Bugünlerde genel kurullarını yapan Türkiye'deki mühendis, mimar ve şehir plancılarının meslek örgütlerinin, iki yıllık yönetimleriyle birlikte politikalarını da belirleyecek olan TMMOB ve bağlı odaların gündemindeki konulardan biri de 'yetkin mühendislik'. Bu konuyla ilgili yıllardır çeşitli çalışmalar yapılıyor, yönetmeliklerle altyapı hazırlanıyor. Oda platformlarında 'yetkin', 'yetkili', 'uzman', 'sertifikalı' vb. adlarla dile getirilen bu uygulamaların sonucunda, meslek alanlarımızı düzenleme amacı güdüldüğü söyleniyor.
Tarihsel sırayla olarak ele alırsak, yetkin mühendisliğin TMMOB geçmişinde şu köşe taşlarına rastlarız:
-İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) tarafından 1998'de 'Yetkin Mühendislik' tartışmaları üzerine bir komisyon kuruldu.
-2000 yılında TMMOB Uzman Mühendis veya Uzman Mimar Belge Yönetmeliği Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi.
-Gölcük depremi sonrasında düzenlenen Deprem Şûrası kararlarından biri de, binlerce insanın ölümüne sebep olan kalitesiz binaların yapılmasını engellemek için yetkin mühendisliğin bir an önce hayata geçirilmesiydi.
-TMMOB II. Mühendislik Mimarlık Kurultayı kararlarında mesleki yeterlilik başlığı altında, yetkin mühendislik uygulaması 'kaliteli hizmetin gereği' olarak başlaması gereken bir çalışma olarak nitelendirdi.
-Aralık 2004?te TMMOB Meslek İçi Eğitim ve Belgelendirme Yönetmeliği, Resmi Gazete?de yayınlanarak yürürlüğe girdi.
-Bayındırlık Bakanlığı'nın Ocak 2005'te istediği 'Yetkin Teknik Eleman Kanunu Tasarısı', Şubat 2005'te TMMOB tarafından 'Yetkili Mühendis, Mimar ve Şehir Plancılarının Belirlenmesi ve Belgelendirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı' başlığıyla hazırlanarak bakanlığa gönderildi.
-2005'te TMMOB'den bağlı odalara yazılar gönderilerek çalışma alanlarının belirlenmesine ve yetkin mühendislik çalışmalarının altyapılarına başlanması gerektiği, çalışma alanlarını belirlemeyen odaların yerine TMMOB'nin bu çalışmayı yapacağı bildirildi.
Yukarıda anlatılanlara ilaveten, artık bakanlığa gönderilen yasa tasarısının çıkması beklenirken, (muhtemelen) önümüzdeki TMMOB ve odaların genel kurullarında bu konuda birer adım daha atılmaya çalışılacaktır.
Bu gelişmeler, sizin için pek de anlamlı görünmeyebilir. Ancak aşağıdaki sorulara vereceğimiz yanıtlardan sonra bu ülkede mesleğini icra eden mühendis, mimar ve şehir plancıları ile ilgili bölümlerde öğrenim gören öğrencileri yakından ilgilendireceğini düşünüyoruz.
Yetkin mühendislik kavramı oda gündemlerine nasıl geldi?
TMMOB ve bağlı odaların izlediği politika nedir?
Devletin ve AB'nin bu konuda izlediği politika nedir?
Bu düzenlemeler kimin işine yarıyor?
TMMOB'daki bazı iddialar
Şu anda bazı odalarda kısmen uygulamaya başlanmış olan yetkin mühendislik konusu oda gündemlerine getirilerek bazı üyeler buna karşı olduklarını ifade ettiklerinde, 'konu yıllarca tartışılmış ve kararlar alınmıştır, şu anda tekrar tartışılması yersizdir' türünden azarlarla karşılaşılmaktadır. Yani artık tartışılmasına bile tahammül edilememekte, bir an önce icraata geçilmek isteniyor.
Atı alanın Üsküdar'ı geçtiğini düşünürken, TMMOB içerisinde yetkin mühendislik uygulamasına karşı çıkanlara karşı sıkça dile getirilen bazı iddiaları burada anmamız ve yanıtlamamızın yerinde olacağını düşünüyoruz.
'Herkes bu belgeyi almak zorunda değil, belgeyi almayanların imza yetkisi elinden alınmayacak'
Bu ifade, şu anda İMO'da uygulanan ve diğer odalarda da yönetmelikler eliyle yürütülen çalışmaları için (şimdilik!) geçerlidir. Ancak 2005 yılında bakanlığa verilen yasa tasarısında ve mühendislik mimarlık kurultayı kararlarında da belirtilen ifade açıkça yetki gaspını göstermektedir. 'Mühendis, mimar ve şehir plancılarının uzmanlık gerektiren mühendislik ve mimarlık hizmetlerinde çalışabilmeleri için, 6325 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu'nda belirtilen yetkili mühendis, yetkili mimar veya yetkili şehir plancısı belgesine sahip olmaları gereklidir.'
Anlaşılacağı gibi, imza yetkisinin alınmaması, ancak yasa çıkana kadar söylenen bir aldatmacadan ibarettir.
'Bu düzenleme ile kaliteli mühendislik hizmeti sağlanacak'
Yukarıda kaliteli mühendislik hizmetinin önündeki başlıca engelin bilgi eksikliği değil, kâr hırsı olduğunu belirtmiştik. Ayrıca dört yıllık fakülte eğitiminde öğrenilmeyeni birkaç günlük seminerler sayesinde öğreneceğimizi sanırım kimse iddia edemez. Veya yüz civarında sınava girip de geçmiş birinin, -yönetmeliği hazırlayanların ifadeleriyle- 'ayrıntılı bilginin değil, genel kuralların sorulacağı' bir sınavla 'yetkin' veya 'uzman' sıfatını alması ne kadar doğrudur?
Bir üstteki iddiayla birlikte ele aldığımızda, madem herkes belgeyi almak zorunda değil, demek ki 'kalitesiz' üretim yapan mühendisler piyasada hizmet vermeye devam edeceğine göre, bu uygulama ile daha kaliteli hizmet üretimi de sağlanamaz sonucuna varıyoruz.
'Öğrenciler staj yaparak bilgi ve deneyimlerini artıracaklar'
Benzer sistemlerin yürürlükte olduğu ve mesleki yetkinliğe örnek olarak gösterilen hukuk alanına bir göz atalım. Hukuk fakültelerinden mezun olanlar, zorunlu stajlarının ardından ruhsat parasını ödeyebiliyorlarsa avukat olabiliyorlar. Staj süresince asgari ücret civarında maaşlarla, üstelik öğrencilik hakları da (barınma, öğrenim kredisi, ulaşım indirimi vs.) ellerinden alınmış olarak geçinmeye çalışıyorlar. Hatta bazı bürolarda asgari ücretin bile altında ücret veriliyor.
Günümüzde yeni mezun birçok genç mühendis, çok düşük ücretlerle çalışmaya mecbur olmaktadır. Böyle bir uygulama, ücretli çalışanların durumunu iyileştirmek bir yana, çok daha kötü koşullar yaratarak staj adı altında yıllarca patronların daha fazla kazanması sağlanacaktır. Pratik bir örnek vermek gerekirse, 'işi öğrenmesi' için staja gönderilen ve ucuz işgücü olacak mezunlara çizdirilecek olan birçok projenin, büro sahibi olan 'yetkin' mühendisler tarafından imzalanması akla hiç de uzak bir ihtimal değildir.
Özetle bu uygulamanın, staj süresince sömürüyü kat be kat artıracağı çok açıktır. Staj süresiyle ilgili tartışmalara (İMO'nun öngördüğü süre 5 yıl, TMMOB'ninki ise 2 yıldır) girmek ise gereksizdir.
'Düzenli eğitimlerle üyelerimizin bilgileri güncel kalacak, işsizlik azalacak'
Periyodik olarak meslekiçi eğitim verilen üyeye bunu belgeleme yükümlülüğünü öngören bu uygulama, eğitimle ayrılmaz bir bütünmüş gibi gösterilmek isteniyor. Meslekiçi eğitim ve belgelendirme birbirinden ayrı ele alınmalıdır. Şu anda odalarda Meslekiçi Sürekli Eğitim Merkezi (MİSEM) adı altında oluşan yapılanmaların amacı, belgelendirme için altyapı oluşturmaktır. Belgelendirme uygulamaları, şu anda özellikle bilişim sektöründe yoğun olarak uygulanan sertifikasyon uygulamalarından farksızdır. Bizim bu belgeyle karşı çıktığımız konu eğitim değil, belgelendirme uygulamasıdır. Çünkü her çeşit belgelendirme -sonunda yetki kısıtlaması yapılmasa dahi- üyeler arasında ayrım yaratacaktır. Bazı üyeleri diğerlerinden daha avantajlı duruma getirmek, asla meslek örgütümüzün görevi olmamalıdır.
'Biz yapmazsak zaten devlet yapacak'
Uygulamayı savunan bazı çevrelerin bu söylemi de yetkinliğin kimin isteğiyle uygulandığının bir göstergesi olarak, 'ölümü gösterip hastalığa razı etme' çabasından başka bir şey değildir.
'Odamız kamu kurumu niteliğindeki bir meslek kuruluşudur'
Uygulamayı hayata geçirmek konusunda TMMOB ve bağlı odalar ana yönetmelikleri gereği yapmaları gerektiğini söylüyorlar ve meslekiçi eğitimleri de bir 'kamu hizmeti' boyutunda görüyorlar. Ancak MİSEM kurslarının şu an bile yüzlerce YTL'ye verildiği, bir odadaki yetkin mühendislik başvurusunun bile 250 YTL ile yapıldığını bildiğinizde 'Bu nasıl bir kamu hizmeti?' diye sormamak mümkün değil.
Şu anda zorunluluk arz etmiyorken bu fiyatlara yapılan belgelendirmelerin, yasayla zorunlu hale getirildiğinde fiyatlarının artacağını düşünmemek, bu uygulamanın arkasında yatan niyetlerden birini gözden kaçırmak anlamına gelecektir. Bu iddialar ve yanıtları elbette çoğaltılabilir, ancak konunun özünü ifade ettiğini düşünüyoruz.
TMMOB içerisinde bu uygulamaları savunanları iki başlık altında toplamak mümkündür:
1. Uzmanlık/Yetkinlik belgelendirmesi ile bireysel çıkar sağlayacak olanlar.
2. Gerçekten meslek alanındaki sorunların bu şekilde çözüleceğini düşünenler.
3. Odaların kasasına para girmesi için bu durumu fırsat bilenler.
İlk gruptakiler, çoğunlukla büro sahibi, patron mühendis ve mimarlar olmakla birlikte bu belgelendirme ile kârlarını artırmayı hedeflemektedir. Yani mühendisler arasında birliği ve toplumsal faydayı değil, bireysel çıkarlarını ön planda tutarlar. Ancak TMMOB ve bağlı odaların bu cephede yer alması kabul edilemez.
İkinci gruptakilerin içine düştükleri yanılgıyı görmelerini umarak kendilerine tekrar tekrar anlatmaktan başka bir yol görünmüyor.
Ancak son gruptakilere gereken yanıt, odaların asıl sahipleri olan üyeler tarafından verilecektir. Üyeleriyle bütünleşmek ve gelirlerini üye aidatlarına dayandırmak yerine, elindeki üyelerden daha fazla gelir sağlama gayreti içinde olan bu kesimin tespiti için söylenenlere değil, yapılanlara bakmak yeterlidir.