Belediye seçimleri yaklaştıkça bu konudaki duyarlılık da artıyor elbette. Bir yandan aday adayları ortaya çıkıyor, bir yandan "perde arkası"ndan "Bende varım" sinyalleri. Ama proje ve hedef o kadar az ki... Herkes "Ben varım ya, o yeter" anlayışında. Oysa... Yetmediği ortada... Birçok yerde... Özellikle de Ege Bölgesi'nde ve İzmir'de.
İşte bu ortamda kuruluşundan bugüne 24 yılda 100 bin kişinin yaşadığı ortamlar yaratmayı başaran Ege-Koop güzel bir etkinlik düzenledi: Panelin konusu "Belediyeler, demokrasi ve temsil." Amaç; yerel yönetimlerin gelecekteki etkinliği için bir pencere aralamak. Önemli katılımcılarla bir fikir bombardımanı yaratmak ve çözüm üretmek.
Başarılı da oldu. Ege-Koop Başkanı Hüseyin Aslan'ın vurguladığı gibi, "geleceğe ciddi bir yatırım" yapıldı. Aslında zaman zaman ihtiyacımız da bu! Etkinlikte "Belediyeler nedir, ne değildir" sorusuna da yanıt arandı ağırlıklı olarak. Elbette belediyeler; halk, katılım, proje, hedef, gençlik, kadın, kültür yaratmak, çevresel duyarlılığı artırmak, dünyanın geleceğine sahip çıkmak... Sevgi, paylaşım, dayanışma... Bir sürü şey... Ve elbette Belediyeler; rüşvet, talan, yolsuzluk, usulsüzlük, sadaka kültürü yaratmak, yandaşlar buluşması, konserler düzenleyen organizasyon şirketi değil. Ya da sadece yol, su, kanalizasyonla övünen bir yapı! Belediye ve belediyecilik; kentin vizyonunu geliştirmek, çağdaş bir yapı oluşturmak, güven vermek...
Toplantının konuklarından biri SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın'dı. Ankara'nın unutulmaz eski Belediye Başkanı. Batıkent'in, kent kooperatifçiliğinin yaratıcısı. Karayalçın, İzmir'deki toplantıda, SHP'nin yerel yönetimlerle ilgili yaptığı çalışmadan da örnekler verdi:
Türkiye'nin planlama sisteminin değiştirilmesi gerektiğini savunan Karayalçın,'' İl Genel Meclisleri KÖYDES projesinden sonra daha fazla önem taşımaya başladı. AKP'nin 22 Temmuz seçimlerinde fazla oy almasının bir nedeni de bu olabilir. Ağrı Dağı'nın doruğundan Karşıyaka'nın sıfır noktasına kadar her kilometre alan mutlaka planlanmalıdır. İlçe genel meclisleri oluşturulmalı. Buradan seçilecek kişiler il genel meclislerinde ilçelerini temsil etmeli. Kentte yaşayanlar kent projelerine katılmalı. Fakat somut katılım projeleri oluşturulmalıdır. Proje karar kurulları oluşturulmalı. Muhtarlar da belediye bütçelerinde pay almalı. Projelerde imzaları gereken kontrol mühendislerinin yanısıra muhtarların da görüşlerini belirten bir imza olmalı" diyerek, Türkiye'nin bu önerileri tartışması gerektiğini dile getirdi.
Ben de, muhtarlardan başlayarak geliştirilen bir yerel yönetim ağından söz ettim. Daha katılımcı, daha paylaşımcı. Özetle şu görüşleri dile getirdim:
"Yerelde halkın katılımı çok önemli. Yereldeki halkın katılımı genel katılımı da olumlu yönde etkiler. Türkiye'de siyaset mekanizması halktan giderek uzaklaşıyor. Bunun temel nedeni halkın katılımının yetersiz olmasıdır. Yerel yönetimler bu açıdan çok önemli. Yereldeki katılım artıkça genelde de katılımın çıtası yükselecektir. Siyasette kadınlarımıza ve gençlerimize daha çok yer vermeliyiz. Ve mutlaka kent kimlikleri. Kimliği olmayan kentin geleceğe koşması mümkün değil. Bu anlamda İzmir'in kimliği belli; sağlık turizminin, çağdaş eğitimin ve fuarcılığın başkenti. Evet, sadece bir kent kimliği değil, bir başkent kimliği. Büyük düşünmek. Bizim önemli eksiklerimizden biri de bu."
Hoş tepkiler alınan bir toplantı oldu. Sorular, beklentiler, değerlendirmeler... Güzel olanı da, artık halkın yerel yönetimleri daha iyi izlemesi. Daha çok irdelemesi. Daha çok verimlilik ve etkinlik beklemesi. Yani... Bu aslında bir sessiz devrim. Sadece park, yol, su değil... Yani... Rutin işlerle övünmek...
Aslında kentlerin en önemli beklentisi ne biliyor musunuz? Vizyon, büyük düşünme ve kentin geleceğini aydınlatacak yatırımlar konusunda öncü olma... Gerisi laf-ı güzaf!