İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı ile Beyoğlu Belediyesi işbirliğinde gerçekleşen 'Beyoğlu'nun Dünü, Bugünü, Yarını' adlı sempozyum, Tepebaşı'ndaki İtalyan Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen sunumlarla başladı.
Sempozyum'un açılışında konuşan İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Şakir Eczacıbaşı, Avrupa Kültür Başkenti olmaya hazırlanan İstanbul'un yaşam kültürünü tartışmak üzere geçen yıldan beri organize edilen sempozyumlara 2010 yılına kadar devam edileceğini belirtti. Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan ise, Beyoğlu'nun sahip olduğu yüklü kültürel mirasa sahip çıkmak için yalnızca sanatsal faaliyetlerin yeterli olmayacağını, hayata geçirilen onca projenin yanında bu toplumsal olgunun desteklenmesi için bu gibi sempozyumların öneminin bilincinde olunduğunu ve kamuoyuna aktarımın gerçekleşmesini istediklerini kaydetti.
İki gün sürecek olan 'Beyoğlu'nun Dünü, Bugünü, Yarını' sempozyumunun yüksek mimar Hasan Kuruyazıcı tarafından yönetilen ilk oturumunda söz alan çevre korumacı mimar Prof. Dr. Nur Akın, İstanbul tarihinde Beyoğlu'nun yeri ve önemini konu alan konuşmasında 17.yy'dan 19.yy sonlarına kadar Beyoğlu sakinlerinin etnik ve dini özelliklerinin kozmopoliliğinden yola çıkarak genel bir yaşam tasviri yaptı. Aynı zamanda Batılılaşma sürecinde semtin geçirdiği dönüşümlere değinen Akın, 6.bölge adı verilen yerel yönetimin oluşturulmasıyla Tünel ve çevresinde gelişen hayatın tüm Grande Rue de Pera, bugünkü adıyla İstiklal Caddesi'nde akmaya başladığına dikkat çekerek, kutlamalar, ritüeller ve özel günlerle dair renkli bir Beyoğlu anlatısı sundu.
Akın'ın peşinden söz alan günün ikinci konuşmacısı mimarlık tarihçisi Prof. Dr. Doğan Kuban ise, Türkiye'nin son 200 yılda geçirdiği Batılılaşma sürecine eleştirel bir bakışla yaklaşarak, Osmanlı devletinin de öncesinde her göç ve her Batı'ya doğru ilerlemeyle Avrupalı'laşıldığını belirtti. Beyoğlu özelinde ise, İstanbul'un Avrupa'sı yakıştırmasını yaptığı semtin batılılaşma tohumunun aslen Galata olduğunu belirten Kuban, 1870 sonrasında emperyalist Avrupa sanatının tüm etkilerinin görüldüğü kozmopolit Beyoğlu bölgesine ancak yabancı mimarlık örnekleriyle sahip çıkıldığını ifade etti. Kuban, Beyoğlu'na dair yürütülen 'dönüşüm' çalışmalarını semtin zaten tamamen yıkılması gerektiği yönünde yorumlayanları eleştirirken ülkemizde fiziksel çevreye ilişkin olarak yapı ölçeğinden kent ölçeğine hiç geçilemediğinden dem vurdu.
Sempozyumun ikinci gününün ilk oturumlarında da Beyoğlu'nun tarihi ve bugünkü durumu konuşulmaya devam etti. Günün Oktay Ekinci tarafından yapılan son oturumuna gelindiğinde ise konu, Beyoğlu'nun geleceği ve İstanbul içinde nasıl bir yer alacağı idi. Saat 15.00'da başlayan oturumun ilk sunumunu 'Bugünden sonra Beyoğlu' başlığı altında yapan Beykent Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Bölüm Başkanı Sercan Özgencil Yıldırım, Tarlabaşı Yenileme Projesi bağlamında tespitlerde bulundu. Tarihi çevrede yapılan yeni tasarımların yere ait kılınmasının önemini dile getiren Yıldırım, Tarlabaşı örneğine de atıfta bulnarak " Fiziki yapının çökmekte olduğu alanlarda yenilemeye gidilmezse tarihi dokuyu kimse koruyamaz" ifadelerini kulandı. Bu gibi projelere ilişkin süregelen 'kamu yararı mı, rant yararı mı?' tartışmalarına da açıklık getiren Yıldırım, kamu yararının kişiden kişiye değişen bir olgu olarak tanımlanamayacağını, yalnızca penetrasyon erişimine açılmış bir çevrenin bile kamu yararı olduğunu dile getirdi. "Yenileme söz konusu olduğunda gerçekleşen değer artışının spekülasyon olmadığını, eğer değer artışı bir yan etkiyse bunun giderilmesine bakılacağını söyleyen Yıldırım sözlerine şöyle devam etti. "Asıl problem bağlamını oluşturmadan yeniden restore edilen ve kaderine terkedilen mekanlardır. Yalnızca korumak değil, yaşatmak gereklidir"
Yıldırım'dan sonra söz alan İTÜ onursal doktora ünvanlı Doğan Hasol, İstanbul'un geleceğinde Beyoğlu'nun yerinin ne olacağına dair düşüncelerini, günümüzdeki yerinin öneminden yola çıkarak aktardı. Konuşmasında Beyoğlu'na dair 1940'lardan başlayan küçük de bir kronoloji aktaran Hasol, her on yılda bir semtin değişen çehresi için 'barlar yeri', 'pavyonlar yeri', 'anarşizm yeri' gibi pek çok benzetmeden sonra bugünün Beyoğlu'na ancak 'gençlerin yeri' denilebileceğini ifade etti. Gelecek derken ne kadar uzun bir süreci kapsayacağını veya Beyoğlu dediğimizde söz ettiğimiz mekansal organizasyonun sınırlarının ne olacağını kavramamızın mümkün olmadığını belirterek, Beyoğlu'nun geleceğine dair öngörülerin ne denli anlamlı olduğunun üzerine tekrar düşünülmesi gerektiğini ekledi. Hasol, bunun bugünün metodlarıyla da yapılabilir görünmediğini söyledi. Beyoğlu'nun yarını için yapılması gerekenleri sıralayarak sözlerini sürdüren Hasol, bu adımda ancak Beyoğlu belediyesinin bir mimarlık politikası oluşturmasının ve bu kentsel mekanın bir kültür-sanat ve eğlence yeri olarak tekrar kurgulanmasının doğru olacağını belirtti.