Londra'da The American College'dan mezun 36 yaşındaki Ayşe Cevahir yabancı bir mimar...
Buna rağmen İstanbul'a ''reva'' gördükleri yatırım ve yapılaşma tarzı, en değerli kamu arazilerini ayrıcalıklı imar haklarıyla hükümetten isteyen en yüzsüz yabancı girişimcilerin bile aklına gelemeyecek kadar uygunsuz... Kentin evrensel zarafetine özensiz bir ''kaba'' lık abidesi; her yönüyle ''mimarlık/şehircilik karabasan'' ı...
Bu görüşlerimizin bir ''yerli yatırım'' hakkında olması nedeniyle de Başbakan Erdoğan 'ın Dubai Prensi ile Galataport'un Yahudi müşterisini örnekleyerek söylediği ''Bunlara da yabancı yatırımcı beğendirilmiyor'' sözünü üzerimize almıyoruz...
Cevahir İstanbul, ''kalkınma'' yerine ''sömürme'' ye hizmet eden işlevi ve şehircilik dengelerini gözetmeyen ''imar şımarıklığı'' yla, benzer amaçlı Suudi ya da başka sermayelerin yatırımlarından ''kente ve topluma saygısızlık'' örneği olarak ''farksız'' dır.
Böylesi bir yatırım anlayışına, sahiplerinin yerli ya da yabancı olmasına bakılmaksızın karşı çıkmak ise ''ırkçılık'' değil, ''yurtseverlik'' tir...
İstanbul'un en yoğun bölgelerinden birinde, eski İETT garajı olan 64 bin metrekarelik ''belediye arazisinde'' kurulan Cevahir İstanbul, yaklaşık 360 bin m2 toplam inşaat alanına sahipmiş. Yani, arsasının 5 katından fazla ve örneğin ''10 Akmerkez'' büyüklüğünde...
Günde 1 milyon kişinin alışveriş yapabileceği öngörülen böylesi azman bir çarşıya ''kent içinde'' izin vermenin, imar hukuku ilkelerini ve planlama bilimini hiçe saymak; ulaşım ve teknik altyapıya darbe indirmek anlamına geldiğini söylemek artık anlamsız...
Ancak, ''Avrupa'nın en büyük alışveriş merkezi, neden zengin ülkelerde değil de çalışanlarının yüzde 80'i yoksulluk sınırı altında ücret alan bir ülkede açılıyor'' sorusu, özellikle şu 3 Ekim'den sonraki ''AB ile müzakereler'' sürecinde daha da anlam ve önem kazanıyor.
Öyle ya, ''dünyayı sömüren'' bir İngiltere'de; gelişmişlerin en kibirlisi Fransa'da ya da ''refah toplumu'' şampiyonu Almanya'da bile değil de neden Avrupa'nın en yoksulları arasında sayılan Türkiye'de?..
Çünkü, üretim yerine ''tüketim ekonomisi'' ni körükleyen, halkı da tümüyle ''tüketim toplumu'' na dönüştürmeye niyetlenen politikaların mimarisi de dev ''söğüşleme ve rant siloları'' şeklinde oluyor...
Hiçbir Avrupa ülkesinde, kent içine böylesi azmanlıklara izin verilmez. Bu nedenle dünyanın en zengin toplumlarında bir ''Cevahir Londra'' ya da ''Cevahir Paris'' , ''Cevahir Hamburg'' falan olamaz...
Hiçbir Avrupa belediyesi, arsasını tutup kendi hizmetlerini bile zora koşacak ve kendi kent planlarına meydan okuyacak böylesi dengesiz yatırımlara vermez; dahası ''rant ortağı'' olmayı ise akıllarına bile getirmezler...
Ve hiçbir Avrupa kentinde, geleneksel ve tarihi çarşılar ile kent kültürünün parçası olan alışveriş semtlerinde böylesine ''ayrıcalıklı rakipler'' yaratılmaz...
Cevahir İstanbul, işte sadece bu nedenlerle ''Avrupa'nın en büyüğü'' !
Mimar Ayşe Cevahir, rakamları 3 metre yüksekliğindeki ''dünyanın en büyük saati'' ni de trafikte yaratacağı bunalım nedeniyle harcanan zamanın ''Avrupa rekoru'' olduğunu anımsatmak için tasarlamış olmalı...