Monocle Dergisi her yıl dünyada ‘yaşanabilir en iyi 25
şehri’ tespit ediyor.
Toplu taşımadan güvenliğe, çevreden sosyal dokuya
birçok kıstas var.
Fakat en önemli kıstas ‘yaşam
kalitesi...’
Dünyada artık ülkeler değil, şehirler; marka
değeri ve sundukları yaşam kalitesiyle öne çıkıyorlar.
‘Ulus devlet’
ölmedi ama eski önemini yitirdi, dahası ‘şehir devlet’ kavramı
gündelik yaşamda giderek ‘ulus devlet’ kavramının önüne geçiyor.
Mesela
‘Ülke turizmi’ çoktan yerini ‘şehir turizmine’ bıraktı.
Eskiden önce
ülke sonra şehir gelirdi...
Tersi bir trendle karşı
karşıyayız...
* * *
‘Nerelisin’ sorusuna yurt içinde zaten herkes
şehri ile cevap veriyor.
İlginç olan artık yurtdışında da bu soruya
şehirle cevap verenlerin artması, özellikle de metropoller…
Çünkü
insanlar her geçen gün kendilerini daha fazla pasaportunu taşıdıkları ülkeden
çok, içinde yaşadıkları şehre ait hissediyorlar.
Ulus devletin kurgusal
kimliği yerini şehrin sahici kimliğine bırakıyor...
Biz hala siyasi
bölünme paranoyaları yaşarken dünyada şehirler ‘yaşam kalitesi’ mücadelesi
içinde...
* * *
Monocle’ın listesine baktım...
İlk 10’da
Münih, Kopenhag, Zürich, Tokyo, Helsinki, Stockholm, Paris, Viyana, Melbourne ve
Madrid var.
Ama Allah için İstanbul dâhil Türkiye’den bir
tek şehir yok...
Neden?
Şehirlerimizi ‘yaşam kalitesini
arttırmaya’ dönük bir anlayışla yönetemediğimiz için...
‘Şehirlerimiz’
diyorum çünkü mesele sadece İstanbul’la sınırlı değil...
New York ve
Londra’da bu yıl ilk 25’e girememiş ama Monocle, Minneapolis gibi küçük bir
Amerikan şehrinin vizyoner bir belediye başkanının elinde nasıl muhteşem bir
dönüşüm yaşadığını uzun uzun anlatmış...
* * *
Geçen hafta önce
Londra ardından Helsinki’ye geçtim.
Finlandiya’nın soğuk şehri Helsinki,
tam anlamıyla mimari bir Rönesans yaşıyor. Her şey insanların sosyalleşmesi
düşünülerek elden geçirilmeye başlanmış.
Bazı caddeler trafiğe kapatılıp
tamamen yürüyüş, bisiklet ve yeşil alana dönüştürülmüş. Esnaf işlerimiz düşer
diye korkarken yaşam kalitesi artan bölgelerde ticaret hacmi daha da
artmış.
Bu yüzden Helsinki 2012 Dünya Dizayn Başkenti
olarak seçilmiş.
* * *
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti.
Birçok etkinlik yapılıyor...
Peki, ama İstanbul’un yaşam
kalitesini arttırmaya dönük köklü bir proje var mı?
İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı Kadir Topbaş, köprü, tünel, kavşak ve metro
yatırımlarıyla trafik sorununu azaltmaya çalışıyor.
Dün İstanbul
Belediyesi ve Renault 2011 yılında elektrikli arabaların devreye gireceğini
dikkate alıp tüm şehri elektrikli şarj cihazlarıyla donatmaya karar verdi.
Tebrik ediyorum gerçekten de önemli bir adım...
Ama şehrin ‘yaşam
kalitesini’ arttırmak için tek başına yeterli değil.
Yeterli olabilmesi
için dünyada birçok şehri sokağın ritmine uygun bir biçimde dönüştüren
Danimarkalı mimar Jan Gehl’e kulak vermekte fayda var.
Çünkü Gehl, Münih ve
Kopenhag dâhil insanların sokakta yürümekten büyük keyif aldığı yaşam
kalitesi en yüksek şehirleri dönüştüren ekibin başında.
* *
*
Önceliği ne trafik
yoğunluğu, ne ticaret merkezi ne de devasa binalar...
Bu işi ticari
saiklerle yapmıyor.
Kendisini davet eden şehirlere gidip insani yaşam
kalitesi açısından inceleme yapıyor ve çok pratik çözüm önerileriyle kısa sürede
o şehri daha yaşanılabilir bir kimliğe bürüyor...
İstanbul, Ankara,
İzmir, Diyarbakır, Kayseri, Gaziantep, Adana, Bursa, Maraş, Sivas, Erzurum,
Malatya, Trabzon, Antalya fark etmez...
Artık ülkeler değil şehirler
sundukları yaşam kalitesi ile yarışıyor...
Yönettikleri şehrin yaşam
kalitesine önem veren belediye başkanlarına hararetle tavsiye
ederim...
Lütfen alın Monocle’ın Temmuz sayısını bir göz
gezdirin...