Antikçağda “kale” anlamına gelen Bergama’nın 2 bin yıl önce
de adı aynıydı.. hatta “Bergama Krallığı”nın başkentiydi... Kral II.
Eumenes, 35 m. boyunda, 12 m. yükseklikteki, tarihin en görkemli
sunağını, Galatları yendiği için tanrı Zeus’a şükran armağanı olarak Bergama’da
yaptırmıştı... Almanların 1870’lerde parçalayarak kaçırdıkları dev sunak,
Berlin’deki “Pergamon Müzesi”nde “vatan hasreti” çekerken eski
Belediye Başkanı Safa Taşkın’ın 90’larda başlattığı,
“sürgündeki Zeus’u kurtarma” girişimleri bugüne dek sonuçsuz kaldı...
Şimdi yeni Belediye Başkanı Mehmet Gönenç’in dileği
gerçekleşirse, 130 yıldır “sunağını” bekleyen “antik kaide”nin bulunduğu
“Akropolis” (eski kent) tepesine belki de şu yazılacak: “Bu kent, yüreği
çalınmış bir Dünya Mirası’dır”, çünkü 9 Ocak’taki belediye panelinin konusu
“Bergama’nın UNESCO listesine aday adaylığı”ydı… Listedeki 800’e yakın dünya
mirasından 500’ünü gören gezgin yazarımız Atila Ege diyordu ki.
“Hemen tüm ülkeler, anıtlarına ve SİT’lerine dünya mirası logosunu ve bilgi
tabelalarını gururla asmışlar, bizde ise hiçbirinde tek satır bilgi yok!”
Uygarlıkların beşiği Türkiye’den sadece 9 anıt ve SİT’in listeye
girebildiğini, oysa müzeleri bile Anadolu’dan taşınan eserlerle “ün” yapan
Almanya’dan 30 yerin bulunduğunu anımsatan Ege, şunu da ekliyordu: “Geçmişi
birkaç yüzyıllık ABD’nin 18, İngiltere’nin 26, İspanya’nın 38, Meksika’nın 26
sit’i listedeyken, dünyanın hayran olduğu Türkiye, Bulgaristan’la bile aynı
sayıda eserle temsil ediliyor.. hele 40 yerle lider olan İtalya karşısındaki
durumumuz ise hazindir”..
Tarih ‘kuşatma’ altında
Peki, bu “haksız” konumumuz acaba UNESCO’nun “adaletsiz”liğinden mi, yoksa
kendi aymazlığımızdan mıdır? Dünya mirası listesine ancak “hükümetlerin ısrarlı
başvuruları”yla girildiğinden, sorunun yanıtı belli değil mi? Mardin’in bile
“eksik bilgi” nedeniyle geri çevrilen başvuru dosyası yıllardır
tamamlanamadı!
Ne var ki panelin yapıldığı binanın terasından bakıldığında, tüm ülkeyi
sarmalayan asıl “neden” Bergama’da da gözler önündeydi. Antik ve özgün yerleşme
dokusu, yer yer 8-10 kata kadar yükselen kişiliksiz apartmanların arkasında
kaybolmuş! Selçuklu ve Osmanlı dönemi eserleri bile uygunsuz yapılaşmanın
kuşatması altında.. kentin genel peyzajına binlerce yıllık tarih değil “rant
yapılaşması” egemen...
Böylesi özensiz bir imar karmaşasında “turizm” umutları ise Akropol’e
kurulacak “teleferik”e bağlanmış! Asıl turizm çekiciliğinin, konaklama için
tarihi evlerde “kimlikli pansiyonlar”la, alışveriş için de “shopping-center”ler
ya da “out-let”ler yerine eski çarşının ve “arasta”nın yaşatılmasıyla
sağlanabileceği, yıllardır vurgulanmasına rağmen…
‘Yanlışları’ durdurabilmek
İşte böylesi bir süreci devralan genç Belediye Başkanı Mehmet
Gönenç özetle dedi ki: “Bergama elbette bir dünya mirası ama asıl olan,
bu zenginliğin değerini bilerek ve hak ederek listeye girmek; yanlışları
yinelemeden, doğruları çoğaltarak Bergama’yı tarihiyle yaşatabilmek”…
Bunun “gerçekleşebilmesi” için önkoşul ise tek yapılarla yetinilmeden, tüm
değerleriyle “kentsel koruma”nın sağlanabilmesi... yani sadece “SİT alanı”nın
değil, tüm Bergama’nın “karakterini koruyan” bir imara kavuşması; yeni yapıların
imar durumunda rantın değil, peyzaj bütünlüğünün ve kent kimliğin gözetilmesi;
AVM’lerin sınırlandırılarak arastaya şımarık rakipler yaratılmaması; kent
merkezinin trafikten arındırılarak tarihi çevrenin “gezilebilir” hale
getirilmesi ve antik doku ile anıtların, parklarla, dinlence alanlarıyla
sarmalanması...
Bütün bunlara kentin tarihsel ayrıcalığı olan “Asklepieon”un, yani antik
“sağlık merkezi”nin çağdaş kültür ve bilimle buluşması da eklenebilirse, Bergama
yüz akıyla dünya mirası listesinde yerini alabilir... Sağlık Tanrısı Asklepios’a
adanarak MÖ 4. yüzyılda kente kazandırılan, hâlâ ayaktaki 3 bin 500 kişilik
tiyatrosuyla kesintisiz 900 yıl hizmet veren efsanevi tıp merkezinin kapısında
“Ölümün girmesi yasaktır” yazılıymış… Hastalar 650 m’lik kutsal yolda yürürken
bugün de içilebilen şifalı suları yudumlar, aynı suyla yıkanır ve çamurlarla,
bitkilerle, güneş banyosuyla, “psikolojik telkin”lerle, hatta “müzik”le tedavi
edilirlermiş...
Dokuz Eylül Üniversitesi’nden konuşmacı Prof. Dr. Orhan
Terzioğlu, Yunanistan’daki Epidaurus Asklepios Barınağı’nın ayakta
kalan kısmı olmadığı halde Dünya Mirası Listesi’nde olduğunu anımsatarak dedi
ki: “Bu ayıbımızı giderebilmek için, örneğin tıp fakültemiz bundan böyle diploma
törenlerini Bergama’da yapmalı; önce kendi tıp dünyamız eşsiz tarihine sahip
çıkmalı.”
Bergama Kaymakamı Ahmet Ertan’ın da izlediği oturumları
yöneten İstanbul Vali Yardımcısı ve Tarihi Kentler Birliği (TKB) Genel Sekreteri
Feyzullah Özcan ise UNESCO listesine girmek için “Alan Yönetim
Planı”nın gerekliliğine dikkat çekiyor; bir “Bergamalı” olarak izlenmesi gereken
yolu şöyle tanımlıyordu: “Tarihin sadece parayla değil, bilinç ve bağlılıkla
korunabileceğini TKB kanıtladı. Bergama’dan beklenen de buna örnek ve öncü
olmak...”