Başkanlar Kaldırıma Çıksın!



İzmir, bildiğiniz gibi Türkiye’de “kadın dostu” seçilen altı kentten birisi. Bir kentin kadın dostu olmasının çok sayıdaki gerekliliklerinden biri de sokakların, parkların, durakların ve kaldırımların kadınlar tarafından güvenli, rahat ve kolay kullanılabilir olması. Diğer gereklilikleri başka bir yazı konusu olarak saklı tutarak, bir tek kaldırımlar yüzünden bile İzmir’in yeterince kadın dostu olmadığını söyleyebilirim. Bana inanmayan değerli belediye başkanlarından 80 yaşında bir kadının koluna girerek kentin kaldırımlarında yürümelerini öneririm. İşin kolayına kaçmadan; ana caddelerin “ele güne karşı göstermelik’’ olarak düzenlenmiş, çiçeklerle donatılmış geniş kaldırımlarından değil, özellikle gözden uzak ara sokaklara girmelerini isterim. Şöyle yarım saat 45 dakika kadar bu yürüyüşlerini sürdürmeye gayret etmelerini özellikle de rica ederim.

Kaldırım mühendisliği

Ben bunu her hafta yapıyorum, bu yüzden hem yaşlı kadınlar için hem de onlara refakat edenler için “hava almak”tan ziyade bir “eziyet’’ haline gelen bu yürüyüşlerle ilgili bir ön bilgiyi değerli belediye başkanlarına sunabilirim. Bir kere her hafta yaşadığım bu sıkıntılı süreç sırasında, sürekli olarak sökülüp yenilenen ve bazen belediyelerin tek yaptığı iş buymuş gibi bir izlenim yaratan kaldırımların neden bir türlü “üzerinde kolaylıkla yürünebilir’’ hale getirilemediğini merak ettim. Üzerinde bu kadar çok çalışılan ve para harcanan bir alan nasıl hala bu kadar çirkin olabilir bilemiyorum. Ayrıca, “kaldırım mühendisliği’’ gibi küçümseme ve hakaret içeren bir meslek tanımının nasıl ve nereden doğduğunu da bu yürüyüşler sırasında net olarak keşfettiğimi söyleyebilirim.

Yaşlı bir kadının veya özürlü bir yurttaşın bırakın tek başına yürüyebilmesini, yanında kendisine yardım eden birisiyle dahi zorlukla yürüyebildiği kaldırımlar, öncelikle aşırı ve dengesiz yükseklikleri; yerlerinden oynamış taşları, kazılıp bırakılmış çukurları yüzünden sorun oluşturuyor. Elektrik direkleriyle, reklam panolarıyla, dükkanların kapı önüne koydukları tezgahlarla bölünmüş olan kaldırımlardan sık sık yola inmek, araç trafiğinden sakınarak yeniden kaldırıma çıkmak gerekiyor. Hiçbir denetime tabi tutulmadıkları için özellikle de cafe ya da lokanta olarak hizmet verenlerin kaldırıma masa ve sandalye atması neredeyse engellenemeyen bir durum. Böyle olunca da yine kaldırımda yürüyecek yer kalmıyor.

İşgal...

Kaldırım işgallerinin bir diğer nedeni tabii ki motorlu araçlar. Kaldırımları istediğiniz kadar geniş yapın, otopark olarak kullanılmalarını engelleyemiyorsanız yayalara hiçbir yararı olmuyor. Araçların “uyarı levhalarına’’ rağmen engelliler için kaldırımda bırakılan tekerlekli sandalye geçişlerini kapattıklarını görüyoruz. Böyle bir durumda tekerlekli sandalye ile dolaşmaya çıkan bir engellinin, yola devam edemeyeceği için geriye evine dönmekten başka çaresi kalmıyor. Yaşlı bir kadın ise park etmiş araçların arasından kendisine karşıdan karşıya geçebileceği bir aralık bulmak için epeyce dolaşmak zorunda kalıyor.

Ara sokaklarda kaldırımlar zaten iki kişinin yan yana yürüyebileceği genişlikte oluyorlar. Bu dar kaldırımda 80 yaşında biriyle yürürken, park eden araçlar da geçişi kapattığında, arkanızda uzun bir kuyruk oluşabiliyor. Bu durumda kenara çekilip arkada birikenlere yol vermek gerekebiliyor.

Bildiğiniz gibi bizim ülkemizde motorlu araçlar, yayalardan her zaman önde geliyor. Yolda geçiş hakkı araçlarındır. Kaldırımlar, zaten dar olan ara sokaklarda araba yoluna daha fazla yer bırakmak amacıyla mümkün olduğunca daraltılıyor. Bu durumda biz yayalar, daracık kaldırımlarda başka yayalarla karşılaştığımızda bile istemeden kendimizi yola atarak araç sürücülerini zor durumda bırakabiliyoruz.

Yaşlı bir kadın veya bir engelli vatandaş, kendi başına güvenle, itilip kakılmadan, ezilme, düşme, ayağını kırma tehlikesi yaşamadan kaldırımlarda yürüyemiyorsa, karşıdan karşıya güvenle geçemiyorsa o kent “kadın dostu’’ olamaz. Ne o kentin yöneticileri bu ünvanı hak ederler ne de o kentin başkalarını düşünmeden araçlarını süren ve park eden sakinleri.