Bu yıl Brezilya’nın Belem kentinde düzenlenen Dünya Sosyal Forumu (DSF), ardında canlı tartışmalar ve soru işaretleri bıraktı. Rekor düzeyde katılımın yaşandığı forumda, 6 bine yakın sosyal hareket ve sivil toplum kuruluşu (STK), 2600 civarında etkinlik gerçekleştirdi. Sosyal forumlarda bir temanın öne çıktığını söylemek zor. Dört-beş gün içerisinde biribirinden farklı hareketler, onlarca konu etrafında yüzlerce toplantı yapar. Bunun bir istisnasını, belki, ABD’nin Irak’ı işgal etmesinin öncesinde yaşamıştık. 2002 yılının sonundaki forumlarda ABD’nin savaş tehdidine karşı güçlü bir mesaj verilmişti.
Toplanma yeri olarak dünyanın akciğeri kabul edilen Yağmur Ormanları’nın içindeki bir kenti seçen alternatif küreselleşmeciler, benzer bir gelişme için umutlanmamıza neden olacak önemli veriler sundu. Birçok seminerde, neoliberal kapitalist küreselleşmeyi aşacak yeni bir ekonomik ve sosyal düzen için arayışlar masaya yatırıldı. Yaşanan küresel kriz, sosyal hareketlerin ana teması haline geldi.
Sosyal hareketler radikalleşiyor mu?
Belem’de dikkat çekici bir unsur, sosyal hareketlerdeki ortak mücadele eğilimiydi. Foruma bugüne kadar ‘tek konulu kampanya’ anlayışıyla, yani kendi kampanyası dışındaki işlerle pek de ilgilenmeyerek katılan hareketler, dünyanın başka sorunlarına da el atmaya başladılar. Örneğin İklim Değişikliği Ağı’nın yaptığı asamble (meclis) toplantısının sonuç metninde “Bizce, iklim adaleti ve sosyal adalet için yürütülen mücadele bir ve aynıdır. Bu mücadele, toprak ve tarım reformu, gıda ve enerji egemenliği için, kadınların ve işçilerin hakları içindir” deniliyordu. Bu durum kuşkusuz ki, tabandaki aktivistlerin birlikte mücadele etme isteğinden kaynaklanıyor ve yeni bir dinamik ortaya çıkarıyor.
Bir başka önemli unsur ise giderek yaygınlaşan antikapitalizm vurgusu. Su, iklim değişikliği gibi, antikapitalist söylemi geliştirmesi pek de kolay olmayan ağlarda eleştirinin dozajı artmıştı. Su ile ilgili bir toplantıda konuşan Jose Martin, “Su bir medeniyet sorunu. Kapitalizm artık medeniyeti geliştirmiyor. Sosyal ve ekonomik barbarlığı geliştiren sistem, doğadan ve toplumdan yabancılaştı, gezegeni yok olma noktasına getirdi” diyerek, kapitalizmi aşacak katılımcı alternatifleri oluşturmanın önemine dikkat çekiyordu.
İklim değişikliği ağının asamblesindeki taslak sonuç bildirgesi metnindeki şu cümlelerde de benzer bir çizgi görülebilir: “Kapitalizm öldürüyor. Yüzlerce yıldır kapitalizm kültürlerimizi yok ediyor, emeğimizi sömürüyor, çevremizi zehirliyor. Şimdi, iklim krizi ile birlikte, dünya yeter diyor, ya basta.”
Krize karşı mücadele
Bu birleşme ve radikalleşme eğilimlerinin somut olarak görüldüğü bir yer de forumun düzenleyicisi olan DSF Uluslararası Konseyi idi. Konsey toplantısında, Belem ile birlikte alternatif küreselleşme hareketinin yeni bir aşamaya girdiği tespiti yapıldı. Sendikalar ise, üretim ve tüketim sistemlerinde ekonomiyi radikal değişimlere tabi tutacak acil bir sosyal mücadele yürütülmesi gerektiğini söyledi ve küresel düzeyde kamusal demokratik kontrol istedi.
Konsey toplantısına “Küresel Krizin Yarattığı Tehlikeler ve Fırsatlar” başlıklı bir rapor sunan Gusteve Messiah, “Bugüne kadar dominant karakteri olan bir sistemle mücadele ediyorduk. Ancak krizle birlikte bu durum değişti. Dominant olan sistem üç ayaklı bir krizle sarsıldı: Küresel ekolojik kriz, neoliberalizmin krizi ve ABD’nin hegemonyasının sona ermesiyle ortaya çıkan jeopolitik kriz” diyerek, neoliberaller ve neokeynesyenler arasındaki olası ittifaka karşı mücadelenin özgürlük ve demokrasi ekseninde, kapitalizmi aşacak dönüşümlerle sürmesi gerektiğini söyledi. Uluslararası Konsey ve sosyal forumlar, önümüzdeki dönemde krize karşı mücadelenin önemli merkezlerinden biri olacak.
Chavez Davos’un karizmasını çizdi
Forumun bir diğer önemli gelişmesi ise devlet başkanlarının ziyareti idi. Hatta kendi ülkesindeki muhalefetle arası pek iyi olmayan Lula, buna rağmen Davos’a gitmemeyi tercih edip diğer başkanlarla birlikte Belem’e gelerek önemli bir mesaj vermiş oldu. Foruma Brezilya Devlet Başkanı Lula Da Silva ile Devlet Başkanları Hugo Chavez (Venezüella), Evo Morales (Bolivya), Rafael Correa (Ekvador) ve Fernando Lugo (Paraguay) katıldı. Liderler Davos’ta toplanan Dünya Ekonomik Forumu’na meydan okudular.
Lula, konuşmasında, Brezilya’da sosyal politikaları öne çıkarıp devletin ekonomik rolünü artıracağının ipuçlarını verdi. Brezilya hükümeti, 2010 yılına kadar 1 milyon yeni konut inşa edecek ve 2013 yılına kadar Brazilya’nın yarı kamu şirketi olan enerji tekeli Petrobras, 170 milyar dolar yatırım yapacak. Ekvador Devlet Başkanı Correa ise krize ve dünyanın efendilerine karşı, muhaliflerin iktidarda olduğu Latin Amerika ülkeleri arasındaki birliğin önemine değindi ve merkezi planlama ile sosyalist modeli savundu. Correa’ya göre, sosyal forumlar “içinde yaşadığımız akıl dışı sistemin açgözlülüğüne karşı” önemli bir işlev görüyor. Chavez ise, “ömrünü doldurmakta olan dünya Davos’ta toplanırken, Belem’de yeni bir dünya, yeni bir çağ doğuyor” diyerek, forumun özetini çarpıcı biçimde yapmış oldu.
Latin Amerika liderlerinin foruma gelmesinin sembolik önemi büyük. Kendi ülkelerinde sosyal hareketlerin desteğiyle iktidara gelen bu liderlerin, muhalefet ile güçlü bağlarını koruması ve neoliberal kapitalist küreselleşmeye sosyal politikalar ile karşı durması, uluslararası arenada, en azından argümanlar anlamında farklı rüzgarlar esmesine sebep olabiliyor. Liderlerin, önemli bir buluşma gerçekleştirmelerine rağmen, forumu bir ‘şov’ alanı gibi kullanmamaları ve forumun dokusunu korumaları da ayrıca takdir topladı sanırım.
9. Dünya Sosyal Forumu’nun etkileri önümüzdeki mücadele döneminde daha net görülecek. Belem en azından, Wallerstein’ın 2007’de dediği gibi, sosyal hareketlerin ‘savumadan hücuma’ geçtiklerinin yeni bir kanıtı oldu. Kendine güveni azalmış, geleceğini göremeyen bir küresel sistem ve Davos karşısında, sosyal forumlar ezilenlerin ve muhaliflerin büyüyen sesi oluyor.