Kent içinde arabayla giderken, ikide bir yeraltına "bat"mak ve "çık"mak nasıl bir anlayışın ürünü? Kentin görsel, kültürel, doğal, algısal ve hatta duygusal değerlerini aniden "terk" edip, yeraltındaki duvarların arasından geçmek nasıl bir "ulaşım kültürü" ?
Kent dokusunun, kent topoğrafyasının, kent peyzajının, kent mekânlarının delik deşik edildiği; ağacın, tarihin, anlamlı güzelliklerin ya da anıları olan çirkinliklerin önünden, yanından değil de "altından" geçildiği "kent caddeleri" (!), hangi "şehircilik dersi"nde öğretilebilir? Ve bütün bunları "önce Ankara"da, şimdi de AKP'li yöneticilerin elindeki diğer Anadolu kentlerinde gerçekleştirenlere nasıl "uzman" denebilir?
Ne var ki "insan ile kent ilişkisi"ni kavramaktan uzak böylesine gözü kara bir siyaset yine "çok oy" alacak. Onlara "durun; trafik sorununu otomobili değil, insanı önemseyen ulaşım planlamasıyla çözebilirsiniz..." diyenler ise ya aday listelerine alınmadılar; ya da seçilebilecek sıralarda değiller...
Siz hiç "bat-çıklar"la kalbura dönen kentlerimizde AKP'yi eleştirirken, "bat-çık"larını da sorgulayan bir parti ya da aday duydunuz mu?.. Yolsuzlukların üzerine gitmek adına bat-çık ihalelerini didikleyenlerin, sorumlularla birlikte "projenin kendisi"ni de mahkemeye verdikleri bir örnek var mı?
Çünkü muhalefetteki partilerin de "kalburüstü destekçileri" , hatta arabalarına âşık taraftarları, caddelerden kenti algılayarak geçmek yerine yeraltından hızla uçmayı pek sevdiler.
Hatta batıp çıktıktan sonra kırmızı ışığa geldiklerinde, neden orada da batmadıkları için daha sert muhalefet yapıyorlar...
Kentliler ayaklandı..
İşte bu aymazlığın ülkeyi sarmaladığı bir süreçte seçime gidilirken, Bursa 'nın Ertuğrulgazi semti sakinleri, oradaki bat-çık inşaatına karşı eylem yapmasınlar mı?
Geçen çarşamba (4 Temmuz 2007) gerçekleşen bu alkışlanacak toplumsal duyarlılığı ertesi gün yerel ve ulusal basında ara ki bulasın. Neyse ki iki gün sonra Meydan gazetesi yer verdi de "kentli haklarının savunulması" nda yılların özlemini bir solukta okuyuverdik; "Mesken meydanına yapılmak istenen kavşağa mahalleli tepki gösterdi. Sosyal yaşamı olumsuz etkileyecek bat-çıkın durdurulması için 5 bin imza toplandı..." (6 Temmuz 2007)
Ulaşım sorunu için kenti parçalamak yerine "Bursaray'ın yaygınlaştırılması"nı isteyen Ertuğrulgazililer, meydanların otomobillere değil, "halka" ait olduğunu anımsatıyorlardı.
Haberi okuyunca insan merak ediyor. Acaba Türkiye'ye de örnek olabilecek böylesi bir eylem; "otomobile sevdalı politikalar"ın belki de ilk "toplumsal sorgulama"sı olduğu halde, medyada neden ilgi görmüyor?
AKP yönetimindeki belediyelerin Melih Gökçek patentli bu "kent suçları"nı eleştirenler, aynı medyada neden yer bulamıyor? Kaldırımdaki bir çukuru iki sütuna 30 cm yerden yere vuran köşe yazarları, koca meydanların dev çukurlara dönüşmesine neden aldırmıyorlar?
Belli ki bu "kanaat önderleri" de kent içinde arabalarıyla "batıp çıkarak" gezmekten memnunlar. Bazıları da AKP'li bat-çık belediyelerinin bu en iddialı ve adeta "gurur kaynakları"na dönüşen kültür yoksunu projelerini tartışmayı ise şu pek önemsedikleri "siyasal istikrar" adına erteliyor olmalılar...
Oysa Ertuğrulgazililerin "bat-çık, esnafı ve ticareti de öldürecek" sözleri, herkesin dilinde olan ama sadece "rantçıların cebi"ne giren "istikrarlı ekonomi" (!) adına bile ne kadar uyarıcı.
Sadece borsanın ve emlak pazarının değil, asıl çarşının, pazarın yüzünü güldüren bir ekonominin toplumsal kalkınmaya hizmet edebileceğini; halkın alışveriş dünyasını da bat-çıka "kurban" ederek, "kenti kavşaklardan ibaret sananlar"a anlatabilmek çok zor olsa gerek...
Şimdi 22 Temmuz'da bir bakıma bat-çık kafası da "oy"lanacak. Kamu kaynaklarının "kamusal yaşamı yok etme"ye harcanmasına da "evet" ya da "hayır" denecek... Benim asıl merak ettiğim de kenti ve insanları böylesine göz ardı eden bir anlayışa, şu kimi "özgürlükçü aydın"ların demokrasi adına nasıl oy verecekleri... Sakın onlar da bat-çıklarda gezinmekten keyif alıyor olmasınlar?