3. Köprü için belirlenen güzergâhta kalan
Sarıyer’de aylardır sürdürülen “direniş”in,
tehlike altındaki ormanlık alanı çok daha fazla olan Beykoz’da
gözlenmediğini yazmıştım. (2 Ekim 2010)
Nitekim köprünün çevre yolları için kesilecek 2 milyon ağaç nedeniyle
STK’lerce aynı gün düzenlenen “2 milyon hayır” eylemine de
Beykoz’dan katılımın çok az olması dikkat çekiciydi. Konuyu dertleştiğimiz CHP
Beykoz Belediye Meclisi üyesi Halit Kılıç, partisinin meclis
grubunun da 3. köprüyle yaratılacak doğa katliamına karşı çıkılması için
önergeler verdiği halde, belediye yönetiminin gereken duyarlılığı göstermediğini
anlatmıştı... Hatta önergelerine verilen yanıtta, bunun “hükümet projesi”
olduğunun belirtildiğini de anımsatarak demişti ki: “Arazilerin değerlenmesi ve
kamulaştırma bedelleri beklentisi öylesine etkili ki belediyenin 3. köprüyü
destekler tutumuna bizden ve ADD ile ÇYDD gibi bazı sivil kuruluşlarından başka
muhalefet eden pek yok...”
Bu durumun 2 Ekim’deki haberimizde yer almamasına; hatta CHP’nin de
suskunluğa katıldığı anlamı çıkan bazı ifadelere “serzeniş”lerini belirten Halit
Kılıç şöyle devam etti:
“Aslında genelde imar düzeni açısından da ilçenin değerlerini ranta kurban
eden kararlar da almış başını gidiyor. Bunlara muhalefette bile yalnız
kalmamızın nedeni ise Beykoz’da yerel politikanın büyük oranda imar rantıyla
bütünleşmiş olması..”
İlçesindeki doğa ve çevre zenginliğinin rantçı imara kurban edilmemesi için
deyim yerindeyse “cansiperane” çalışan Kılıç’tan, haberimizdeki yanlış izlenim
yaratan ifadelerden ötürü özür diledim. Ancak İstanbulluların asıl bekledikleri
gerçek ve en etkili “halkçı eylem”in de şu olduğunu söylemeden edemeyeceğim:
CHP’nin il başkanı ile iki ilçe başkanı, Sarıyer ve Beykoz’da geniş katılımlı
iki basın toplantısını “aynı gün” ve “birlikte” düzenleyerek partilerinin “tam
mutabakat halinde” köprüye karşı olduğunu ilan etmeli...
Beykoz’dan Sarıyer’e teknelerle geçilerek her iki ilçe merkezinde arka arkaya
gerçekleştirilecek bu basın toplantılarına Kılıçdaroğlu’nun da katılması
sağlanabilirse, “siyasi kararlılık” da kanıtlanmış olmaz mı?
İmar oyunları
Örneğin, Anadoluhisarı Mahallesi’ndeki Haazine’ye ait 16 pafta 37 ada 84-88
No’lu parseller, halka açık “mesire alanı” olarak planlanmasına rağmen iktidara
yakınlığı konuşulan “Medipolitan Eğitim ve Sağlık Vakfı”na tahsis edilmiş. 390
dönüm olan arazinin yola giden kısımlarından sonra kalan 250 dönümüne 8 ve 10
kat inşaat izniyle sağlanan imar olanağı ise hem imar planlarına hem de Boğaziçi
Yasası’na aykırı. Buna rağmen imar tadilatı hızla meclisten geçirilen tahsise
karşı Beykozluların “mesirelerini ve kent-li haklarını” korumalarında yetersiz
kaldıkları gözleniyor.
Benzer şekilde Beykoz’un merkezindeki Şahinkaya mevkii 52 pafta 376 ada 1
parsel ile 506 ada 3 parselde kayıtlı araziler de imar planında “botanik
bahçesi” olarak ayrılmasına aldırılmadan imara açılıyor. Plan değişikliği ile
“eğitim ve dini tesis alanı”na dönüştürülmek istenen alanın, YÖK’ün 15.4.2010
tarihli kararıyla “Türk-Alman Üniversitesi”ne tahsisinin de gündemde olduğunu
belirten Halit Kılıç, “Beykoz’da üniversiteye evet, ancak botanik bahçesini yok
ederek değil” diyor.
Bütün bunları ilçe halkı ve çoğu yerel gruplar hemen hiç umursamıyorlar. Bu
nedenle İstanbul’un en yeşil ilçesi, çok önemli bir doğa koruma alanını da
çevreye duyarsızlığın doruğa çıkmasından ötürü “rant uğruna” yitirmek
üzere....
İşte böyle bir ortamda Beykoz, İstanbul’un “esenliğini” önemseyen tüm kişi ve
kurumların ilgisini bekliyor. Çünkü, başta ormanlar ve su havzalarını besleyen
dereler olmak üzere, kentin “yaşam kaynakları”nın önemli bir bölümünü içeren
Beykoz’u korumak; 3. köprüye karşı verilecek hukuk mücadelesiyle birlikte tüm
İstanbul’un geleceğini kurtarmak anlamına geliyor...